İnsan hakları mı?

10 Aralık 2023 Pazar

Bugün 10 Aralık. Dünya İnsan Hakları Günü. 

II. Dünya Savaşı sonrasında bireylere tanınan hak ve özgürlükleri güvenceye almak için hazırlanan “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” Birleşmiş Milletler’in Paris’teki genel kurulunda 10 Aralık 1948’de kabul edildi. Türkiye 27 Mayıs 1949’da imzaladı. 

O gün bugün her yerde kutlanıyor. Bizde bile görün bakın ne nutuklar atılacak. İnsan haklarını, insan yaşamını, insanlık onurunu çiğneyen kodamanlar bile ne demeçler verecek ve yine aklımızla alay edecek. 

ADALET- BARIŞ- DEMOKRASİ

Oysa günümüzün iletişim çağında herkes her şeyi biliyor. Yayımlanan tüm raporlarda Türkiye demokrasiden otokrasiye geçmiş bir ülke olarak tanımlanıyor. 

Uluslararası Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 140 ülke içinde 116. sıradayız. 

İnsan haklarının konusunda araştırma yapan “Freedom House” kuruluşuna göre “Yeryüzünde hapsedilen gazetecilerin üçte biri Türkiye’de”. 

Sınır Tanımayan Gazeteciler kuruluşunun raporunda basın özgürlüğünde 180 ülke içinde 165. sıradayız. 

2023’te (1 Ocak-30 Kasım) 399 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. 

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın raporlarına bakın. Örgütlenmeye, toplanmaya, barışçıl eyleme karşı şiddet, seçilmişlerin yerine kayyum atama, adaletsizlik, ekonomik kriz, derin yoksullaşma... En önemlisi silahlı çatışma ve savaş harcamalarının ekonomik krizi büyütmesi, toplum hakları, kadın hakları, çocuk hakları, emekçi hakları, göçmen ve mülteci haklarının çiğnenmesi... Gözaltına alınma, tutuklanma, hapishanede, karakolda işkence ve ölüm konularında öyle sayılar, istatistikler göreceksiniz ki inanamayacaksınız! 

Hayır bütün bunlara ilişkin sayılara boğmayacağım sizi. Sadece, bütün bunların adaleti, barışı ve demokrasiyi sıfırladığını söyleyeceğim. Ve bir kitap önereceğim: 

SEDEF KABAŞ: CESUR YÜREK

Şu son günlerde Sedef Kabaş’ın “Yandığın Ateş Yoluna Işık Olur” adlı 400 sayfalık kitabını okudum. 

Bir atasözümüzü kullandı diye atıldığı hücreden başlıyor, ileri geri sıçrayışlarla, yaşam serüveninin labirentlerine dalıyor. Çocukluğu, gençliğini, memleketi İzmir’i, “başarılı güçlü, kendinden emin, muhteşem kadın” imgesinin ardındaki, serçe yüreği, yaşadığı acıları da anlatıyor. Küçük yaşta vermek zorunda kaldığı yaşam mücadelesini, hocalarını, hapishaneyi, hakkındaki asılsız iddiaları, sosyal medya linçlerini, sakin sakin, müthiş bir duyarlıkla gülümsemeyi hiç unutmadan anlatıyor. 

Hapishanenin içindeki ve dışındaki dayanışmayı, şikâyet yerine zorluklardan güçlenerek çıkmayı, gazetecilik ve hak hukuk uygulamalarını dillendirişi çok etkileyici. 

Gülmek, direnişin en şık halidir” “Kötülere, yaptığınız iyiliklerle savaş açın. İnanın hiç yenilmezsiniz”, “Önce insan sonra haber” ve daha nice deyişle kişiliğini ortaya koyuyor. 

Evet o bir cesur yürek. “Cesaretin en büyüğü kendin olabilmektir” diye başlayan bölüm bir şaheser... 

AKLIN devre dışı kaldığı ataklar, cesaretin değil anlık tepkilerin işaretidir. VİCDANIN devre dışı kaldığı hamleler cesaretin değil yok etme hırsının emaresidir. 

Cehaletten beslenen arsız övüngenin tetiklediği çıkışlar cesaret değil, cürettir. Cesaretin güç kaynakları akıl, vicdan ve bilgeliktir. Cahilin cüreti, bilgenin cesareti vardır.” (Ah ne çağrışımlara gebe bu satırlar!) 

Teşekkürler Sedef iyi ki varsın! 

NOT: Sevgili Okurlar, 

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’mızın düzenlediği “Nâzım Hikmet’le Yaşamak” toplantısında bu ay konuşmacılar vakfın ikinci başkanı Özcan Arca ve bendenizim. Söze ve şiirlere, Ruhi Su, Timur Selçuk, Zülfü Livaneli ve Cem Karaca besteleri ve sesleriyle katılacak. 13 Aralık Çarşamba, Şişli’deki Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde. Saat 19.30’da. Hepinizi bekleriz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları