İnsan şeytan mıdır?

İnsan şeytan mıdır?

14.12.2025 11:28:00
Güncellenme:
Haber Merkezi
Takip Et:
İnsan şeytan mıdır?

İçinizde ortak kalan tek duyguyu “hayvan sevgisini” size hatırlatmak zorunda kalıyor olmam çok korku verici...

Pınar Aksu

pinar.aksu@cumhuriyet.com.tr

Biri “Sokak hayvanlarını toplamak lazım!” diye bağırıyordu. Meymenetsiz...  Böyle cümleler duyunca bir tüyüm eksiliyor sanki. Toplamak mı? Ne olarak? Gazoz kapağı mı? 

Anlamıyorum. Bir canlıyla aynı yeri paylaşmayı neden bu kadar zor buluyorsunuz? Her neyse pazar pazar öfkelenmeyeceğim. Bunlardan az var, sizdense çok... Ben biliyorum.

“Hayvanları beslemeyin, hepsini toplayalım” diyorlar. Sokaklarda haşereler bizim yüzümüzden çoğalmış... Bu kadar unutkan olamazsınız... Vebayı hep hatırlatalım mı? Kültürel değerlerinizi, içinizde ortak kalan tek duyguyu “hayvan sevgisini” size hatırlatmamız çok korku verici... Sizleri bir arada tutan şeyler ortak değerleriniz. Doktor Tarkan Özçetin ile tüm bunları konuştum. Canım sıkılıyor bugünlerde... Çok canım sıkılıyor... 

- Hocam, son günlerde mahallede bizim arkadaşlar arasında bir söz dolaşıyor: “Hayvanların dini olsaydı şeytanı insan olurdu.” Bu kadar acı bir cümle gerçekten doğru mu? 

Sarı, maalesef doğru. Bu söz öylesine söylenmiş bir şey değil; hayvanların yaşadığı her acının, her korkunun, her zulmün gerçek sorumlusunun biz insanlar olduğunu yüzümüze vuran bir tokat. Bugün Türkiye’de sokaklarda aç bırakılan, tehdit edilen, ormana atılan kedileri, köpekleri görüyoruz. Barınaklardaki utanç verici görüntüler, belediyelerin gizli katliam iddiaları, ihalelerle “itlaf” adı altında yok edilen canlar… Bütün bunlar benim için inanılmaz derecede acı ve utanç verici. İnsanlar, sizin dünyanızda şeytan rolünü fark etmeden o kadar kolay üstleniyorlar ki insan gerçekten hayret ediyor. Sadece hayret etmiyorum Sarı, derin bir utanç içindeyim. Ben eskiden sokakta gördüğüm her kedi köpeğe selam verirdim. Laf atar hal hatır sorardım. Şimdi ise utancımdan sizlerin yüzlerinize bile bakamıyorum, göz göze gelemiyorum. Ne deseniz haklısınız…

- Bu ülke hep böyle miydi? Biz eskiden de böyle sahipsiz miydik? Türk halkı merhametsizleşiyor mu? Korkmalı mıyız?

Hayır Sarı, bu toprakların gerçek yüzü bu değildi. Bu coğrafyanın ruhu merhamettir. Osmanlı döneminde kediler, köpekler, kuşlar için vakıflar kurulurdu. Kedi evleri, kuş evleri, yaralı hayvanları tedavi eden vakıflar… Hatta işi sahipsiz hayvanları beslemek olan “Mancacılar” bile vardı. Bunların hepsi topluma mal olmuş, benimsenmiş, olağan şeylerdi. Aynı dönemlerde Avrupa’da kediler “şeytana hizmet eden yaratıklar” diye meydanlarda yakılıyordu. Batı’nın karanlık Ortaçağ yıllarında hayvana zulüm dine mal edilirken, bizde merhamet merkezdeydi. Çünkü Hz. Muhammed, bir kediyi rahatsız etmemek için cübbesinin kolunu kesip bırakan bir merhametin sahibiydi. Susuz bir köpeğe su veren günahkar kadının affedildiğini anlatarak merhametin ne kadar büyük bir kapı olduğunu öğretti. Yani bu topraklardaki hayvan sevgisi sadece kültürün değil, inancın da bir parçasıydı Sarı.

ÖLDÜRME PLANLARI

- O zaman hocam, bugün neden sokaklar bu kadar ağır geliyor bize? Neden bazı insanlar bizi yok edilmesi gereken bir “sorun” gibi görüyor? Bunun hangi kısmında inanç var hangi kısmında merhamet var?

Çünkü hayvanlar yıllardır siyasetin, rantın ve ideolojinin içine atıldı. “Çözüm” adı altında öldürmeye dayalı planlar hazırlanıyor. Korku üzerinden prim yapılıyor. Uydurma hikâyeler gerçekmiş gibi dolaşıyor. Oysa çözüm çok belli: Öldürmeden yönetmek. Gerçek bir nüfus kontrolü, düzenli kısırlaştırma, şeffaf denetim, bilimsel yönetim… Bunlar yapılsa bugün bu sorunların hiçbiri olmazdı. Ama bizde bu sistemli çalışma bir türlü hayata geçirilemedi.

- Siz, her biriniz sürekli ve hiç durmadan vergi ödüyorsunuz. Bu vergilerle saydıkların yapılamaz mıydı? 

Sarı, işte asıl acı olan tam da bu. Biz insanlar her gün çalışıyoruz, kazanıyoruz ve kazandığımızın bir kısmını vergi olarak devlete veriyoruz. Bu ülkede yaşayan herkes, senin dediğin gibi “hiç durmadan” vergi ödüyor. Peki bu vergiler ne için? Yollar, köprü, güvenlik, sağlık için elbette ama sahipsiz hayvanların da bu ülkenin bir gerçeği olduğunu kim inkar edebilir? Evet, bu vergilerle kısırlaştırma merkezleri kurulabilirdi. Bu vergilerle her kentte tam donanımlı barınaklar yapılabilirdi. Bu vergilerle sokak hayvanlarının tedavisi, bakımı, aşısı düzenli hale getirilebilirdi. Bu vergilerle bilimsel bir nüfus yönetimi sistemi kurulabilirdi. Hepsi mümkündü Sarı. Ama yapılmadı. Sana şunu da söyleyeyim: Öyle büyük bütçelere de gerek yoktu Sarı. Bugün orta halli bir futbolcunun transfer parasına, tüm kısırlaştırma altyapısı kurulabilir, veteriner kadroları genişletilebilir, barınaklar revize edilebilir, sokak hayvanı sorunu bilimsel yöntemlerle büyük ölçüde yönetilebilir hale gelirdi. Yani mesele para değildi… mesele öncelikti. Sorun bütçe değil, niyet. Sorun kaynak yokluğu değil, vicdan ve planlama yokluğu. Eğer bir ülke topladığı vergilerle en güçsüzünü bile koruyamıyorsa orada bir şeyler gerçekten yanlış gidiyor demektir. Ve bunu düzeltmek için önce zihniyetin değişmesi gerekiyor. Biz ses çıkardıkça, “Bu da bir kamu hizmetidir” dedikçe, “Bu ülkenin vergilerini yalnızca otoyola değil, hayata yatıracaksınız” diye ısrar ettikçe bir şeyler değişir Sarı. Ama evet… Bu topraklarda sahipsiz hayvan sorunu yıllardır çözülemediyse, o vergiler doğru yere harcanmadığı içindir.

- Aranızda insan kılığına bürünmüş şeytanlar var, biliyorum ama sizden daha çok var bunu da biliyorum. Size nasıl yaklaşmak lazım? Vahşi ve tehlikelisiniz...

Kötülüğün yanında büyük bir iyilik de var. Sabah kapısını açıp sana mama veren esnaf da bir insan. Karda titrerken seni içeri alan mahalleli de bir insan. Yaralandığında seni kucağına alıp veteriner kliniğine koşturan o güzel insanlar hâlâ var. Biz o resmi değiştirebiliriz. Yeter ki doğru insanları çoğaltalım; merhameti, vicdanı tekrar hatırlayalım.

GERÇEK KISIRLAŞTIRMA SEFERBERLİĞİ

- Çözüm sence tam olarak ne?

Çözüm net sevgili Sarı: Gerçek bir kısırlaştırma seferberliği. Bakanlığın ve belediyelerin şeffaf denetimi, barınakların halka açılması. Bilimsel nüfus kontrol programı ve en önemlisi, yaşam hakkının gerçekten içselleştirilmesi. Çünkü yaşam hakkı bir bütündür. Kediye ayrı, köpeğe ayrı, insana ayrı olamaz.
Bir canlıyı öldürerek sorunu çözmeye çalışmak, insanlığın çürümesinden başka bir şey değildir. Öldürmek hiçbir sorunun çözümü olamaz, olmamalı.

- İyi insanlar susarsa ne olur?

O zaman yarın çocuklarımızın yüzüne bakamayız Sarı. Tarih bizim için şöyle yazar:
“Bu toplum en güçsüzünü koruyamadı.” Biz bu utançla yaşayamayız. O yüzden susmayacağız. Ses çıkaracağız. Merhameti yasaklamaya çalışanlara karşı duracağız. Hayvanları öldürmek isteyenlere değil, yaşatmak isteyenlere güç vereceğiz.

- Son sorum hocam… Başta söylediğim o meşhur söz… Gerçekten böyle mi bitecek hikâye?

Evet, sizin dininiz olsaydı ve bunun resmini yapsalardı şeytanı insan olarak çizerlerdi belki…
Ama biz o tabloyu değiştirebiliriz Sarı. Bu topraklar merhameti tekrar hatırladığı gün, işte o gün şeytanın yüzü de değişecek. O gün her şey sizin için de çok güzel olacak… Yeter ki vicdan ve akıl aynı anda çalışsın.

GAZETEDEN GÜNLÜKLER

Sabah yine ilk ben geldim gazeteye. İnsanlar birbirine “Günaydın” bile demeden klavyelere saldırıyor. Ben ise önce ofisi kokluyorum, herkesin rutini başka. Onların rutini stres, benimki mama kabı. Hangimizinki daha mantıklı, söylemiyorum ama belli. 

Bugün ekonomi masası yine çok gergin. Bir grafik çizildi, bir grafik bozuldu. İnsanlar çizgilerle terlerken ben kabloların arasında yoga yapıyorum. Şunu düşünüyorum: Kablolar birbirine karışsa çözülür, insanların dertleri karışınca kim çözüyor?

Arka tarafta kültür-sanat masası var. Onlar biraz daha sakin, müzik açıyorlar. Masanın üstüne çıkınca hemen şiir gibi hep bir ağızdan “Sarı in!” diyorlar. İniyorum, şiir bitiyor.

Öğleden sonra arşiv odasına gittim. Rafların arasında dolaşırken yine mürekkep kokusu burnuma geldi. İnsanların hafızası unutuyor ama gazetenin hafızası unutmuyor. Ben de bu hafızanın üzerinde uyuyorum. Beni arşive alın, tarih kendi kendini tamamlasın.

Akşamüstü ekonomi masası yeniden karıştı. Faiz düştü mü, yükseldi mi, yatay mı seyretti? Benim için tek “faiz” kum kabı kumunun seviyesidir. Eksildiyse doldurun, dolduysa eşeleyeyim. Dünya daha sade olabilir. İsteseniz olur.

Günün sonunda düşündüm: Siz insanlar dünyayı hep çok karmaşık hâle getiriyorsunuz. Ben kediyim, yaşam benim için sadelikten ibaret. 

Özgür müyüm? Güvende miyim? Seviliyor muyum? Karnım doyuyor mu? Belki siz de bu kadar basit sorsanız, birlikte yaşıyoruz bunca zamandır, keşke biraz bize benzeseniz... Dünya biraz daha yaşanır olurdu.

SARI’NIN İNSAN SÖZLÜĞÜ

Serbest gezen

Serbest gezen (Free-Range) demek, tavuğun hayatının sadece bir kafesten ibaret olmaması. Toprağa basmış, kanat açmış, güneş görmüş. 

“Doğal olanı yaşadım.” demiş. Ama her etikete güvenme!

Sarı tavsiyesi: Etiketin değil, üreticinin hikâyesini oku.

GÖKYÜZÜ HEPİMİZİN: EĞLENCE Mİ, ADALET Mİ?

Hollanda’nın havai fişekleri yasaklaması içimde küçük bir adalet duygusu uyandırdı. Çünkü insanların birkaç dakikalık görsel şöleni, biz hayvanlar için çoğu zaman gerçek bir dehşete dönüşüyor. Patlama sesleri öyle güçlü ki kuşlar panikle sürü hâlinde kaçarken yönlerini kaybediyor, gece uçuşlarında yaralanıyor, hatta korku şokuyla öd kesesi patlıyor. Köpekler kapıları tırmalayıp evden kaçıyor, kediler titreyerek en karanlık köşeye saklanıyor. Üstüne bir de doğaya çöken duman, kimsenin hatırlamadığı çöpler ekleniyor. Kısacası, birinin eğlencesi başka bir canlının yaşamına mal oluyordu.

Hollanda’nın aldığı bu karar, “kutlama” ile “zarar verme” arasına çekilmiş önemli bir sınır. Belki bir gün herkes anlar: Gerçek kutlama, kimseyi korkutmadan da yapılabilir. Ayrıca sevgiline yapacağın jest bu kadar gösteriş içermemeli, ucuz, çiğ ve yavan çünkü. 

İlgili Konular: #Kedi