Perihan Ergun

Yerel Seçim Koşturmaları...

19 Aralık 2013 Perşembe

Süre dolumu nedeniyle 30 Mart 2014’te halkın oyuyla yenilenecek olan yerel seçimler gündemin baş köşesinde. Çoğunluk aday adaylarını yazılı ve görüntülü medyadan tanımaya çalışıyor. Özellikle halkımızın aş ekmek derdindeki yoksul yurttaşlarımız, kendilerini bilinen durumlarından kurtarabilecek adayların duacısı oluyorlar. Pahalılığın alıp başını gittiği gerekçesiyle buna kim çare bulacaksa onun seçilmesini istiyorlar. Bu arada unutmayalım ki bu seçimden haberdar olmayanlar da var. Siyasilerin seçimden seçime onlara görünür olacağını biliyorlar.
Aralık sonunda partilerin adaylarını duyuracağı beklenirken onların şimdiden belirlendiği görülüyor. Yerel seçimlerde oluşacak başkan ve belediye meclislerinin çarşı pazar esnafıyla halka verilecek hizmetlerin başını çeken yol, ulaşım, su, kanalizasyon, aydınlanma, ısınma, haberleşme şirketleri ve kendi birimleriyle daha birçok gereksinmelerle önemli görevleri yüklendiği bilinmektedir. Bu ve daha birçok halka dönük hizmette devletin parti farkı gözetmeksizin belediyeleri her konuda eşit düzeyde desteklemesi öncelikli koşuldur. Geçen yıllarda bizden ve bizden olmayanlar ayrımcılıklarını da gördük. Devletin bu tutumu terk etmesi halkın istemleri arasındadır.

***

Mehmet Akif ERSOY: (1873- 27 Aralık 1936) İstanbul.
Günün konusu yerel yönetimken, M. Akif’e neden geçildi diye düşünülebilirse de bir hafta sonra Hakk’a yürüyüşünün 77’nci yılının bitimini, onu anlatarak karşılamak istedim.
Bunu öngörmemin bir nedeni de öldüğünde önce cenazesini, sadece yükseköğrenime kadar şevkat ve fedekârlıklarla yetiştirdiği kimsesiz 5 manevi evladının omuzlarında camiye getirilmiş olmasıdır. O musalla taşındayken yaşamını yitirdiği üniversite çevresiyle halk tarafından duyulunca cami avlusuna sığmayan binlerce kişinin huzurunda duası okunduktan sonra sırayla o kalabalığın omuzlarında Edirnekapı mezarlığına kadar taşınmasıdır.
Ayrıca ilkokula başlamadan evvel ve sonra onun İstiklal Marşımızın şairi olduğunu öğrendiğim günden beri kendisine borçluluk duymuşumdur.

***

M. Akif’in yaşamı da sıra dışıdır. Doğumu ve ölümü İstanbul’dadır.
Fatih müderrislerinden Tahir Efendi’nin oğludur. Bu nedenle “Asım” adlı yapıtında kendisine “Hocazade” der. Öğrenimine önce mahalle mektebinde başlar. Sonra Emin Buhari İlkokulu, Fatih Merkez Rüştiyesi, daha sonra da Mülkiye İdadisi’ne gider. Babasını erken kaybedince, yükseköğrenimini Ziraat ve Baytar Mektebi’nde tamamlar. Babasından anadili gibi Farsça ve Arapçayı öğrenmiştir. İş yaşamına dört yıl boyunca Anadolu, Rumeli ve Arabistan’da öğretmenlik yaparak başlar. 1908’de Meşrutiyet’ten sonra İstanbul Darülfünunu’nda edebiyat öğretmenliğine atanır. Bu arada baskılar nedeniyle yayımlanamayan yazı ve şiirleri Sırat-ı Mustakim dergisinde yayımlanır. Ölümünden sonra yazıları damadı tarafından Safahat’ta toplanır. Lirik şiir niteliğindeki “Bülbül”, “Çanakkale Şehitleri” gibi manzumları bağımsızca ellerde dolaşır. 1912’den başlayarak Fatih, Şehzadebaşı ve Beyazıt camilerinde cuma günleri cemaata Kuran’dan açıklamalar yapar. Hz. Muhammet ve İslamın gönüllüsüdür. Medine ve Mısır’da da öğretmenlik yapmıştır. 1914 I. Dünya Savaşı başında davetle Almanya’ya giderek orada da aynı işi yapmıştır. Bu sırada başlayan Kurtuluş Savaşı’na katılmak için yurda dönerek Anadolu’da halkın arasına girip onlara savaşın zorunluluğunu anlatır. Sebillür Reşat dergisinde bunları anlattığı için 1920’de memuriyetten atılır ve hep parasız pulsuz yaşar. Cumhuriyetin İlk Meclis’inde Burdur Milletvekili olarak yer alır.
Zaferden sonra İsmet Paşa Atatürk’e “Artık milletin bir Milli Marşı olmalıdır” deyince Milli Eğitim Bakanlığı’nca birinciye 500 altın vaadiyle yarışma açılır. Mehmet Akif’in de yarışmaya katılması istendiğinde “Para ödülünü almadan girerim” koşuluyla yazdığı şiiri, kimliğini belirtmeden seçici kurula gönderir. Birinci seçilen marş M. Kemal’e sunulduğunda “Bu marş M. Akif’in, hemen besteletin” emrini verir. Önce rahmetli annemden, sonra da belgelerden öğrendiğime göre ilk seslendirme Türk müziği formundadır. 1930’dan sonra bugün halen okunmakta olan İstiklal Marşımız, bestekârı ise Salih Zeki Ünver’in seslendirmesidir.
M. Akif i anlatım burada bitmiyor. Belki gelecek yazıda da sürdürülebilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Torbadan Öcü Çıktı 18 Eylül 2014

Günün Köşe Yazıları