Opera dünyasının yükselen yıldızı: Pretty Yende

20 Kasım 2016 Pazar

Mesele Adem ile Havva kadar eskiye dayanıyor... Aşka dayanıyor... Müziğe, edebiyata, tiyatroya dayanıyor... Erkek egemen düzene dayanıyor...
Biz o kadar eskiye gitmeyelim: Yıl 2010. Yer İstanbul. Leyla Gencer Şan Yarışması’nın finalistleri birbiri ardından Aya İrini’nin sahnesine çıkıp aryalarını söylüyor. Jüri karar vermek için bir odaya kapanıyor. Çıkıp sonucu açıkladıklarında, kapkara derisi, bembeyaz gülüşüyle çok genç bir kadın havalara fırlıyor. Güney Afrikalı soprano Pretty Yende.
O gün bugün Pretty Yende uzun bir yol kat etti. Günümüzde opera dünyasının yükselen yıldızı oldu. Şimdiden eleştirmenler onu “Genç Anna Netrepko” diye niteliyor.
On gün önce, Bastille’deki Ulusal Paris Operası’nda “Lucia di Lammermoor”da başrolde onu izlemek fırsatı buldum, sonunda ayakta alkışlar dinmek bilmedi. (Ülke gündemi yüzünden, ancak şimdi paylaşabiliyorum.)

Hep aşk yüzünden
İskoçya’nın uçsuz bucaksız otlaklarında iki düşman ailenin kızı ve oğlu birbirine âşıktır. Ağabey ekonomik çıkar nedeniyle kızı başkasıyla evlendirmeye kararlıdır. Düğün gecesi genç kadın, koynuna girmek yerine adamı öldürür. Bedelini delirerek öder. Sonuç: Âşıklar ancak ölümden sonra buluşacaktır...
Dünyanın her yerinde yer alabilecek bu gerçek öykünün romanını Walter Scott yazdı, Donizetti operasını besteledi. “Lucia di Lammermoor” Napoli’de ilk oynandığı günden (1835) başlayarak opera repertuvarının en güçlü, en sevilen eserlerinden oldu. Leyla Gencer’in de en sevdiği rollerinden biriydi. Çünkü “Bel Canto”nun en belirgin özelliklerini içeren aryalara sahipti.(Özellikle delilik sahnesi.)
Romantik operaların bu en romantiğinde, Paris Ulusal Opera Orkestrası’nı İtalyan Şef Riccardo Frizza yönetiyordu. Sahneye koyan ise 20. yüzyılın 2. yarısına damgasını vuran tiyatro ustalarından Romen Anrei Serban’dı.

Erkek egemen düzen
Bu prodüksiyonun özelliği sahneye koyucusundan geliyordu. Eseri döneminden ve İskoçya’dan koparmış adeta dev bir sanatoryuma ya da Fransa’da
19. yüzyılda kadınların kapatıldığı hastane-hapishaneye yerleştirmişti. Ama hangi kadınların!? Zina yapan, “cadılık” yapan, “isteri krizi geçiren” hırsız, suçlu, engelli, hasta kadınların kapatıldığı bir kurum.... Eser boyunca atletik yapılı erkek bedenlerini sergileyen koro... Askeri talim, jimnastik, dövüş sporları, güç gösterisi yapan, erkekler... Şiddet uygulamadıkları zaman bile seyirci rolünde şiddeti destekleyen erkekler... Bu sahnelemeyle, biraz parmağım kör gözüne olsa da erkek egemen düzende kadınların yaşamının nasıl paramparça edildiği vurgulanıyordu.
Müziğin olağanüstülüğü, seslerin ve oyunculuğun mükemmelliği, her aryanın her düetin temizliği, sahnedeki bunca hareket ve görselliğe karşın adeta elle tutulur dramatik bir gerilim sağlıyordu. Ve eser romantizminden hiçbir şey yitirmiyordu.
Lucia rolünde soprano Pretty Yende, daha ilk sahneden izleyiciyi avucunun içine alıyor ve bir daha bırakmıyordu. Saflığı inceliği, sesinin en tiz notalardaki titreşimi, soluk alıp verir gibi söylemesi, ışık saçan yüzü, muhteşemdi. Hele delilik sahnesinin sonunda alkışlar dinmek bitmedi. Otoriter despot ağabey rolünde Polonyalı bariton Artur Ruçinski; Lucia’nın sevgilisi Edgardo rolünde sıcacık sesli tenor Pietro Pretti bu eşsiz ziyafeti tamamladılar.

Opera filmleri
17 milyonluk İstanbul’da opera izlemek için ya Kadıköy’e gideceksiniz ya da Bakırköy’e... Elbet canlı opera izlemek gibi değil... Ama, New York’taki MET (Metropolitan Operası’nın) prodüksiyonlarını anında Akmerkez Sinema Pink’te izleyebiliyoruz. Şimdi benzer olayı Zorlu yapmaya başlıyor. Londra Kraliyet Operası’nın prodüksiyonlarını beyazperdede izleyiciyle paylaşıyor. Hem de gösterim öncesi Yekta Kara’nın sunumuyla... 23 Kasım’da Zorlu’da Bellini -“Norma”... 26 Kasım’da, Akmerkez’de Donizetti-“LElisir d’Amore” var... Ben-den bildirmesi...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları