Türkiye’nin ‘Sürüngen’leri Birleşin!

22 Mayıs 2014 Perşembe

Başbakan, “sürüngen” gözüyle baktığı kişilerin yaşamları üzerinde bundan böyle kendisini sınır tanımayan bir güç sahibi hissediyor. Bir “sürüngen”(!) ayağına mı takıldı; başı hemen oracıkta ezilsin istiyor!
Bu kategoriye girenlerin hayatı artık Erdoğan’ın iki dudağından çıkacak cümlelere bağlı.
Başbakan, Yılmaz Özdil için hiç çekinmeden “sürüngen” ve “insan müsveddesi” tabirlerini kullandı, Yazgülü Aldoğan’ı da hedefe koyduğu konuşmasında iki gazetecinin patronuna yüklendi: İnsanlıktan nasibini almamış, zerre kadar vicdanı olmayan, ahlak değerleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bazı tipler… Seviye kaybına uğramış, aşağılaşmış durumdalar. Şimdi soruyorum bunları yazanları patronları gazetelerinde nasl barındırıyor? Eğer bunları kapıya koymuyorsan sen de aynı zihniyete sahipsin demektir!
Bu kadar.
Mesaj açık: “Ya gereğini yap! Ya sen de indimde ‘sürüngen’e indirgenirsin!

Deliryum hali
Başka dillerde karşılığını tam bulamadığım, İtalyancada “cuk” oturan bir deyiş var bunun için: Aşırı dozda güç zehirlenmesiyle kişinin kendisini hepten dokunulmaz ve artık her şeyin üstünde, herkesin kaderine hükmedecek noktada görmesine “delirio di onnipotenza” diyorlar!
Şuur kaybına varan ne oldum deliryumu/ hezeyanı” şeklinde özetleyebileceğim bu sendroma yakalananlar; aşırı ölçüde narsizm, kendini beğenmişlik, kibir, sınır tanımayan buyurganlık ve zorbalığa gark oluyor.
Başbakanın sistemli hal alan bu çıkışları, artık böyle uçlarda yaşanan bir “ne oldum deliryumuna” işaret ediyor.

Her krize ‘günah keçisi’
Her büyük krizde krizin ayrıca nerdeyse bütün sorumluluğunu yıktığı günah keçileri bulmak “usta”nın işine geliyor.
Gezi’nin “günah keçisiMehmet Ali Alabora idi. Alabora’nın hayatı Gezi’den sonra alabora” oldu…
Soma’nın “günah keçileri” de ilk kademede, Yazgülü Aldoğan ile Yılmaz Özdil...
301 işçinin trajedisi giderek onların üzerine yıkılacak…
Bugün halihazırda konuşuyor olmamız gereken örneği görülmemiş iki korkunç skandal; başbakanın tokatı ile danışmanının tekmesi unutuldu bile…
Trajediyi hazırlayan gerekçeler…
Alınmayan güvenlik önlemleri, yerin altında çalıştırılan çocuk/kaçak işçiler böylece hasır altı edilecek…
Maden şirketi ve iktidar partisi arasındaki al gülüm ver gülüm ilişkiler su yüzüne tam yansımayacak…
Kamuoyunun dikkati, ifadeleri insafsızca çarpıtılan iki yazarın lincine odaklanacak.

Gazeteciliğin öldüğü ülke
Bu feci linç ayrıca, basına “ayağını denk al” mesajı vermek amacına da dört dörtlük hizmet etmiş olacak.
Bir taşla kaç kuş vuruluyor…
Ay başında Freedom House’un (FH) açıkladığı “basın özgürlüğü” raporunda Türkiye boşu boşuna, 17 basamak birden gerileyerek İran, Çin ve Kuzey Kore gibi en beter diktatörlüklerin bulunduğu “basın düşmanı ülkeler ligi”ne indirgenmedi!
FH yöneticisi David Kramer; raporun bulgularına ilişkin olarak ayrıca “Türkiye’de artık gazeteci olarak yaşam sürdürmek imkânsızdır” dedi ve de “Türkiye’de gazeteciliğin bittiğini” söyledi.
Hükümet çevreleri bu saptamalara müthiş içerledi ve her dem başvurdukları “komplo iddiasına sarıldı.
Davutoğlu; “Türkiye’yi o (diktatör) ülkelerle kimse yan yana koyamaz. Türkiye’ye biz ikinci sınıf ülke muamelesi yapılmasına müsaade etmeyiz. Türkiye’de gazeteciler, aydınlar bu rapora itiraz etmeli” dedi.
Bununla kalmadı, FH’nin çizdiği “hatalı (yani “özgür olmayan ülke”) resminin düzeltilmesi için “yabancı basını Türkiye’ye davet edeceklerini” söyledi.
Davutoğlu’nun bu acayip cüretkâr(!) davet projesini hayata geçirmesine fırsat kalmadan Soma patladı.
Yazgülü Aldoğan ile Yılmaz Özdil, hemen cadı kazanına atılırken yabancı gazeteciler de yaşanan “deliryum”dan hisselerine düşen payı aldı.
Almanya’dan Der Spiegel dergisi, Soma haberleri yüzünden “ölüm tehditleri alan Türkiye muhabirini geri çektiğini açıklarken Soma haberciliği nedeniyle başbakanın hışmına uğrayan BBC, “haberlerinin arkasında olduklarını” belirten güçlü açıklamalara bizzat başvurmak zorunda kaldı.
FH bulgularının arazide sınanması için 15 gün arayla patlayan Soma felaketi yetti!
Bir başbakanın gazetecilere “sürüngen hitabını kullandığı, '67österici tartakladığı ülke, ikinci sınıf değilse nedir?
Böyle şeyler ancak ikinci sınıf ülkelerde olabilir. Beni kahreden tablo bunca açık ve net ortadayken hiçbir şey yapılamaması.
Eller kollar bağlı Türkiye’ye bu deli gömleğini geçiren şahsın cumhurbaşkanlığına çıkmasını bekliyoruz.
Yazıklar olsun!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları