Türkiye’de EkoSiyaset mümkün mü?

23 Ekim 2015 Cuma

TEMA Vakfı tüm siyasi partilere çağrıda bulunuyor: “Doğayı kalkınma politikalarının merkezine koyun.”
Peki gerçekleşmesi mümkün mü?
Bırakın ağacı, hayvanı, çevreyi; insan yaşamının bile bu denli değersiz olduğu, günübirlik politikalarla yönetilen Türkiye’de ‘sürdürülebilir yaşam çerçevesinde şekillenecek bir ekosiyaset’ şimdilik hayal. “Şimdilik” diyorum, çünkü yine bu ülkenin insanları oldu, ağaçlar kesilmesin diye Gezi sürecini başlatan... Yine bu ülkenin insanları, termik santral inşa edilmesin, maden ocağı açılmasın diye dozerlerin önüne yattı... Dolasıyla bir gün siyaset dünyası da bunun önemini kavrayacak. Soru şu; o zaman iş işten geçmiş olacak mı olmayacak mı?
TEMA Vakfı yöneticileri ile bu bağlamda toplandık. Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, vakfın yeni genel müdürü Doç. Dr. Barış Karapınar, hukuk danışmanı Ömer Aykul ve uzmanlar... Konu 5 siyasi partinin çevre konularından sorumlu genel başkan yardımcılarına bizzat sunulan EkoSiyaset 2015 bildirgesi. Ataç konuyu “Çevreyle ilgili sorunlar siyasal ve ekonomik hayatımızı derinden etkiliyor. Suriye’deki çatışmaların ve mülteci sorununun temelinde, iklim değişikliği de tetikleyici faktörlerden biri. Bilimsel çalışmalar, kuraklıklar sonucu milyonlarca insanın kentlere göç ettiğini ve siyasi kırılganlıkların arttığını ortaya koyuyor” diye açıyor. Aslında TEMA 1995 yılından beri her genel seçim öncesinde benzer bir çalışmayı siyasilerin önüne koyarmış. Belli ki onlar da, kapağını bile açmadan çekmeceye... Zaten bu son görüşmede de ağız birliği etmişçesine tek bir söz çıkmış ağızlarından: “Dikkate alacağız!!!”
Oysa bildirgede yazdığı gibi; toprak, su, orman gibi doğal varlıkların korunması, iklim değişikliği ile mücadele, sürdürülebilir tarım gibi konularda öncelikli politikalar oluşturmak Türkiye için yaşamsal önem taşıyor. Özetleyelim:
• Artan gıda fiyatları: Türkiye iklim değişikliği etkilerinin en fazla olduğu Akdeniz çanağı içinde. 2007’den beri gıda fiyatları artıyor. Kimi zaman dünyada düştüğünde bile bizde artıyor. Kuraklıklar, sel baskınları vs tarımsal üretimi derinden etkiliyor. Ve bu durumdan en çok yoksullar etkileniyor.
• Toprak kaybı: Son 13 yılda tarım alanlarının yüzde 9’u tarım dışı amaçlarla kullanılması yüzünden kaybedildi. 2.4 hektar alan. Her bir saatte 21 hektar toprak alanı kaybediyoruz. Bu kayıpta yapılaşma ve sanayileşme ana unsur. Dünyada da her bir saatte 1 Berlin inşa ediliyor tarımsal arazilerde...
• Nüfus artışı: Türkiye’de nüfus 2020 yılına kadar 5 milyon kişi artacak. Bu ek nüfusu doyuracak buğday ihtiyacı için 400 bin hektar alana ihtiyaç var (1 Karabük kadar). Bunun sağlanabilmesi için büyük ovaların tarımsal sit alanı haline dönüştürülmesi şart.
• Fosil yakıtlar ve sera gazı emisyonları: Brezilya ve Meksika gibi ülkelerde bile bu konuda bilinçli adımlar atılıyorken Türkiye’de tam tersi politika izleniyor. Paris’te aralık ayında düzenlenecek iklim zirvesi öncesinde tüm ülkeler ulusal katkı niyeti bildirimlerini açıkladılar. Türkiye’nin bildirimine göre önümüzdeki 15 yıl içinde sera gazı emisyonunda yüzde 116 oranında bir artış bekliyormuşuz.
Sonuçta, sürdürülebilir temelli kalkınma politikaları Türkiye için gerçekten yaşamsal.
TEMA şöyle uyarıyor: 1970’lerde Asya Kaplanları’nın, 1980’lerde Çin’in başı geçtiği ihracat merkezli kalkınma trenini kaçırdık. 1990’larda ABD ve AB’nin başı çektiği bilişim merkezli kalkınmayı da... Şimdilerde ise sürdürülebilir kalkınma trenini kaçıracağız. Üstelik artık medeniyetin tanımı bile değişti ve doğa ile dengeli, sürdürülebilir yaşam tanımı kondu. Bu yüzden istersek yüzde 7 oranında büyüyelim, geri medeniyet olmaktan kurtulamayacağız...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları