Rüzgâr Eser, Güneş Yakar, Su akar, Türk Bakar

21 Şubat 2009 Cumartesi

Dünyanın yenilenebilir enerjinin peşinden koştuğu; uluslarası emperyalist sermaye gruplarının yeni enerji kaynakları için birbiri ile kıyasıya mücadele ettiği bu günlerde, ülkemiz yenilenebilir enerji üretiminin ve kullanımının önemini tam olarak kavrayamamış olduğunu bir kez daha gösterdi. Oysaki daha geçtiğimiz günlerde BBC’nin yayınladığı bir habere göre Avrupa ülkeleri ve uluslarası enerji şirketleri Almanya’da bir araya geldiler, Sahra Çölü’nde güneş enerjisi üreterek Avrupa’nın elektriğini sağlamak üzere fizibilite çalışmalarına başladılar. Bu konuda Uluslarası Enerji Ajansı’nın öngörüsü 2100 yılında toplam enerjinin yenilenebilir kaynaklardan üretileceği ve bunun da % 70ninin güneş enerjisinden karşılanacağı yönünde. Avrupa’daki enerji alanındaki bu alternatif arayışlar, tekrar konuyu bu köşeye taşımamıza neden oldu. (40 yıl önce bugünlerde eller aya giderken, biz parmağımızda “dolama” çıkar korkusuyla elimizle ayı bile gösteremezdik, bugün enerji konusunda da durum farklı değil.  “ Eller gitti aya, biz kaldık yaya” diye sonradan boşuna dövünebilir, ağlanacak halimize gülebiliriz)
 
Öncellikle yenilenebilir enerji nedir, ona bir bakalım: Yenilenebilir enerji, sürekli devam eden doğal süreçlerdeki enerji akışından elde edilen enerjidir. Su gücü, rüzgâr gücü, güneş enerjisi, biyoyakıtlar bu tür enerjiye örnektir. Ülkemiz bulunduğu coğrafi konum itibarı ile gerek su, gerek rüzgâr,  gerek güneş, gerekse biyoyakıttan enerji üretebilmek için Dünya’nın birçok ülkesine göre avantaja sahiptir. Örneğin, ülkemiz Avrupa’nın en güçlü rüzgâr potansiyeline sahiptir, bunun yanı sıra jeotermal kaynak zenginliği açısından Dünya sıralamasında 5. sıradadır. Oysaki ülkemizde hidroelektrik potansiyelinin %57’si, rüzgâr enerjisi potansiyelinin % 85’i, jeotermal kaynak potansiyelinin % 95’i kullanılamamaktadır. Ne acıdır ki, ülkemiz şu anda kullandığı enerjinin %70’ni dış kaynaklardan almaktadır ve kullandığı elektriğin de %50’sini doğalgazdan üretmektedir. Bu oranların bizi ne derecede dışa bağımlı kıldığı ortadadır.  Sanayide kullanılan elektriğin kaynağının kesilmesi ya da fiyatında iniş çıkışlar olması tüm ekonomimizi, istihdamımızı ve günlük yaşamımızı doğrudan etkilemiştir ve etkileyebilecektir. Türkiye’nin Rusya-Gürcistan arasında yaşanan anlaşmazlıkta Gürcistan’ının yanında yer alması sonucunda Rusya’nın doğalgazı kesme tehdidi ile karşı karşıya kalmamız, yine İran’ın,  bırakın tehdit etmeyi, iç talebe yetmediği gerekçesi ile nasıl kışın ortasında doğalgazı doğrudan kestiği daha dündü,  hatırımızdan çıkmadı.  İşte yenilenebilir enerji, enerjide bu dışa bağımlılığı azaltmak ve “enerji arz güvenliği”ni sağlayabilmek açısından çok önemlidir.

Yenilenebilir enerji, diğer enerji türlerine göre çevreye zarar vermediği için de, büyük avantaj sağlıyor. Birçoklarının savunduğu ve hatta küresel ısınmanın önüne geçmekte çare olarak gösterdiği nükleer enerji bile ortaya çıkan radyoaktif atıklar nedeni ile çevreye zarar vermekte. Ülkemizde, her yıl kanserden yüzlerce yurttaşımızın hayatını yitirmesine ya da sakat doğmasına neden olan Çernobil nükleer faciası hala aklımızda; yenilenebilir enerji varken, bu riski almaya değer mi? Yenilenebilir enerji, karbon gazı salınımına yol açmadığı için en çevre dostu enerji türüdür. Türkiye’nin Kyoto nedeni ile karbon salınım oranlarını azaltması gerektiği bugünlerde,  yenilenebilir enerjiler bu açıdan da teşvik edilmelidir. Ne yazık ki ülkemizde hala,  bunların yerine en büyük sera gazı kaynaklarından biri olan kömürlü termik santral yatırımları konuşulmaktadır, işletilmeye devam edilmektedir.

Bir nükleer enerji santralinin kurulması 10 yıl sürerken, 1 rüzgâr çiftliğinin kurulmasının 1–2 yıl, bir rüzgâr tribünün yerleştirilmesinin ise sadece 1 hafta olduğu öngörülüyor.  Yenilenebilir enerji kaynakları maliyet düşüklüğü, kurulum kolaylığının yanı sıra istihdam yaratması ile de tercih edilebilir; çünkü uzmanlar bu kaynakların nükleer enerjiye göre 5-6 kat daha fazla istihdam imkanı sağlayabileceğini belirtiyorlar.

İyice incelendiğinde yenilenebilir enerji kaynaklarının diğer enerji kaynaklarına göre çok büyük avantajları olduğu rahatlıkla görülebilir. Ülkemiz açısından belki de en büyük avantajı, kendi olanak ve potansiyelimizle bu enerjiyi üretebilmemiz olacaktır. Türkiye’nin hatta Dünya’nın ihtiyaç duyduğu enerji bizim coğrafyamızda mevcuttur. Türkiye’yi sadece enerji hatlarının üzerinden geçtiği bir coğrafya olmaktan çıkarmalı, enerji kaynaklarının tam üzerinde olduğu bir coğrafya olduğunun farkına varmalıyız.  Ülkemizin enerji hatlarının üzerinden geçtiği bir köprü olarak konumlandırılması jeostratejik olarak bugün için bize ekonomik, siyasi, diplomatik avantajlar yaratacak gibi gözükmekle beraber, gelecekte olası savaş, kriz halinde, taraf olmamız durumunda avantaj gibi gözükenler dezavantaja dönüşecektir. Barış döneminde sorun olmayan enerji hatları, savaş, kriz durumunda sorunun ta kendisi olmaya adaydır, aynen Boğazlar meselesi gibi. Bu açıdan da yenilenebilir enerji yatırımları kesinlikle ihmal edilmemeli, ertelenmemelidir.  Güneş,  hidroelektrik / su enerjisi ve rüzgâr enerjisi kullanımı için treni kaçırmadan, bu kaynaklarımızı uluslarası emperyalist güçlere kaptırmadan harekete geçmeliyiz. Hiç değilse bu kaynaklarımızı asgari değerlendirsek de “ su akar, Türk bakar” özdeyişine bir de “ güneş yakar, rüzgâr eser” i eklemeden,  ezberi bozsak…


[email protected]

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları