İnsanlık onuru ya da katillerle bir arada yaşamak istemiyorum

19 Kasım 2023 Pazar

Asıl mesele, 17 yaşında zavallı bir gencin eline silah verilip “Hadi gidip şu adamı bizim için vur, böylelikle vatana hizmet etmiş olacaksın” denmesi; sonra o kuklayı, o piyonu bir süreliğine (16 yıl, 10 ay) hapiste tutup “iyi halden” serbest bırakılması değil... 

Asıl mesele, Türkiye Cumhuriyeti’nde, millete, topluma, halka, kamuoyuna verilmek istenen mesaj. Karanlık güçlerin parmak sallaması, gözdağı vermesi. O güçlerin “Ayağınızı denk alın! Biat edin, söz dinleyin yoksa sizi yok ederiz” demesi... “Sokakta evde, okulda işyerinde, zavallı bir tetikçinin silahından çıkan kurşuna, arabanızda patlayan bombaya bakar. Gerisini biz hallederiz. Tasarlarız, kışkırtırız, azmettiririz, harekete geçeriz. Tetikçimize, sahip çıkarız. Katilimizin arkasında biz varız ve siz hiçbir halt edemezsiniz!” denmesi... “Yöneten de biziz, yargı da biziz, yaşayıp yaşamamanıza karar veren de biziz!” denmesi...

Canım arkadaşım, meslektaşım Hrant Dink’i, planlı programlı katleden örgütlenme, azmettirici güçler, zaten hep aramızda, yanı başımızda, içimizde yaşamakta... Şimdi azmettirici güç kadar, silahı, tetiği çeken o katili de aramıza saldıklarından beri aklımda dolanıp duran düşünceler bunlar. Yakında bir yerlere büyükelçi atanırsa ya da başka 17 yaşındaki gençlere örnek oluşturursa hiç şaşmam.

***

Sizinle alay edildiğini, aptal yerine, geri zekâlı yerine konduğunuzu siz de hissediyor musunuz? 

İnsanlık onurunuzun paramparça edildiğini iliklerinizde duyuyor musunuz? 

Siz de “Katillerle bir arada yaşamak istemiyorum” diye haykırıyor musunuz? 

Katilin ellerine Türk bayrağını yerleştiren, sadece bayrağımıza hakaret etmekle kalmayıp, katili kucaklayıp ona sarılan, “Rahat ol aslanım, gülümse” diye sırıtan o mahlukları görünce mideniz bulanmıyor mu, içinizden kusmak gelmiyor mu, kusmanızı durdurabiliyor musunuz? 

ADALET? DEMOKRASİ?

“Mesele hiçbir zaman şu ya da bu kişinin 3-5 yıl fazla ya da az ceza alması değildir. İlk günden beri karanlığın sorgulanması gerektiğini söyledik. Bu davada adaletin yerini bulması ülkenin demokratikleşmesi için olmazsa olmazdır dedik.”

Rakel Dink’in bu sözleri içime işledi. Mesele o tetikçinin daha az daha çok yatması değildi. Mesele azmettiricilere, işin başındakilere ulaşmanın, adaletin yerini bulmasının, ülkenin demokratikleşmesi için gerekliliğiydi. 

Adalet mi? Demokrasi mi? Bu ülkede mi? Unutun! Yargılama süreçlerini izleyen her insan bunun hak hukukla da vicdanla da ilgili olmadığını biliyor. 

Bir gün hukuk devletine ulaşma umudunu içimizde canlı tutmak için mücadeleye devam ederken Barış Pehlivan arkadaşımız hapisten çıktı diye bayram edeceğiz, hiç ama hiç girmemesi gereken hapishanede sadece üç ay tutuldu diye sevineceğiz.

Bir başka gün Hrant Dink’i yeniden ve yeniden sırtından kurşunlayıp öldüreceğiz.

Bir başka gün Can Atalay hâlâ neden serbest bırakılmadı diye kahrolacağız. 

Osman Kavala’nın hapiste değil altı yıl, altı gün geçirmemesi için nedenleri sıralayacağız.

Çiğdem Mater’in aklından geçirdiği ama çekemediği Gezi belgeseli yüzünden hapse tıkıldığını anımsayıp gülümsemeye çalışacağız.

Derken Gezi davası tutuklusu, işinin ehli şehir plancısı kamu görevlisi, hoca, Tayfun Kahraman’ın müftülük tarafından uzmanlık alanı için arandığını, yardım istendiğini ancak hapiste bulunduğundan yardımcı olamadığını öğreneceğiz.

Ve adlarını bile sayamadığımız binlerce delilsiz tutuklama, hapis cezası, zulüm altında vicdan sahibi insanlar olarak ezilip ufalanacağız...

Bu arada insanlık onurumuz ayaklar altında çiğnenecek. Utan Türkiyem utan! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları