Belleksiz toplumda mekânlara bakmak: ‘Hafıza Mekânları’

22 Ağustos 2014 Cuma

>Ah, nasıl anlatmalı ki, bir kent sadece betonla, çimentoyla, taşla, tuğlayla değil, aşkla, anılarla, özlemlerle, birikimlerle, hasretle, heyecanla yüzünüzü döndüğünüz yönle örülür.  

Yolum ne zaman Taksim’e düşse, içimden ağlamak geliyor. Bir alanı bu kadar çirkinleştirebilmek için çok ama çok ciddi çaba harcamak gerekir. Çocukluğumdan bu yana en güzel ve en korkunç anılarıyla hafızama kazınmış olan alan, çirkinliğe ve pisliğe terk edilmiş... Evet pisliğe: Sadece Taksim Meydanı değil, İstiklal Caddesi de pislikten, çöpten, çapaçulluktan ve pis kokudan geçilmiyor.
Yine bir Taksim dönüşü eve geldiğimde aldım koca kitabı elime ve içindeki tüm yazıları okumadan bırakmadım. Kitabın adı “Places of Memory” - Yani “Hafıza Mekânları.(İKSV- İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ile Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık) Kitap iki dilli: İngilizce ve Türkçe. Venedik Mimarlık Bienali’ne eşlik eden bir katalog niteliğinde ama katalogdan çok öte bir yayın. Bu yıl ilk kez sergide yer alan Türkiye Pavyonu’ndaki “Hafıza Mekânları” başlıklı projeye eşlik ediyor. Bienali, Türkiye Pavyonu’nu, sergiyi ben görmedim. Ancak görmeseniz de bu kitap aracılığıyla mekânlarla hafıza arasında gidip gelebilirsiniz.

Beton, tuğla ve de aşk, heyecan, özlem...
Ah, nasıl anlatmalı ki, bir kent sadece betonla, çimentoyla, taşla, tuğlayla değil, aşkla, anılarla, özlemlerle, birikimlerle, hasretle, heyecanla yüzünüzü döndüğünüz yönle örülür.
Biz mekânlardan hafızayı silmeye çalışan belleksiz bir toplumuz. (Bu sayfalarda bin kez yok ettiğimiz tiyatroları, sinemaları ben yazmaktan, siz okumaktan bıktınız, bugün bunları tekrarlamayacağım.) Venedik Bienali’ndeki Mimarlık Sergisi’nin küratörü Murat Tabanlıoğlu, Türkiye Pavyonu’ndaki ilk sergiyi kendi hafıza mekânları üzerinden kurmuş. Bu mekânların ilki babası Hayati Tabanlıoğlu’nun eseri AKM yani Atatürk Kültür Merkezi. Kitapta da Murat Tabanlıoğlu’nun yaşamında yer etmiş ve belleğini hiç terk etmeyecek olan yapılar, mekânlar, alanlar, görüntüler, birikimler arasında İstanbul’da bir yolculuğa çıkıyoruz.
Kitabın editörü Pelin Derviş, tasarımcısı Aslı Altay, mükemmel bir iş çıkarmışlar. Tıpkı sergideki gibi kitap da bir ekip işi. Farklı kuşaklardan, farklı disiplinlerden mimar, yazar, sanatçı bir araya geliyor. Geniş bir yazar kadrosu var. (Bağışlayın, tüm isimleri bu köşeye sığdıramam) Ama vurgulamadan geçemeyeceğim: Mimarlıkta ilk modernite örneği olarak sunulan Şişli’deki Hukukçular Sitesi (Funda Uz’un yazısı) bana ayrı bir tat verdi. O yapının mimarları Melih Birsel ve Haluk Baysal’dır. Ve Melih Birsel özbeöz amcamdır!

AKM’den AVM’ye
Besteci, müzikolog Alper Maral’ın “AKM’den AVM’ye” başlıklı muhteşem yazısı ise beni ağlattı... Hani son zamanlarda sık sık “Bizim ideallerimiz vardı” diyorum ya, işte o zamanlara ait tüm heyecanımı geri getirdi AKM’nin bir zamanlardaki rolünü ve misyonunu ve de vizyonunu anlatırken...
Evet bu kent bir opera binası istemişti... Ama sonuçta “AKM sadece kültür; opera, bale, orkestra, temsil, ışık, ses, sergi, sinema vs. değildi, toplumsallaşmaydı, doğal olarak. Kimileri tarafından ‘nezih’, ‘seçkin’, ‘elit’ gibi tuhaf etiketlerle ayrıştırıcı hattı savunulduysa da hayır, çok daha önemli bir misyonu vardı: Seçenek oluşturmak. İşte ‘yıkalım-yıkmayalım’ müsabakasının kaybedeni o oldu, yani bizler, seçenek sunmanın önemine inananlar....”
Evet Alper Maral, AKM, Türkiye Cumhuriyeti’nin modern bir devlet ve toplum yaratma girişimdeki simgelerden biriydi; modernleşme çabalarının dinamiklerini yansıtıyordu. Bugün Taksim Meydanı’ndan geçerken içimden ağlamak geliyor diyorsam, belki de kaybettiğimizin yeniden yeniden kafamıza vurulmasındandır!

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları