Epik bir başyapıt: Dune
Denis Villeneuve'nin yönetmen koltuğunda oturduğu, Frank Herbert'ın aynı adlı bilimkurgu klasiğinden uyarlanan Dune: Çöl Gezegeni, sinema dünyasının gündeminde. 1965 yılında Frank Herbert tarafından yazılan Dune, eserine ve yaratıcısına duyduğu bağlılıkla destansı bir başyapıt olarak izleyicilerin karşısında...
Söz konusu edebi uyarlamalar olduğunda, kitap ve film arasındaki doku uyumu çok tartışılır; Kubrick ve King arasındaki kadim düşmanlık kadar olmasa da çoğu zaman yönetmenlerin uyarladıkları esere sadakatleri sorgulanır. İyi haberi şimdiden vereyim: Sinemaya adaptasyonu karmaşık, ayrıntılı ve hatta zor görülen Dune, eserine ve yaratıcısına duyduğu bağlılıkla sinema tarihine geçecek kadar sadık bir uyarlama ve destansı bir başyapıt olarak karşımızda…
Dune, 1965 yılında Frank Herbert tarafından yazıldığında sinematik evrene ilk ilhamını, George Lucas’ın Star Wars serisiyle vermiş olsa da kendi uyarlamasına kavuşmak için biraz beklemek zorunda kaldı. Önce 70’li yıllarda Alejandro Jodorowsky’nin başarısız girişimi, ardından da 1984’te usta yönetmen David Lynch’in çektiği ve kendisinin dahi kabul ettiği bir ‘uyarlama faciasıyla’ Dune’un sinemaya aktarılması zor bir eser olduğuna kanaat getirildi ve rafa kaldırıldı; ta ki Denis Villeneuve’e dek…
Arrival (2016) ile Blade Runner 2049’a (2017) getirdiği yorumla bilim kurgu türünde rüştünü ispat eden Denis Villeneuve, olağanüstü bir serüvene dönüştürdüğü Dune ile salt bir yönetmen olarak sinemasal kudretini kanıtlamıyor, aynı zamanda bir okur olarak adeta Frank Herbert’a duyduğu hayranlığı ve sadakati gösterme çabasına girişiyor. Öyle ki Herbert’ın zihnimizde yarattığı epik evreni kanlı canlı filmleştiren yönetmen, kitabı sayfa sayfa yeniden okuduğunuz hissi uyandıran dingin ve telaşsız bir üsluba yer veriyor ve bu tercihini de tüm bir kitabı tek filmde anlatmaya çalışmamasıyla kanıtlıyor. Kolonyalizmden, feodaliteye, otorite ve soylular arası ilişkilerden, sınıf çatışmasına, ekolojik felaketlere değin kavramsal açıdan çok zengin bu fütüristik alegoriyi, her yönüyle kusursuz bir biçimde resmederek baş döndürücü bir deneyim haline getiriyor.
Hikayesinin açılışını, feodal beylerin farklı gezegenleri bir imparatorluk çatısı altında yönettiği bir yılda, Harkonnen ailesinden alınan ‘baharat’ (ki bu petrolle ilişkilendirilir) açısından zengin Arrakis gezegeninin Atreides Hanedanı’nın kontrolüne verilmesiyle yapan Dune, bu andan itibaren Herbert’in eserinin katmanlarını kendi bünyesine ilmek ilmek işlemeye başlıyor. Suyun bulunmadığı bu çöl gezegeninde kum fırtınalarından, devasa solucanlara, mutasyona uğramış ırklardan, uzay araçlarına Herbert’in fantezi dünyasının tüm somut temsilleriyle karşılaştığımız film, kitapta sıklıkla geçen zihinsel süreçlere de iç monoglarla çözüm getiriyor. Protagonist Paul Atreides’in (Timothée Chalamet) sıklıkla gördüğü rüyaları kesitler halinde betimlerken, Arrakis hakkındaki bilgilerini seyirciyle birlikte kasetlerden öğrenmesi de kitap-film ahenginin güçlü bir örneği olarak okunabilir.
Her ne kadar Dune, görsel ve işitsel tasarımları, Greig Fraser imzalı akıl almaz sinematografisi ve Hans Zimmer notalarıyla dikkat çekiyor olsa da ben kendi adıma filmin en büyük başarısının karakter seçimleri ve oyuncu performanslarında olduğu kanaatindeyim. Timothée Chalamet’nin, bilhassa bir Bene Gesserit olan Charlotte Rampling’le karşılaştığı sekanstaki performansı ile annesi Jessica Atreides’i canlandıran Rebecca Ferguson’ın kitaba göre bir parça daha fazla histerik bulduğum tasviri, Dune’un göz kamaştırıcı dünyasından bir an bile kopmanıza izin vermeyecek derecede çarpıcı… Ve en mühimi, karakterlere ve hikayeleri birleştirmeye yarayan açıklayıcı anlatılara ayrılan süre, bana göre seriye dönüşecek bir başlangıç filminde olması gerektiği ölçüde…
Şüphesiz Dune, kitabı okumayan izleyiciler için ilk bakışta hakimiyeti güç bir film gibi görünebilir ki Villeneuve’ün de seyirci dostu bir film çekmek gibi bir derdinin olmadığı aşikâr. Bununla birlikte Herbert’in eserinin özünde yer alan ve özellikle ilk kitaba bütünüyle sirayet etmiş olan ‘gizem’ söz konusu hissin yegâne sebebi… Denis Villeneuve’ün Dune’a sadakati ve eseri en iyi şekilde filmleştirme gayreti, sinema sevgisinin dahi önüne geçmiş görünüyor. Ve ne şanslıyız ki bu gaye, bize yılın en iyi filmini armağan ediyor…
Puanım: 9.5/10
Başak Bıçak – basakbicak@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması