‘Siz Aşktan N’anlarsınız Bayım’

23 Temmuz 2023 Pazar

Dayanamıyorum gazetelere bakmaya, haberleri dinlemeye... Yaşam yorgunluğu, Türkiye endişesi, karşıdevrim uygulamaları, her şeyden kaçma tutkusu... Ne mümkün! Şiire, kitaplara sığınıyorum. Sonra haydi at üzerinden yorgunluğu, endişeleri, öfkeyi ve mücadeleye devam diyorum. Bu sığınma anlarımdan birinde önüme Didem Madak’ın şiirleri düştü.

Didem Madak’ı 23 Temmuz 2011’de yitirdik. Kolon kanserine yenik düştüğünde 41 yaşındaydı. Geriye birbirinden güzel şiirleri kaldı. 

Onu tanımayanlar için kısacık bir anımsatma: İzmir doğumluydu. Anne ve babası öğretmendi. Anadolu kentlerinde büyüdü. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Küçük yaşta annesini yitirmesi hem yaşamını hem şiirini etkileyecekti. (“Annem öldüğünde ay dede içimde yüzlük bir ampul gibi parçalandı.”) İlk kitabı “Grapon Kâğıtları” (2001) İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü’nü kazandı. Ardından “Ah’lar Ağacı” (2002) ve “Pulbiber Mahallesi” (2007) geldi. Her üç kitap da Metis Yayınlarında. Alın okuyun!

Didem Madak’ın şiirleri bireysel ve toplumsal özgürlük tutkusuyla örülü. Kadınlığın iç dünyasını, özlemlerini, umudunu, düş kırıklıklarını müthiş bir imgeleme yeteneğiyle, toplumsal yaşamın içinden paylaşır. Hem çok gerçekçidir; gündelik olaylarla gündelik dille, insanlık halleriyle haşır neşirdir; ayakları yere basar; hem de hiç sınır tanımayan düş gücüyle okurunu uçurur. Kâh haykırır kâh fısıldar. Kolay gibi görünür, zor ve zorlayan şiirdir onunki. İroniden de hiç şaşmaz! 

Bu birkaç satırla yetinmeyin. Hep dediğim gibi, bir şairi en iyi tanımanın yolu onun şiirlerini okumaktır.

HER ŞİİR BİR ‘AH’

Yazdığı her şiir, bir iç çekiş aynı zamanda bir direnç yoluydu. Hayata tutunabilme direnci! Zaten “Ah” sözcüğü sesin tonuna göre, pişmanlık, öfke, özlem, hayranlık ve daha nice anlamlar taşır ya! Bu yazının başlığına koyduğum “Siz Aşktan N’anlarsınız Bayım” (Doğru yazılışı böyledir) “Limanı olanın aşkı olamayacağını” savunduktan sonra “Siz aşkı ne bilirsiniz bayım / aşkı aşk bilir yalnız!” diye biter.

“Grapon Kâğıtları” kitabında “Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!”dan bir bölüm: 

“Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım / Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi/ Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum./ Karanlıkta oturuyorum. / Işıkları yakmıyorum./ Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor/ Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum./ Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.

Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum./ Bir yağsam pahalıya malolacağım./ Ben bir bodrum kat kızıyım bayım / Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum/ Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum/ Fakat korkuyorum. Birazdan da/ Kırküç numara ayakkabılarınızla/ Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız/ Bu iyi olmaz bayım!”

‘PULBİBER MAHALLESİ’

Bu adı taşıyan kitabından iki bölüm şöyle: 

“Mahallemizde bomba patladı/ Martılar çok uçtular/ Mahallemizin çığırtkan/ gözyaşları olup havaya saçıldılar/ Bu bir çocuk romanıydı, artık anlaşılmıştı/ Çocuk sonunda ölecekti, geleneklerimize göre/ Son duası olarak patlamış mısır sunacaktı tanrıya/ Bu bir oyun romanıydı, bir araf / Sırtından bıçaklanacaktı daima çocuk.” (Mahallede Bomba Patlıyor)

Aynı kitaptan “Bizden Başkalarına, Onlara, Çocuklara” şiirinden:

“O gün içime çok şarap döktüm/ O gün içime çok kahve döktüm/ Sanırım lekelerin ülkesine gelin gidecektim/ Zamanın başı bacaklarımın arasından çıkmıştı/ Galiba yine doğuruyordum/ Bu sefer melek biçiminde bir bebek/ Bir daha sefere yürek, en son bir kelebek/ Kendimi Hz. Meryem’in Pulbiber Şubesi gibi hissediyordum./ Tüm zamanlarım kanatlanıp uçuyordu/ Rahmin kadar konuş diyorlardı bana/ Hamile kalıyordum oysa durmadan roman kahramanlarından”

Çocuklara kıymayın bayım! Geleceğe kıymayın! Türkiye’ye kıymayın baylar!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları