Bir arkadaşlığın sonu ya da bir savaşın başlangıcı: The Banshees of Inisherin

Martin McDonagh’ın Oscar adayı filmi bağımsızlık sürecindeki İrlanda’ya sinematografik değeri yüksek ve eleştirel bir bakış atıyor.

Yayınlanma: 05.02.2023 - 13:00
Bir arkadaşlığın sonu ya da bir savaşın başlangıcı: The Banshees of Inisherin
Abone Ol google-news

“Artık senden hoşlanmıyorum”

Düşleyin... Sıradan bir sabaha uyanıyorsunuz. Her şey yolunda. Her gün gittiğiniz bara davet etmek üzere en yakın arkadaşınızın evine doğru yola çıkıyorsunuz. Vardığınızda ise bir şeylerin ters gittiğini fark ediyorsunuz. Arkadaşınız o sabah size kapıyı açmıyor. Bir süre sonra barda karşılaştığınızda size bu cümleyi kuruyor. Ve hatta, eğer onunla konuşmaya kalkarsanız parmaklarını keseceğini söylüyor.

İlk bakışta, iki yakın arkadaşın arasındaki bir kriz gibi görünen bu öyküleme, The Banshees of Inisherin’de bir dönemin pastoral resmine, bir ülkenin geçmişine yönelik ağıta, savaşın ikiye böldüğü bir milletin acılarla dolu lirik şiirine dönüşüyor.

Martin McDonagh, 1920’lerin başında İrlanda’da geçen öyküsünün vitrinine iki arkadaşın ayrılığını yerleştirirken, belli belirsiz bir fonda eklemlediği iç savaş “bombalarıyla” İrlanda’nın çetrefilli sorunlarını mutfağına taşıyor.

1923, iç savaş yılları... İrlanda Bağımsızlık Savaşı’nı bitiren anlaşmanın ardından kurulan devlete karşı çıkan IRA ve milli ordu arasında yaşanan çatışmaların ayyuka çıktığı dönem... İrlandalı’nın İrlandalı’yı öldürdüğü, kimin kimle, ne için savaştığının belirsizleştiği, bazen de filmde söz edildiği gibi “unutulduğu” bir süreç... Anakarada yaşanan bu kıyımın karşı yakasında ise sessiz sedasız hayatlarını sürdüren Inisherin ahalisi...

Sislerin arasından perdenin açıldığı, masmavi gökyüzünün, yosun tutmuş falezlerle birleştiği yemyeşil bir arazide gördüğümüz filmimizin talihsiz karakteri Padraic, işte o sabah uyandığında, her gün aynı saatte barda buluştuğu yakın arkadaşı Colm tarafından terk ediliyor. Bu terk edilmişlik, iç savaşın gölgesinde yaşayan bir halkın üzerine sinmiş kasvetin getirdiği bir duygu değil yalnızca, aynı zamanda kırsal yalnızlığın ve varoluşsal krizlerin bir simgesi...

Tam da bu yüzden Kelt mitolojisinde ölüm perisi (banshee) anlamına gelen filmin adıyla müsemma bir ölüm “cadısı”nın kol gezdiği köyde, hemen her ayrıntıda kırmızı renk gizli. Padraic’in soluk renkli gömleğinde, kız kardeşi Siobhan’ın hırkasında, astığı çamaşırlarda, Colm’ün evinin kapısında henüz ilk sahneden sinematografik imgenin vücut buluşuna tanık oluyoruz.

SAVAŞIN AYIRDIKLARI

Padraic, bombaların gürültüsüyle çevrelenmiş bir adada “sessiz” kalmak isteyen müzisyen arkadaşının sancılarını anlamlandırmaya çalışırken Mozart gibi hatırlanmayacağını bile bile, nezaketle karşılık veriyor dostuna. Ancak içinde bulunduğu savaşın İrlanda’ya faydasının olmaması gibi, Colm’ün inadı ne bestelerine ve ne de müziğine katkı sağlıyor. Bu noktada iki arkadaşın ayrılığının bir simgesine dönüşen makas, sırf biten arkadaşlığın değil; iki ülkenin hatta aynı ülkenin fertlerinin ayrı düşme sürecinin bir alegorisine dönüşüyor.

Tom McDonagh, kavga sertleştikçe keskinleşen, iç savaşın dinmesiyle ise “sakinleşen” ana karakterlerinin yanına konumlandırdığı Siobhan ve Dominic ile bir yandan bu kavganın masum yanlarını dengelerken; öte yandan Kerry Condon ve Barry Keoghan’ın yer yer Colin Farrell-Brendan Gleeson ikilisinden rol çalmalarına da izin veriyor.

Inisherin, geleceği için kaygılanan genç kadınların, “savunmasız” gençlerin, “kötü” devlet adamlarının, kafası karışık rahiplerin, ölüm perilerinin ve taşra sıkıntısıyla kavrulan somurtkan adamların hüküm sürdüğü bir yer. Tam da görünen ve görünmeyen dünyanın birbirine karıştığı, Kelt kültürünün eski çağlarındaki gibi.

PUANIM: 9/10


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler