Yumruk (II)

12 Nisan 2014 Cumartesi

Geçen yazıma çarpıcı bir okur mektubu aldım. Meselenin “bam teli”ne dokunan mektup şöyle:
Sayın Nilgün Cerrahoğlu; Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırı konusunu irdeleyen yazınız toplumsal yaşamda kurumsallaşan ikiyüzlülüğü bütün açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Konu gündeme gelmişken ikiyüzlü davranışlar ve bunlara seyirci kalmanın kanattığı, görmezden gelinen, benzer bir toplumsal yaraya dikkat çekmek istedim.
Bugün içinde yaşadığımız ileri demokrasi toplumunda(!) Meclis koridorlarında ortaya çıkan bir genç, AKP mensuplarından herhangi birine yumruk atma yerine ‘Berk’in ölümsüzdür ya da ‘özelleştirmelere hayır’, ‘dereler özgür aksın’, ‘üçüncü köprüye veya havaalanına hayır’ gibi bir slogan atmış olsaydı kaş yarılmasını, gözlerin morartılması, bedenin ezilmesi gibi olağan müdahaleler dışında, en hafifiyle birkaç kaburgası kırılarak, kim bilir hangi suçla kaç yıl ceza istemiyle karga tulumba içeri tıkılırdı.
Türkiye’de, nerede olursa olsun, bir muhalif lidere saldırmak, Gezi Direnişi’nde gençleri palayla kovalamak, polise yardım amacıyla sopalarla saldırmak, maçlara döner bıçağıyla gitmek gibi barbarca eylemler tutuklanmayı gerektiren suçlar kapsamına girmiyor. Buna karşın yumurta veya slogan atma, afiş asma, bir devletliyi protesto etme gibi masum demokratik eylemler şiddetle cezalandırılması gereken suçlar olarak kabul ediliyor.

‘İkiyüzlülüğü kabulleniş’
Bugün pek çok sayıda tutuklu öğrenci gördükleri işkence ve kötü muamele dışında onlarca aydır hâkim karşısına çıkmayı bekliyor, üniversite ya da okullarıyla ilişkileri kesildi ve toplum sağduyusunu kaybetmiş bir şekilde bütün bu hukuk dışı, ahlak dışı aşağılık ikiyüzlülükleri utanç verici bir kabullenişle seyrediyor.
Bu suskun seyircileri ne yazık ki söz geldiğinde mangalda kül bırakmayan sendika, meslek birlikleri, siyasi partiler, demokratik örgütler, aydın, liberal vb. toplumun demokratik güçleri oluşturmaktadır ve bu kesimler demokrasi mücadelesi verdiklerine inanmaktadırlar.
Eğer bu toplumda hak ve hukuktan, ahlaktan, demokrasiden söz edilecekse, özgürce bir yaşam ortamı kurulacaksa bütün demokrasi güçlerinin halka karşı sorumluluklarının bilincine varmaları gerekmektedir. Aksi halde hiç kimsenin hak, hukuk, ahlak gibi insani değerlerden söz etmeye hakları olmadığını düşünüyorum. Saygılarımla . İhsan Karababa
Karababa’nın satırlarına noktasıyla virgülüyle katılıyorum.
Okurlardan çoğu kez “Yaşayın! Aklımdan geçene tam teşhis koymuş, benim ifade edemediklerimi siz söylemişsiniz” diyen mektuplar gelir. Bu tür geri dönüşler, “yazı”nın en sevindirici ödülüdür çünkü okurla tam bir buluşma, örtüşme gerçekleşmiştir…
Bu defa benzer bir duyguyu yukardaki okur için ben hissettim. Yazıya henüz tam dökemediğim düşünceleri İ. Karababa özetlemiş.
En vurucu satırlar… “Sendika, meslek birlikleri, siyasi partiler, demokratik örgütler, aydın liberal vb. demokratik güçlerin tüm bu hukuk dışı, ahlak dışı aşağılık ikiyüzlülükleri utanç verici bir kabullenişle seyretmesine” dair olan bölüm...
İktidarın içyüzünü teşhir eden “tapeler”den, kuzuların sessizliğiyle beklediğimiz feci MİT yasasına dek bu acayip edilgen “kabullenişle seyrediş”, her düzeyde karşımıza çıkıyor.
İkiyüzlülük” her taraftan fışkırıyor…

Aldatılan aldatılana
İhsan Dağı’nın dünkü yazısından son bir örneğe değinmeden geçemeyeceğim...
Sözün Bittiği Ülke” başlığını taşıyan Zaman gazetesindeki yazısında Dağı, “İslamcısı, liberali, Kürt’ü, dindarı ‘muhalefette demokrat’larmış meğerse” diye dert yanarak ekliyor: “Şimdi en ‘liberal’ bildiklerimiz bile bireyin değil devletin yanında, özgürlük değil ‘otorite, otorite’ diyor. Sözde ‘Yeni Türkiye’ için ‘devrim kanunları’na cevaz vermekle meşguller…
İktidar” ve “gücün”, “demokrat-özgürlükçü boyaları döktüğünü” -heyhat!- yeni fark eden Zaman yazarı, eski yol arkadaşlarının demokrasi yanlısı olmadıkları gerçeğine henüz uyanmış!
AKP kodamanlarının eski “dava arkadaşları” “Fetullahçıların” “şeffaf” olmadıklarına ve aksine devlete sızan çok muazzam bir “çete olduklarına” birdenbire uyanmaları gibi tıpkı.
Aynı şekilde onlar da “Yahu ne safmışız! Aldatıldık!” diye dövünüyorlar.
AKP Türkiyesi’nin tarihi sanki çok büyük bir “aldanış”ın öyküsü!
Herkes sürekli bir “aldatmadan” yakınıyor. Kimse “aldatan” olmanın günahını almıyor.
İş o kertede ki, “aldanma ve aldatılma salgınına” yurtdışından bile paçayı kaptıranlar var.
Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup lideri Hannes Swoboda dahi Erdoğan için bugün “aldatıldım” ifadesini kullanıyor.
Hayır” diyenleri referendum döneminde demokrasi karşıtlığıyla suçlayan Swoboda bugün utanmadan “Referandumda hükümeti destekledim ama şimdi kendimi aldatılmış hissediyorum” diye ağlaşıyor: “Beni derinden üzen, Erdoğan’ın karekterindeki değişiklik oldu!
Sorun meğerse Erdoğan’ın Dr. Jekyll-Mr. Hyde kişiliğindeymiş.
Reformcu, çağdaş liderin”(!) içinden birden bir “Hyde” çıkmış!
Türkiye öyle bir gezegen ki dışardan bakanları bile kendisine benzetiyor.
Swoboda bu analizi tanınan bir politikacı için ülkesi Avusturya’da yapsa fena alaya alınır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları