Deniz kabukları, doğanın hem işlevsel hem de estetik açıdan büyüleyici yapılarındandır. Bu kabuklar yalnızca canlılar için bir korunak değil, aynı zamanda zamanın, evrimin ve çevresel dönüşümün izlerini taşıyan doğal arşivlerdir.
Bu olağanüstü canlılar arasında biri var ki, geçen günlerde Londra Doğa Tarihi Müzesi'nin sosyal medya paylaşımları sonucu kendisini tekrardan araştırdım. Çevresiyle örnek bir ilişkiye sahip Xenophora, yani “yabancı taşıyıcı” olarak bilinen bir deniz salyangozu türü, doğaya ilişkin dikkat çekici bir yaklaşımı görünür kılıyor. Bu canlı, yaşarken çevresinden bulduğu kabukları, taşları, hatta bazen insan kaynaklı atıkları bile kendi üzerine yapıştırarak ilerler. Xenophora’nın neden bir şeyler topladığı konusunda birkaç teori var: Kamuflaj, koruma, kabuğunun gücünü artırmak ya da aynı zamanda bir “birlikte yaşam” önerisi sunmak.
DOĞANIN İŞBİRLİĞİ
Xenophora’nın yaşam biçimi, doğanın çeşitlilikle kurduğu ilişkilerin ne kadar derin ve organik olduğunu gösterir. Taşıdığı her parça bir karşılaşmanın izidir; taşıdığı her kabuk, doğanın işbirliğiyle kurulmuş ortak bir belleğin parçasıdır. Bu yönüyle Xenophora, doğada var olan sürdürülebilirlik ilkesinin bir temsiline dönüşüyor bana kalırsa. Her şey bir diğeriyle bağ kurarak yaşar, korunur, hatırlar.
Ne var ki gezegenimizdeki ekolojik denge giderek daha fazla tehdit altında. IPCC raporları ve NOAA tarafından yayımlanan veriler, artan karbon salınımının ve diğer emisyonların okyanusların asitlenmesine yol açarak kabuklu deniz canlıları üzerinde olumsuz etkiler yarattığını ortaya koyuyor. Özellikle kalsiyum karbonat bazlı kabuklar, pH dengesindeki bozulmayla birlikte yeterince sertleşemiyor. Bu da hem Xenophora gibi türlerin gelişimini hem de sucul ekosistemlerin bütünlüğünü riske atıyor. Aynı zamanda mikroplastik kirliliği bu türlerin yaşam alanlarına nüfuz ederek yapısal bozulmalara ve genetik hasarlara neden olabiliyor.
MİTLERDE DENİZ KABUKLARI
Deniz kabukları, her yaştan insanın tarihin farklı dönemlerinde çeşitli amaçlarla ilgisini çekmiştir. Birçok mitolojide ve inançta doğum ritüellerinden cenazelere, doğurganlık sunmaktan koruyucu tılsım olarak kullanılmaya uzanan anlatıya sahiptir. Aşkın, güzelliğin ve cinselliğin tanrıçası olan Afrodit’in deniz kabuğundan doğması, Akdeniz’de epey yaygın bir anlatıdır. Hinduizmin kutsal metinlerinden Atharvaveda’da ise şu ifadeler yer alır:
“Okyanustan doğma, ışıklı her şeyin ilki olan deniz kabuğuyla iblislere karşı zafer kazanıyoruz. Deniz kabuğuyla hastalığın ve fakirliğin üstesinden geliyoruz. Deniz kabuğu bizim her derde deva ilacımızdır. Gökten ve denizden doğan deniz kabuğu, bizim için ömrü uzatan bir tılsımdır.”
Deniz kabuğu aynı zamanda ikinci bir doğumu da betimler. Tam da bu nedenle Antik Mısır’dan Çin’e, Amerikan yerlilerinden Okyanusya’daki buluntulara kadar, ölüm sonrası yaşama geçişte (mezarlarda) sıklıkla kullanıldığı görülür.
Bu semboller, kadim uygarlıkların doğayla olan ilişkisini anlamamıza yardımcı olurken günümüzün sürdürülebilirlik arayışına da ışık tutuyor. Sürdürülebilirlik kavramı yalnızca teknik çözümlerle sınırlı değil; aynı zamanda bir duyarlılık, bir ilişki biçimi. Xenophora, bu ilişki biçimini doğrudan bedeniyle gösteren bir canlı. Onun taşıdığı kabuklar belki de bize şunu söylüyor:
Hiçbir tür yalnız yaşamaz; geçmişi taşımak, birlikte yaşamak ve değişime açık olmak sürdürülebilir bir gelecek yaratmak için elzemdir.
DENİZ KABUKLARI NE İŞE YARAR?
Sahil erozyonunu önler.Deniz çayırlarının sabitlenmesini sağlar.
Keşiş yengeçleri için yuva, küçük balıklar için korunma alanı oluşturur.
Kıyı kuşları tarafından yuva yapımında kullanılır.
Parçalandıklarında kumda yaşayan organizmalar için besin kaynağıdır.
Keşiş yengeçleri için yuva, küçük balıklar için korunma alanı oluşturur.
Kıyı kuşları tarafından yuva yapımında kullanılır.
Parçalandıklarında kumda yaşayan organizmalar için besin kaynağıdır.