Ülkemizi tehdit eden gıda krizi ve tarımın yapısal sorunları, İzmir’de düzenlenen panelde tartışıldı. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte konuşan Sosyal Demokrasi Derneği İzmir Şube Başkanı Cengiz Onur, üretimden kopan toplumların geleceğinin tehlikede olduğunu belirterek, gıda egemenliğinin demokrasiyle doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çekti. Panelde Prof.Dr Mustafa Kaymakçı, Prof. Dr. Yaşar Uysal ve Sosyal Demokrasi Derneği Genel Başkanı Sami Doğan konuşmacı olarak yer alırken panele çok sayıda yurttaş katıldı.
Cengiz Onur, mevcut ekonomik sistemin insanları üretimden uzaklaştırdığını vurgulayarak, “Artık tüketmeye devam etmek isteyen bireylerden daha fazla ekonomik ve sosyal bedel talep edilmeye başlanmıştır. Özgürlükler, ancak belli koşullar yerine getirildiğinde mümkün hale gelmiştir” dedi. Onur, insanların doğayla uyum içinde yaşamaktan uzaklaştığını ve dijital, merkezi bir yönetim modeline yönlendirildiğini belirterek, bu dönüşümün yalnızca bireysel değil toplumsal düzeyde de ciddi bir sosyal ve ekonomik yıkım yaratacağına işaret etti.
YOKSULLUK VE COĞRAFYA ARASINDAKİ BAĞ
Konuşmasında coğrafi koşullar ile yoksulluk arasındaki ilişkiye de değinen Onur, “Kıyısı olmayan ülkeler genellikle kıyısı olan ülkelere göre daha yoksuldur. Afrika’daki en fakir ülkelerin hiçbirinin denize kıyısı yoktur. Asya kıtasında da Afganistan benzer bir örnektir” ifadelerini kullandı.
KOOPERATİFÇİLİK, SADECE EKONOMİK DEĞİL TOPLUMSAL BİR DEĞERDİR
Onur, geçen hafta Ankara’da yapılan bir toplantıda dile getirilen sözleri hatırlatarak, “Hocamız İlhan Tekin, kooperatifçiliğin sadece bir ekonomik örgütlenme biçimi değil, insan onuruna dayalı bir toplumsal dayanışma kültürü olduğunu söylemişti. Bu kültürün yaşaması için önce yönetenlerin, sonra üyelerin samimi olması gerekir. Samimiyet sözde değil, özde ve uygulamada olmalıdır” dedi. Belediyelerle kooperatiflerin aynı amaca hizmet eden iki yapı olduğunu dile getiren Onur, “Biri halkın iradesini, diğeri halkın örgütlü emeğini temsil eder. Yerel yönetimlerde kooperatiflerin önemi göz ardı edilmemelidir” diye konuştu.
BESLENMENİN DEMOKRATİKLEŞMESİ ŞART
Demokrasinin temel tanımının, bireyin istemediği bir şeye zorlanmaması olduğunu vurgulayan Onur, “Başkasının ne yiyeceğine hükmeden kişi en güçlü kişidir. Bizler ne yiyeceğimize karar verme yetkisinden yoksun bırakıldıysak, bu durum insan onuruyla bağdaşmaz” dedi. Sözlerini “Beslenmenin demokratikleşmesi, küçük çiftçilerin, topraklarımızın, suyumuzun ve hayvanlarımızın özgürleşmesiyle sağlanacaktır” diyerek tamamlayan Onur, katılımcılara teşekkür etti ve “Zaman ayırıp geldiğiniz için Sosyal Demokrasi Derneği adına hepinize bir kez daha teşekkür ediyor, dostça selamlıyorum” ifadelerini kullandı.
MUSTAFA KAYMAKÇI: “DÜNYA TARIMDA İKİ SEÇENEKLE KARŞI KARŞIYA”
Gıda krizi ve tarım politikalarının geleceğinin tartışıldığı panelde konuşan Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, tarımsal üretimin gidişatına dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Kaymakçı, kapitalist sistemin yönlendirdiği yeni tarım düzenine dikkat çekerek, “Dünya bugün iki temel seçenekle karşı karşıyadır" dedi.
“TEKELCİ SERMAYE TARIMI KONTROL ALTINA ALMAK İSTİYOR”
Kaymakçı, tekelci sermayenin gıda ve tarım üzerindeki hâkimiyetini artırmak istediğini belirterek şu ifadeleri kullandı: “Tekelci sermayenin gündeminde gıda ve tarımın denetimi vardır. Bu denetim, dev işletmeler ölçeğinde, endüstriyel tarım ya da onlarla bağlantılı sözleşmeli üretim modeliyle sürdürülmektedir.” Bu durumun, küçük üreticilerin sistem dışına itildiği bir süreci doğurduğunu söyleyen Kaymakçı, “Dünyanın iki seçeneği var. Ya bu endüstriyel ve sözleşmeli tarım modeline mahkûm olunacak ya da örgütlü, emek temelli, küçük ve orta ölçekli işletmelerin varlığını koruyan bir tarım modeli tercih edilecek,” dedi.
“KIRSAL BOŞALIRSA KENTLER BU YÜKÜ TAŞIYAMAZ”
Kaymakçı, bu iki seçeneğin sonuçlarına dikkat çekerek, kırsal kesimin boşalmasının büyük bir toplumsal sorun doğuracağını vurguladı: Kırsal kesimin boşaltılmasıyla kentlere gelecek insanlar ne yapacak? Bugün dünyanın nüfusu yaklaşık sekiz milyar. Bunun önemli bir bölümü hâlâ tarımla bağlantılı yaşıyor. Yaklaşık yüzde 40’ı tarımsal üretimle geçimini sağlıyor. Dünyada yaklaşık 450 milyon aile temelli tarımsal işletme var. Bu işletmeler üretim yapıyor ve pazara gönderiyor. Buna karşılık, yaklaşık 30 milyon civarında dev tarımsal işletme bulunuyor,” bilgisini paylaştı.
“DEV TARIM İŞLETMELERİ KÜÇÜK ÜRETİCİNİN SONUNU GETİRİR”
Kaymakçı, büyük ölçekli işletmelerin yaygınlaşmasının tarımsal üretimde iki önemli olumsuz sonuç doğuracağını belirtti: “Birincisi, kırsal alanlar boşalacak. İkincisi, kentlere göç eden milyonlarca insan işsiz kalacak. Bu durum yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir felaket anlamına gelir,” dedi. Bu tabloyu 50 yıllık bir perspektifle değerlendirdiğini belirten Kaymakçı, “Yaklaşık 50 yıllık süreçte kırsal nüfus kentlere akın ederse, bu insanlara hangi sektör iş sağlayacak?” diye sordu.
“SANAYİ VE HİZMET SEKTÖRÜ BU YÜKÜ KALDIRAMAZ”
Kaymakçı, kentlerde sanayi ve hizmet sektörlerinin sınırlı istihdam kapasitesine dikkat çekerek şu değerlendirmede bulundu:
“Bu iki sektör –sanayi ve hizmet– belirli bir noktaya kadar istihdam yaratabilir. Ancak yapılan hesaplamalara göre, yılda yüzde 7’lik bir büyüme hızı sağlansa bile, kentler kırsaldan göç edecek milyonlarca insana iş bulamayacaktır.”
“TARIMIN GELECEĞİ ÖRGÜTLÜ KÜÇÜK ÜRETİCİDE”
Mustafa Kaymakçı “Dünya, Samir Amin’in de belirttiği gibi, iki yolun eşiğindedir. Ya tekelci sermayenin yönettiği endüstriyel tarıma teslim olacağız ya da örgütlü, emeğe dayalı, insan onuruna yakışan bir tarımsal üretim anlayışını güçlendireceğiz. Tarımın geleceği, küçük üreticinin ve kooperatiflerin dayanışmasında yatmaktadır.” dedi.
MUSTAFA KAYMAKÇI: “ENDÜSTRİYEL TARIM, İNSANI VE DOĞAYI DIŞLADI”
İzmir’de düzenlenen “Gıda Krizi ve Tarımın Geleceği” başlıklı panelde konuşan Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Türkiye’de tarım politikalarının yanlış yönlendirilmesi sonucunda üretim dengelerinin bozulduğunu söyledi. Kaymakçı, “Endüstriyel tarım, hem insanı hem doğayı dışladı" dedi.
“PAMUK TARIMI DIŞLANDI, YERİNE SÜT SIĞIRCILIĞI TEŞVİK EDİLDİ”
Kaymakçı, Türkiye’nin tarımsal yöneliminde son yıllarda yaşanan değişimi şöyle değerlendirdi:
“İçtirdiler adamlar. Pamuk tarafı dışlandı, onun yerine endüstriyel anlamda süt sığırcılığı oluşturmaya başlandı" dedi. Ancak bu yönelimin ciddi sorunlar doğurduğunu belirterek şu soruyu yöneltti: “Peki süt sığırcılığının kaba yem ihtiyacını nasıl karşılayacağız?”
Kaymakçı, kaba yem üretiminde kullanılan iki ana bitkinin –yonca ve mısırın– su tüketiminin çok yüksek olduğunu vurgulayarak, “Bunlar çok su istiyor. Şu anda bu sorunu sadece Ege’de değil, Konya’da çok daha belirgin şekilde yaşıyoruz” diye konuştu.
“ENDÜSTRİYEL TARIM SU KAYNAKLARINI TÜKETİYOR”
Kaymakçı, yanlış yönlendirmeler sonucu Türkiye’nin su kaynaklarının da ciddi biçimde tehdit altında olduğunu belirterek “Tarımda endüstriyel ölçekli üretim modeli, yoğun su kullanımıyla birlikte çevresel tahribata yol açıyor. Bu model sürdürülebilir değildir” dedi. Ayrıca, “Tanımsal bazda endüstriyel üretimin birçok olumsuzluğu var. Bunları çok sayıda örnekle sizlere yansıtmaya çalıştım" diyerek sistemin ekolojik ve ekonomik etkilerine dikkat çekti.
“TOHUM VE GÜBREDE ULUSLARARASI TEKELLERE MAHKÛM OLDUK”
Kaymakçı, Türkiye’nin tarımsal girdilerde dışa bağımlı hale getirildiğini belirterek şunları söyledi:
“Başta tohum olmak üzere endüstriyel gübre ve tarım ilaçları konusunda, batının kontrolündeki uluslararası tekellere mahkûm olmuş çevre ülkelerden biriyiz. Türkiye de bu ülkeler arasında yer alıyor.” Bu durumun ulusal tarım politikaları açısından büyük bir zafiyet oluşturduğunu vurgulayan Kaymakçı, “Tarımda kendi kendine yeterlilikten uzaklaştık” dedi.
“ENDÜSTRİYEL TARIM MİLYARLARCA İNSANI İLGİSİZ BIRAKIYOR”
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, “Dev tarımsal işletmelerle yapılan endüstriyel tarım, milyarlarca insanı üretim süreçlerinin dışına itiyor, çevreyi yok ediyor ve gıda maddelerine erişimimizi engelliyor.” dedi.