Sungu Çapan

Bir ‘Nemfomanyak’ın itirafları

11 Nisan 2014 Cuma

Danimarkalı aykırı yönetmen Lars von Trier’in kesinlikle porno değil bir sanat eseri diyebileceğimiz son olayfilmi ‘Nymphomaniac-İtiraf’, 33. İstanbul Film Festivali’nin ilk haftasında en çok ilgi gören filmlerden biriydi

Soğuk, yağmurlu bir gecede, dövülmüş, yüzü gözü dağılmış, çamurlara bulanmış bir halde yerde yatan bir kadını bulup evine götürüyor ve yatırıyor, bakkala gitmek için sokağa çıkmış, Seligman (Stellan Skarsgard) adında, daha sonra Musevi kökenli ama ateist ve bakir olduğunu öğreneceğimiz, olgun ve bilgece davranan, yaşlıca bir adam. Böyle başlıyor, bizde yasaklanan ama festivalde, Feriye’de ikiye bölünerek “İtiraf” adıyla gösterilen, son Lars von Trier filmi “Nymphomaniac”.
Von Trier kuşkusuz günümüzün en kışkırtıcı ve aykırı, yaratıcı yönetmenlerinin başında geliyor. Ana akım sinemadaki etkileri tartışmaya açık “Dogme 95” hareketinin de kurucularından ve tüm yaşamı-dini-imanı sinema olan, zaman zaman kadın düşmanlığı yapıp dilinin ayarını kaçırarak (ve anında “persona non grata” ilan edilerek) festivallerden şutlanan, ünlü bir Danimarkalı sinemacı.
Üstat, seyircinin tahammül sınırlarını zorlayan “Antichrist-Deccal”la (2010) “Melancholia-Melankoli” (2012) gibi önceki iki zorlu ve sansasyonel filminin ardından bu kez cinsellik ve sevişme bağımlılığı üstüne bütün incilerini döktürmüş yine “İtiraf”ta
İnsanın endişeli, ağır bunalımlı ruh hallerine odaklanarak ihmal sonucu ölmüş bir evlat acısıyla ruh-akıl sağlığını yitirmiş, ağır depresyondaki bir kadınla fedakâr, terapist kocasının beraberliğini konu edinen, seyri ve hazmı zor “Deccal”i izleyen, “Melankoli”de şatomsu bir mâlikanedeki şatafatlı bir düğünde bir araya gelen zengin, büyük bir ailenin zıt kız kardeşlerinin hikâyesini 2012’deki kıyamet paronoyasına da değinerek Wagner müziği ve Bruegel resimlerini çağrıştıran görüntüler eşliğinde, episodlu, mizahi üslubuyla anlatmıştı, nihilist, kasvetli ama muzip vizyonunun gitgide hastası olduğumuz bu şişik egolu, kuzeyli entelektüel yönetmen ve aykırı sinema üstadı.
Von Trier’in bizde ticari gösterimi yasaklanan, toplam süresi 4 saati geçen bu son, şoke edici eseri “Nemfomanyak”, çeşitli yazı, grafik, şema ve rakamlarla desteklenen, ekranın da yer yer ikiye üçe bölündüğü bir deneysellikte seyreden, çoğu da Joe’yla Seligman arasındaki uzun diyaloglara dayanan 8 bölümden oluşuyor.
14’ündeyken bile-isteye bekâretini kaybedip çok hızlı ve azgın bir cinsellik yaşamı sürdürmüş, tanıdık ya da yabancı birçok erkekle sevişmiş, gençliğini güzel ve çekici Stacey Martin’in, yetişkinliğini de gitgide yönetmenin demirbaş oyuncusu haline gelmiş Charlotte Gainsbourg’un canlandırdığı nemfomanyak Joe, Seligman’a tüm geçmişini, kişisel cinsellik tarihini açık açık anlatıyor olduğu gibi, sütlü çayını içerek.
Onun gibi seks manyağı, fettan sarışın arkadaşı B. (Mia Goth) ile yarışarak adeta bir sevişme maratonuna giriştiği tren yolculuğunda, baştan çıkardığı evli erkeklere saksafon çekmekten oral-anal sekse ve topluluk içinde mastürbasyon yapmaya kadar (tüm alışılmış kuralları, sınırları iplemeksizin) her yolu deneyen Joe’nun bütün anlattıklarını bilgece dinleyip yorumluyor Seligman.
Edgar Allan Poe’da ölüm teması ya da “delirium trans” hali üstüne sohbet etmekten, Bach müziğinde orgun yeri ya da barok çağda Bach’la Palestrina’yı kıyaslamaktan geri durmuyor, hayatı boyunca hiç sevişmemiş de olsa çokça okumuş yazmış, olana-bitene de kafa yormuş bir entelektüel izlenimi veren, soğukkanlılığını da finale kadar hiç yitirmeyen Seligman’ımız.
Seksin sırrı aşktır ya da aşk kıskançlıkla karışık şehvettir gibisinden saptamalar yapan ve sevişme iştahı sürekli artan Joe giderek, vaktiyle kızlığını bozdurduğu, bürosunun duvarlarında Mondrian’lar asılı, zengin bir amcanın hızlı yeğeni olan Jerome’la (Shia LaBeouf) yıllar sonra evlenip çocuk da doğuruyor.
Aile kurumuna karşı duran, sisteme de uyumsuz Joe, hayatta en çok, ağaçların en güzelinin çınar olduğunu habire kafamıza kakan, hastanedeki ölümüne de tanık olduğumuz babasını (Christian Slater) sevmiş, nemrut annesinden hiç hazzetmiyor
Giderek ne kadar çok sevişse de artık hiçbir şey hissedemeyip orgazma erişme yetisini tümden kaybeden Joe’yu kimi sado-mazo deneyimlerin beklediği, oğlancılığın da ortaya çıktığı filmde, Bayan H. rolündeki Uma Thurman’la Willem Dafoe gibi ünlüler de var.
Süregelen eğitim düzeniyle, sistemle pek uyuşmamış bu takıntılı, provokatör ve aykırı yönetmenin (kendi sözcükleriyle), “ayakkabıya girmiş bir taş parçası” kadar seyirciyi rahatsız edici filmlerden oluşan kariyerinde yeni bir köşetaşı bu film
Kışkırtıcılıkla maruf Von Trier’in yazıp yönettiği, ne yazık ki malum sansürcü, baskıcı zihniyetlerin egemen olduğu ülkemizde porno diye yasaklanan oysa 18 yaş sınırı getirilip penisli vajinalı, sevişme sahnelerinin de buzlanarak rahatlıkla gösterilebileceği bu son eseri, bizce sarsıcı olduğu kadar düşündürücü, aydınlatıcı ve yer yer eğlenceli de olabilen, beylik deyişle kaçırılmayacak bir film özetle.
Silah başlıklı final bölümünde, bakirliğinden kurtulmak için sonunda harekete geçen Seligman’ı yataktaki Joe reddediyor ve duyduğumuz bir silah patlamasıyla kararıyor perde. The End. Ve baba Jimi Hendrix’in, Alman Rammstein grubunun bangır bangır metalci müziğinin tam zıddı Joe şarkısıyla sona eriyor “Nemfomanyak”.

Baskıcı zihniyetlerin egemen olduğu ülkemizde porno diye yasaklanan oysa 18 yaş sınırı getirilip penisli vajinalı, sevişme sahnelerinin de buzlanarak rahatlıkla gösterilebileceği bu son eseri, bizce sarsıcı olduğu kadar düşündürücü, aydınlatıcı ve yer yer eğlenceli de olabilen, beylik deyişle kaçırılmayacak bir film.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları