Selçuk Erez

Teröristler ülkesi

28 Ocak 2016 Perşembe

Bir ülkede yaşayanların yüzde elli biri teröristti. Buna rağmen, o ülkenin sokaklarında dolaşsanız, metrolarına, AVM’lerine girip çıksanız rastladığınız insanların yüzlerine baktığınızda her iki kişiden birinin terörist olduğunu öyle kolay kolay fark edemezdiniz. Ne kadınları, Marlon Brando’nun Godfather (Baba) filmindeki sevgilisine ne de erkekleri, o eski Şikago gangsterlerine benzerlerdi.
Derin devlet tabii ki uyumaz, teröristleri izler ve mimlerdi. Bazı kurumların eposta adreslerinin sonuna eklenen “com.tr”, o kurumda pek çok komünist ve terörist olduğunu belirtirdi. Kimlerin terörist olduğunu sırası geldiğinde devlet büyükleri açıklarlardı.
Terörist olmanın bazı avantaları vardı: Bu gibiler her tutuklanışlarında sağlık muayenesinden geçer, böylece beleşten çekap yaptırmış olurlardı.
Teröristlere davalar açılırdı. Çoğunun dava tezkeresinde Orhan Veli’nin ciğercisinin kedisinin sokak kedisine açtığı davada ileri sürülenlere benzer iddialar yer alırdı: “Açlıktan bahsediyorsun / demek ki sen teröristsin /demek bütün binaları yakan sensin/ İstanbuldakileri sen / Ankaradakileri sen / Sen ne domuzsun sen!”
O ülkede terörizmin asıl kaynağı üniversitelerdi: Buralarda edinilen zehirli bilgiler, akademisyenleri için için kavurur, onları zamanla Baader Meinhof çetesinin üyelerine taş çıkartacak birer azılı teröriste dönüştürürdü. Terörizm zamanla profesörlerden doçentlere, hatta asistanlara yayılır, metastaz yapardı.
Televizyon kanalları sık sık bu teröristlerden söz ederdi... Babalar, bu kanalları izleyen ve “Ben de büyüyünce bu hocalardan feyz almak, onlar gibi terörist olmak istiyorum!” diyen çocuklarına utanmadan “İnşallah!” der, onlara yardım ve yataklık eden anaları da yangına körükle gider, “Allah o günleri göstersin!” gibi sözler söyler, adak adarlardı.
Çocuklar öyle konuşur, anaları ve babaları da onları desteklerdi ama terörist olmak pek de kolay bir şey değildi. İnsanın yıllarca okuması, mastır, doktora yapması, sonra doçent, profesör falan olması ve de terörist olabilmek için bir tez hazırlaması gerekirdi. Bu tez genellikle ağır bir ülke sorununun irdelendiği ya da insan hakları beyannamesinden bölümler içeren, yaşam hakkından, özgürlük ve güvenlik hakkından, barıştan bahseden, işkenceyi lanetleyen bir açıklama şeklinde olurdu.
O ülkede dünya kadar üniversite vardı; önemli bir bölümünün akademisyenleri bu düzeye ulaşmak, terörist olmak için can atarlardı. Ancak bunlardan hangisinin bu sıfatı kazanacağı, hangisinin bundan böyle hep “terörist” olarak anılacağı, öyle akademik oylamayla falan değil, aynen rektörlerin atamalarında yapıldığı gibi cumhurbaşkanının kararıyla belirlenirdi.
Cumhurbaşkanı bu konudaki kararını anane gereği muhtarlarla yaptığı bir toplantıda açıklardı. İşte bu husus, o memleketin üniversitelerinin çok muhtar oldukları anlamına gelirdi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Böcek yeriz o zaman! 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları