Perihan Ergun

Ortalık Toz Duman (26.12.2013)

26 Aralık 2013 Perşembe

Bugünkü yazıma öncelikle, Devrim Şehidi öğretmen yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay’ın 23 Aralık 1930 günü Menemen’de yobazlar tarafından şehit edilişinin 83. yılını, aynı günde başlayarak borçlulukla anmayı görev bildim. Bunun bir nedeni de aklımın erdiği yaşlarımda, her yıl kısa devreli de olsa, İstanbul’a göçümüz olan 1935 Şubatı’na kadar anma günlerinde, Menemen’de hazır bulunuşumuzu hiç unutamamamdır. Bu vefa ziyaretlerindeki bir kolaylık da adını borçlulukla andığım, manevi dayım Kerim Atasoy’un ağbeyi Binbaşı Bahri Atasoy’un orada merkez komutanı oluşuydu. Bahri Bey her yıl aralıksız nezir sofrası kurarak Kubilay’ın ve onunla birlikte şehit edilen bekçi Hasan’la Şevki Efendi’nin yakınlarıyla, Menemen’deki asker ve sivil görevlilere kestiği kurbanları da kattığı sofrayı açıp bizzat servis hizmetini de sevap sayarak yapmasıydı. Bu özveriyi o küçük yaşlarımda anlamazken aklım erdiğinde övgüye değer bulmuşumdur.

***

Hele son günlerde, az çok beklenen olsa da bu denli ülkemizi dosta düşmana karşı küçük düşürücü yolsuzluk ve rüşvet olaylarını öğrendiğimizde, vatan ve devrimcilik uğruna şehit olanlara borçluluğumuzun daha da katlandığını duyumsuyorum. Ülkemizi aralıksız izleyenlere karşı bu akıl almaz, utanç verici, iyi ahlak kurallarına, (dini inançların iyi ahlaka dayandığını kabullendiğim için) sığdırılamayacak yolsuzluk olaylarını beklemede keşke yanılsaydık. Bu ve daha birçok ahlaki değerler içinde yolsuzluk kabul edilemez, büyük bir ahlaksızlıktır. Çünkü bu kabulü mümkün olmayan suç yalnızca işleyenle sınırlı kalmaz, tüm topluma zarar verir. Bu açıdan kanıtlarıyla ortada olan hükümetteki dört bakanın oğlunun işledikleri yolsuzluğa karşı hâlâ makamlarında kalmayı sürdürmelerini aklım almıyor. Bir de Sayın Başbakan’ın gerekeni yapması beklenirken gene suçu dışlama çabalarına soyunması da doğrusu akla ve ülkeye ziyan bir olay. Ayrıca her zamanki gibi eşiyle kızını yanına alarak ülke süt limanmış gibi Pakistan’ın davetine koşar adım gitmesi de doğrusu, oldukça şaşırtıcı.
Bir de her vesileyle “Biz muhafazakâr inançlı bir iktidarız”derken tanımladığı yönetimin İslam ahlakına ters düştüğünü de görmezden geliyor. Oysa İslam camiası içinde aç açık da kalsalar doğru yoldan ayrılmamayı örnekleyen Yunus Emre’lerin, Pir Sultan ve Kaygusuz Abdal’ların; bu felsefi düşünceleri ortaya eseriyle koymuş olan Hz. Mevlana’nın yolunda yürüyen daha birçok erenin, bu utanç verici örnekleri görünce mezarlarında kemikleri sızlamaz mı? Bu arada büyükannemin anlatısıyla öğrendiğim bir örneğe de değinmeden geçemeyeceğim. Hz. Muhammed’in en güvendiği amca oğlu dördüncü halife Hz. Ali’nin sırtındaki yeleği kırk yamalıymış. Bu giysiyi yenileme olanağına karşın toplumunun yoksulluğunu düşünerek yoluna, İslamı yayabilmek için Zülfikar’ıyla (kılıncı) devam etmiş.Tasavvufu benimsemiş olan İslam sofileriyle dervişleri de hep bu yolu seçmişlerdir. Bu ahlaki yapı yalnızca tasavvufta kalmayıp ilimle aklı yaşam ilkesi olarak kabul edenlerce de sürdürülmüştür. İşte bu nedenlerle Önderimiz M. Kemal Atatürk, “Benim sizlere bırakabileceğim manevi mirasım, bilimle akıldır” derken de birçok konuda olduğu gibi bunda da toplumunun yol göstericisi olmuştur.

***

Cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş olan bu denli yolsuzluk ve rüşvet olayı üstümüze çığ gibi düşerken ve buna tepkiyle yurdun dört bir yanında halk yürüyüşlerle, mitinglerle tepkisini gösterirken, ortalık yolsuzluk depremiyle sarsılırken, Sayın Başbakan gene eşiyle kızını yanına alarak Pakistan’ın davetine koşturdu.
Oranın huşu veren havası içinde kendisine armağan edilen atın yelelerini okşarken onun vereceği ilhamlarla bu büyük yolsuzluk olayından her zamanki gibi mağduriyete sığınarak suçu kimlerin üzerine atacağının metnini yazıyordur.
Dileğim; halkımızın bu elle tutulur, gözle görülür büyük yolsuzluk olayından ders alarak, artık yanlışları görerek bu iktidardan kurtulma yoluna girmesidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Torbadan Öcü Çıktı 18 Eylül 2014

Günün Köşe Yazıları