Medya laiklik mücadelesinin neresinde?

10 Nisan 2024 Çarşamba

31 Mart yerel seçim süreci, siyasette dinin yoğun olarak kullanıldığı bir dönem oldu. 22 yıldır AKP döneminde toplumun üzerine çöken siyasal İslam baskısı, en azından dinci bir politika izlemeyen muhalefetin dinin siyasette kullanılmasına tepki göstermesini gerektirirken bir de baktık ki muhalefet partileri sağdan oy kapmak için dincilik yarışına girmiş!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, seçimden birkaç gün önce İzmir Bayraklı’da ayet okuyarak oy isterken AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsmailağa Cemaati’ni ziyaret etti, CHP’li Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Eskişehir Emek Mahallesi’nde İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hicret Vakfı’nı ziyaret etti.

Ardından CHP Manisa Alaşehir Belediye Başkanı Ahmet Öküzcüoğlu, seçimden sonra ikinci dönemine Kuran’ı öperek başladı, Ekrem İmamoğlu mazbatasını alınca ilk döneminde olduğu gibi yine ailesiyle birlikte makamında imam eşliğinde dua etti ve bu görüntü medya ile paylaşıldı, Erdoğan da kabinenin bazı üyeleri, Diyanet İşleri Başkanı Erbaş ve medya ile birlikte Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Saadet Dairesi’ni Arapça dualar okuyarak ziyaret etti, YRP’li belediyelerin kapısına üzerinde İslam peygamberi Muhammed’in bir hadisi yazan tabelalar asıldı.

ÇİFTE STANDARTLI GAZETECİLİK OLMAZ

Laikliği çiğneyen bu davranışlar dinci gericiliği savunan yandaş medyada zaten eleştirilmedi. Muhalif/ bağımsız medyanın büyük bir kısmı, sadece Erdoğan ve YRP ile ilgili olanları öne çıkarıp eleştirirken muhalefetle ilgili olanları gündemine almadı. Her ikisini de eleştirenler, anayasadaki laiklik ilkesini savunan bir elin beş parmağı kadar az sayıdaki gazeteciydi.

Oysa seçim sürecinde ve sonrasında tanık olduğumuz bu görüntülerin hepsi anayasadaki laiklik ilkesine açıkça aykırıdır. Seçimi kazandığı için dua etmek isteyen, bunu evinde ya da başka bir özel alanda yapabilir ama belediye başkanının makamı kamusal alandır. Kameralar önünde makamda yapılması, dinin devlet işlerine karıştırılmasıdır.

Aynı şekilde isteyen Hırka-i Saadet Dairesi’ni ziyaret edebilir ama laik bir devlette cumhurbaşkanı ve kabine üyelerinin bunu medyanın önünde yaparak şova dönüştürmesi laik devlet ilkesi ile uyuşmaz.

Tarikatlar ve cemaatler, 1925 tarihli 677 sayılı devrim kanunu ile kapatılmıştır, bu yasaya aykırı oluşumların oy için ziyaret edilmesi, meşrulaştırılmaları sonucunu yaratır ki Türkiye’nin bugün en büyük sorunu budur!

96 YIL ÖNCE BUGÜN LAİKLİK İÇİN DEV BİR ADIM ATILDI

Bir siyasetçinin ayetle oy istemesi, Kuran’ı öperek göreve başlaması, kapıya hadis asması gibi olaylar ise tam olarak din sömürüsüdür. Toplumda herkes inançlı olmadığı gibi farklı inançta olanlar da var. Bir kamu kurumunun belli bir din ya da mezhebi öne çıkarması, tarafsızlığı yok eder. Bu ülkede tam 96 yıl önce bugün, 10 Nisan 1928’de yapılan değişiklikle, anayasanın 2. maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslamdır” hükmü çıkarıldı!

Laikliğin özü, kamusal alanı dinin şekillendirmemesi, toplumda egemen olan inancın diğerleri üzerinde baskı kurmamasıdır. Ancak Türkiye’de laiklik sadece yazılı metinlerde kaldı, siyasetçiler tarafından her gün çiğnenir oldu ve medya da bu duruma kendi işine geldiği gibi yaklaştığı için toplum uyutuldu.

Geçen hafta katıldığım bir söyleşide, eğitim düzeyi yüksek, gündemi izleyen ve gazete okuyan bir kitleye bu olaylardan söz ettiğimde, kimsenin muhalefetin seçim sürecinde laikliği hançerleyen davranışlarından haberinin olmadığını gördüm. Hatta yanıma gelip, “Bunları ilk kez sizden duyuyoruz. Medyada yer almadı bunlar” diyenler oldu.

Öyleyse soruyorum: Bağımsız/muhalif medya laiklik mücadelesinin neresinde? Adam kayırmaya devam ederken laikliği gömmeye devam mı? Birini eleştirip diğerini görmezseniz, o gazetecilik ciddiye alınır mı? Eleştirdikleriniz size gülüp geçmez mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları