Deliliğin Dağlarında: Uysallar

Uysallar modern insan çıkmazlarının Türkiye'deki tezahürünü karanlık bir dille başarılı bir şekilde yansıtıyor.

Yayınlanma: 03.04.2022 - 10:37
Deliliğin Dağlarında: Uysallar
Abone Ol google-news

Bazen kariyer, bazen borç, bazen iş bulmak, bazen de konumunu kaybetmemek için ses çıkarmayanlar, çıkaramayanlar... Kendisini kabul ettirebilmek, var olabilmek veya yalnızca "yokmuş" gibi davranmak için suya sabuna dokunmayanlar, böylelikle "tutunabilenler..." Bir Truman Show’un içerisinde birbirine durmadan yalan söyleyenler, rol yapanlar; bunu yaparken verdikleri ödünlerle yavaş yavaş delirenler, deliliğin dağlarına koşanlar... Gelin, sizi Uysallar ailesiyle tanıştırayım...

Onur Saylak ve Hakan Günday ikilisinin yeni mini dizi projesi Uysallar, çemberin içerisine aldığı çekirdek bir aileden hareketle Lovecraft öykülerini hatırlatan bir anlatıya imza atıyor ve modern insanın yavaş yavaş deliliğin eşiğine gelişini, kaybolmuşluk, arayış ve bilinmezlik kavramlarıyla açıklamaya girişiyor. Elbette burada salt bir çağrışım söz konusu. Ancak bu çağrışım, yer yer histeriye yol açan, karakterlerin cinnetin sınırlarında gezmelerine neden olan bir düzen saplantısı nedeniyle analojiye izin veriyor. Lovecraft karakterlerini delirten Cthulhu gibi, şehrin insanlarını dehşete sürükleyen, yollarını kaybetmelerine yol açan "modern insan problemleri" var ve bu sisteme ilk başkaldıran da ana karakterimiz Oktay. 

Dizinin açılış sahnesinde, havaalanında karmaşık bir yüz ifadesiyle tanıştığımız Oktay’ın içine düştüğü girdaptan kaçmaya çalıştığını öğreniyoruz. Ancak şehrin üzerine çöken ve Stephen King’in The Mist’i ya da John Carpenter’ın The Fog filminde olduğu gibi korkunun membaı olan sis imgesi, Oktay’ın o delilikten kaçmasına izin vermiyor. Çünkü sis, her ne kadar dizide sözde bir hava kirliliğiyle tanımlansa da, bu korkunç düzenin asıl yaratıcısı ve suçu besleyen, örten bir kisve adeta... Nitekim seri boyunca mütemadiyen dinlediğimiz haberlerde hep sisin yarattığı anarşiden bahsediliyor ki bu bağlam, protestoların büyük bir kargaşaya dönüştüğü sekansta tarihi bağlarını da korkusuzca açık ediyor. 

Gelelim Uysallar ailesine... Yerleşik düzene isyan ederek, kendi yöntemleriyle değiştirmeye çalışan, bir tür anarşi karşıtlığıyla sisin örttüğü gecede punk kültürüne meyleden Oktay’ın içinden geldiği sınıf -ironik bir biçimde- Beyaz Türk olarak tabir edilen burjuvalar... Bir gökdelenin tepesinde, konforlu bir hayat sürdürüyorlar ve sisle kaplanmış şehre ekseriyetle tepeden bakıyorlar. Oktay, iyi bir firmada çalışan başarılı bir mimar, ancak patronu Berhudar’la başı dertte ki hikâyenin ve karakterin tetikleyicisi de bu ilişkiden açığa çıkıyor. Oktay’ın, erken yaşta evlendikleri için hiç çalışmamış ve bu sebeple iş bulamayan eşi Nil, estetik kaygılarla aklını yitirmiş bir kadın. Üniversite sınavına hazırlanan oğlu Ege, ne olmak istediğine karar veremeyen ve bu sebeple akli problemler yaşayan bir genç. Ege, tıpkı Oktay’ın kendisi gibi baba figürüyle sorun yaşıyor çünkü dedesi Olcay, otoriter baba olarak bu travmatik silsilenin asıl sorumlusu... Ailenin en küçük ferdi Ece ise bütün üyelerden daha ‘tuhaf’ zira o bile bu düzenin karşısında, erken yaşta kaygı sahibi olmuş durumda... 

Birbirlerine, başkalarına durmadan yalan söyleyen ve kendi gerçekliklerinde kaybolan ama bir şekilde yaşayıp giden bu "uysal" ailedeki ilk yarığı oluşturan da Oktay’ın söz konusu dönüşümü oluyor. Bu andan itibaren, özellikle tüm aileyi beyazlar içerisinde gördüğümüz ve müesses nizamın bir tür koruyucuları, uyumluları olduklarını öğrendiğimiz sekanstan sonra çatlak derinleşiyor ve Beyaz Türkler, bembeyaz bir arınma gününde hesaplaşma içerisine giriyorlar.

Bu noktada Saylak ve Günday ikilisinin, Beyaz Türk kavramını tümüyle sembolik bir biçimde kullandığını söylemekte fayda var. Beyaz Türk, simgesel olarak Uysallar’da yalnızca Türkiye’de yaşayan modern insanın bir tezahürü... Sınıfsal bakımdan herhangi bir yergi veyahut kötüleme barındırmıyor. Uysallar ailesi ve bu ailenin hayatına eklemlenen yan karakterler tümüyle susmayı seçen ve bu yolla hayatta kaldığına inanan ya da inanmak isteyen insanların bir uzantısı...

Çünkü modern dünyada borcun varsa susmak, rezil olmamak için tacize sessiz kalmak zorundasın. Gelgelelim, suçluların sisin içinde kaybolduğu, adaletsizliğin kol gezdiği ve ‘kaos sevdalılarının’ beyhude bir savaş verdiği Uysallar’ın dünyasında, ‘tornistan’ yapmak işe yarayacak mı, bilinmez... Fakat şu bir gerçek ki Saylak ve Günday ikilisinin ortak üretimi Uysallar’ın, Netflix’in Türkiye yapımları arasında şimdiden üst sıralara yerleştiğini kesin bir şekilde dile getirebiliriz. 

Puanım 7.5



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler