Silahlar patlayınca...

11 Mart 2022 Cuma

Niyet Vladimir Putin ve Volodimir Zelenski’yi İstanbul’da bir araya getirmek ve görüşmelerini sağlamaktı. Kısmet Ukrayna ve Rusya dışişleri bakanlarının Antalya’da görüşmesiymiş. Görüşmenin ardından dışişleri bakanları ayrı ayrı basın toplantısı yaptı. Açıklamalarda, ülkelerinin konumunu korumanın ötesine geçilmedi. Karşılıklı iddialar gündeme geldi. Sivillerin çatışma bölgesinden çıkarılmasına olanak sağlamak amacıyla çatışmalara göreceli ara verildiği ortamda bu görüşme gerçekleştirildi. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitri Kuleba, “Adeta teslimiyet listesi sunuldu” diyerek bakış açısını özetledi. Lavrov ise “Ukrayna kendisini Rus karşıtı bir ülke olarak konumlandırıyor, Ukrayna tarafsız bir ülke olmalı” dedi.

Evet, çatışma da benzer iddialarla başlamıştı. Anlaşılan geçen sürede taraflar, gelişmelerin kendileri açısından tatmin edici olmadığını gördükleri için görüşmelere kapıyı açık tutuyor. Ancak iki ülke de başlangıçtaki konumunu koruyor. Bu da henüz silahların işinin bitmediğini, çatışmaların daha can yakıcı boyutlara ulaşabileceğinin göstergesi olarak kabul edilebilir. Acı bir coğrafyada daha kök salıyor. Silahlar patlayınca normalleşmenin uzun süre aldığını, Irak, Suriye, Libya gibi bölgelerden biliyoruz.

KÖKLERİ DERİNDE

Yine “Batı” ile Rusya karşı karşıya ve savaşıyor. Bu çatışmanın tarihsel kökleri derinde. Biz fazla geriye gitmeyelim. İngiltere’nin AB’den ayrılmasına dikkat çekmek istiyoruz. AB’nin kendine özgü üyesi olan Londra, birlikten tarihsel bir nedenle “Aynı annenin çocukları” oldukları ABD ile daha çok yan yana gelmek için ayrıldı dersek abartılı olmaz. Fransa gürültülü, Almanya sessiz ve derinden ABD’ye direniyordu. Macron, “Güçlü Avrupa Ordusu”nu gündeme getirince ülkesinde “Sarı Yelekliler” sahne aldı. Merkel Almanyası Rusya ile büyük enerji bağlantıları kurmuştu. Eski başbakanlardan Gerhard Schröder’in Putin ve Gazprom’la ilişkileri ayrıca incelenecek bir konu. NATO, yani ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında ekonomisi güçlenen AB daha öteye gidemedi. Kendini koruyacak bir ordusu hâlâ yok. ABD’nin, Rusya ve Çin karşısındaki güç kaybını durdurması için yaptığı planlar, Avrupa’yı yanına çekmesini gerektiriyordu. Ukrayna’daki “iç mücadeleyi” yitiren Rusya, “bıçağın kemiğe dayandığını” düşündüğü anda silaha başvurdu.

Artık şunu söyleyebiliriz: Avrupa, ABD’nin başta istediği noktaya gelmese bile çok yakın. Rusya’ya güçlü yaptırımlar uyguluyor, bütün AB üyesi ülkeler, enerji gereksinmesini başka ülkelerden karşılamak için kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapmaya başladı. Savunma harcamalarının keskin bir şekilde yükselmesi bekleniyor. Avrupa yeniden Rusya’dan ürküyor; İsveç, Finlandiya NATO üyeliğini tartışıyor.

Buraya kadar satırlarımıza konu ettiğimiz ülkelerin kendilerince ekonomileri sorunsuz. Peki, Türkiye ne yapıyor? Ülkeyi 20 yıldır yöneten bir iktidar var. Kentlerimiz beton tarlasına dönmüş durumda. Yüzüncü yılını kutlamaya hazırlandığımız Cumhuriyetimiz, sağ politikalar nedeniyle bir “yurttaş tipi” geliştiremediği gibi bir “özgün yönetici tipi” de geliştiremedi. Bu amaçla kurulmuş Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi (TODAİ) yok edildi.

Dünya yeniden kutuplaşmaya koşuyor. Anadolu toprakları meraya dönüştü. İktidar ise temel gıda ürünlerinin yüklü olduğu gemileri çatışma bölgesinden çıkarabilmek için en üst düzeyde “diplomatik ricada” bulunuyor.

Sanırız yeniden düşünmenin zamanı…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları