Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sürekli yerli üretimi vurgulamasına rağmen hayvancılıkta yapılan ithalat üreticiyi zor durumda bırakırken et ve süt fiyatları artmaya devam ediyor. CHP milletvekili Ömer Fethi Gürer, Türkiye’nin 2025’in ilk 8 ayında 505 bin 59 baş sığır ithalatına karşılık 794 milyon 985 bin dolar harcandığını aktarırken bu rakamlarla Türkiye canlı hayvan ithalatında ABD’den sonra dünya ikincisi oldu. Şap hastalığı nedeniyle düşük doğum oranları sonucunda sığır sayısının 2026’da daha da azalması beklenirken ithalatın daha da artması ön görülüyor.
‘VERİM DÜŞÜKLÜĞÜ VAR’
Titar Tarım ve Hayvancılık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Doğan, “Şap hastalığı nedeniyle ciddi şekilde hayvan kesimleri oldu ve olacak da. Normalde çok hayvan kesimi var ise et fiyatının düşmesi lazım. Çünkü hem ithalat yapıyorsunuz hem içeride ciddi şekilde hayvan kesimi var. Ama görüyoruz ki bütün buna rağmen et fiyatlarında düşme olmadığı gibi sürekli artışlar var” dedi. Şap hastalığının uzun vadede sıkıntılarını çekeceğimizi aktaran Doğan, “Hem döl veriminde bundan sonraki süreçte problem yaşayacağız hem de önemli ölçüde etle ilgili de ciddi bir kaybımız olacak, yeni ek maliyetler gelecek. Besleme maliyetlerinin ötesinde hastalık nedeniyle ilaçtı, aşıydı, özel bakımdı, bunların getirdiği maliyetler var. Bir de bu hayvanlarda ciddi bir kilo düşüşü oldu. Şimdi tekrar kesime kadar o kiloyu toparlaması için üretici ek maliyet harcayarak o kiloya getirecek hayvanları. Sütte de yüzde 20-25 bir düşüş var. Yani hastalık nedeniyle sütte de ette de bir verim düşüklüğü gözlüyoruz” dedi.
‘İTHALATÇI ÜLKE OLDUK’
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zooteknik Bölümü’nden emekli Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı da meraların azalması, yem ihtiyacının mısır silajı ve yonca gibi bitkilerden karşılanmaya çalışılması ve buna bağlı olarak fabrika yeminin ham maddesinin de ithalata dayalı olması, su, elektrik gibi girdi maliyetlerinin artması nedeniyle üretimin azaldığına ve “ette ithalatçı ülke” konumuna geldiğimize dikkat çekti. Kaymakçı, “Tarımsal desteklemeler yetersiz oldu ve hedef kitleye ulaştırılmadı, Tarım Kanunu’nda taahhüt edilen yüzde 1’lik tarımsal destek gerçekleştirilmedi. Destekleme fiyatları, üretim maliyetlerinin altında bırakıldı. Yetersiz desteklemeler, aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine, şirket temelinde dev tarımsal işletmelere yönlendirildi. Ekonomik örgütlenmede kooperatiflerin payı oldukça düştü ve güçsüzlük, yetiştiricileri yabancı-yerli tekellerinin egemenliğine mahkum etti” dedi. Et ve sütün üreticiden tüketiciye gidene kadar toplayıcı, dağıtıcı, fabrika, dağıtıcı ve satıcı üzerinden geçtiğini hatırlatan Kaymakçı, “Kısaca üreticiden tüketiciye kadar uzun bir pazarlama kanalı söz konusu. Sonuç da tüketicinin ödediği bedelin, en iyimser tahminle ancak üçte biri üreticinin eline geçiyor. Bu bedel, maliyet enflasyonu nedeniyle üreticinin giderleri karşılamıyor. Hayvan sayısı azalıyor” ifadelerini kullandı.