Saat 12’ye 5 var. İnsanlar, eski belediye binasının önünde toplanmış, küçük heykellerle süslü kuledeki 400 yıllık Astronomik Saat'in çalmasını bekliyorlar. Az sonra küçük pencereler açılacak, çanlar çalacak, tarihi figürler peşpeşe geçecek. Fotoğraf makineleri, akıllı telefonlar ayarlanmış.
Kulenin karşısındaki lokanta, bar ve kafelerin masaları da dolu. Birden Arnavut kaldırımı yolda nal sesleri. Kara bir fayton görünüyor. Üstü açık. Atlar kara, melon şapkalı faytoncu da. Yalnızca yolcuları beyazlar içinde. Gelinle damat, ellerinde çiçekler, iki de küçük kız. Fayton kulenin önünde duruyor.
Yakışıklı damat güzel gelinin inmesine yardımcı oluyor. Aynı anda çanlar başlıyor çalmaya. Saat tam 12, insanlar heyecanlanıyor. Eminim yüzlerce insan o anda birkaç bin fotoğraf çekiyor. Faytoncu elinde kocaman bir kafes, yanlarına yaklaşıyor. Yeni evliler, kafesin kapısını açıyor. Üç beyaz güvercin havalanıyor. Yükseliyorlar bir arada.
Sivri kulelerden birine tüneyip aşağıda olup biteni seyrediyorlar. Bu işi daha önce pek sık yapmışlar gibi. Belki az sonra evlerine dönecekler. Yarın başka bir çifti mutlu etmek için yine buraya gelecekler! Çanlar susuyor. İnsanlar yavaş yavaş dalıyor Prag’ın tarihi sokaklarına.
KAFKA’NIN DÜNYASINDA
Büyük alana yürüyoruz, burası da kalabalık. Sıra sıra faytonlar, üstü açık tarihi otomobiller gezdirecek müşteri bekliyor. Kocaman binalar, boy boy yüksek sivri kuleler. İnsan nereye bakacağını şaşırıyor. Birkaç adım sonra Paris Caddesi’ndeyiz. Geniş bir bulvar, ağaçlıklı. Burası yüzlerce yıl varlıklı Yahudilerin yaşamış olduğu semt.
Prag, insana Budapeşte ile Viyana’yı anımsatıyor. Ne de olsa üçünün de geçmişi aynı monarşi. Paris Caddesi ve çevresindeki kocaman, tarihi, süslü, yüzyıllık yapıların hemen hemen tamamı elden geçmiş, bakımlı. Altlarındaki mağazalar Paris’i aratmıyor.
Az sonra sokaklar daralıyor. Franz Kafka’nın dünyasına giriyoruz. Güney Bohemya’dan gelip Prag’ın eski Yahudi mahallesine yerleşen Hermann Kafka’nın oğlu Franz tüm yaşamını bu Moldau kentinde geçirir. Hukuk öğreniminin ardından bir sigorta şirketinde çalışır. Babası bu arada Kinski Palas’ta kocaman bir kumaşçı dükkânı açmıştır. Yahudilerin gettosu Josefov’un sokakları Kafka’nın dünyasıdır. Praglı yazarlar Yaroslav Haşek ve Yahudi Egon Erwin Kisch dostlarıdır. Max Brod’la da Café Louvre’da sık sık buluşur, sohbet eder. Ancak Kafka hep bu çevrede kalmaz, Prag’ın başka semtlerinde, sokaklarında da yaşar. 1916 ve 1917 yıllarını Prag Kalesi’nin gölgesinde uzanan Simyacılar Sokağı, 22 numarada geçirir.
Elinizi uzattınız mı Ortaçağ’dan kalma "cüce" evlerin damına dokunuyorsunuz. Kafka, oradan nehre yakın havasız ve rutubetli iki odalı bir eve taşınır. İşte o yıllarda hastalığı ilerler. Belki de ilk kez terk eder Prag’ı, uzun süre için. Viyana yakınlarındaki Kierling’e tedaviye yollanır. 1924 yılında, 41 yaşında orada ölür. Prag’ın Zelivskeho Mahallesi’ndeki Yeni Yahudi Mezarlığı’nda yatıyor.
Birkaç adım sonra eski gettonun tam ortasındayız. Sokakları dar, karmakarışık, düzensiz. Bir Kafka heykeli. Heykeltraş Jaroslav Rona onu yaratırken "Bir Savaşın Tasviri" öyküsünden esinlenmiş. Üç buçuk metre yüksekliğindeki kara heykelin içi boş, kafasız bir giysi. Omuzlarında bir insan oturuyor. Ayaklarının dibinde, çiçekleri çoktan solmuş bir çelenk. Az ötede eski ve yeni sinagoglar, iki saatli belediye binası, 600 yıllık bir mezarlık.
1439-1787 arasında buraya on binler gömülmüş. Mezarlık enine büyüyemediği için ölüler üst üste. 12 bin taş saymışlar. Tam bir karmaşa var dünyanın bu en eski Yahudi mezarlığında. Gettodan çıkıp nehre doğru hızlı adımlarla yürüyoruz. Az sonra Karl Köprüsü‘nün girişindeyiz, turistten geçilmiyor. Beyaz denizci üniformaları giymiş Afrikalılar el ilanları dağıtıyor. Vitava Nehri‘nde akşama yapılacak yemekli-müzikli geziye müşteri topluyorlar. Prag’da. Güneş batmaya hazırlanıyor, karşı tepede yükselen Aziz Veit Katedrali’nin sivri kuleleri arasında kıpkırmızı. Köprüde satıcılar, ressamlar, müzisyenler, caz müziği ile dans eden turistler...
‘ASLAN ASKER ŞVAYK’
Gün bitiyor, gece yarısına az kaldı. İç avlular, arka bahçeler, kemerli salonlar, uzun koridorlar insan dolu. Çoğu tahta masalara oturmuş, yer bulamayanlar ayakta. Konuşuyorlar, gülüyorlar. Herkes neşeli, kafayı çoktan bulmuşlar fakat bağırıp çağıran yok. Kremecova Sokak 11 numaradaki birahane, Wenzel alanına yakın. Hafiften bir yağmur başlıyor. Prag’a gelip de U Fleků’ya uğramamak olmaz.
Na Bojisti Caddesi’ndeki U Kalicha’nın önünde insanlar yine kuyruk olmuş “Aslan Asker Şvayk“ın birahanesinin önünde. Yazar Jaroslav Haşek buranın devamlı müşterilerindendi. Dostu yazar Egon Ewin Kirsch’le U Kalicha’da çekerlerdi kafayı. Ünlü tiyatro oyununda köpek satıcısı Şvayk (Türkiye’de ilk kez 1963’te Genco Erkal İstanbul Arena Tiyatrosu’nda oynamıştı) Avusturya ordusunda savaşmak üzere askere alındığında, yakın dostu Voditska’ya, "Savaştan sonra saat altıda burada buluşmak üzere" diye veda eder U Kalicha’da!
Bira su gibi akıyor.
Yarım litrelik kadehi boşalanın önüne garson sormadan bir dolusunu hemen sürüyor. Tezgâhtaki musluklardan aralıksız bira boşalıyor. Dikkat ediyorum, yedi saniyede bir kadeh doluyor. Her akşam binlerce litre sert bira susuzluk gideriyor. Az sonra dışarı çıkıyoruz. Adımlarımız bizi IV. Charles Köprüsü'ne götürüyor. Köprü her zamanki gibi dolu. yağmur kimseyi kaçırmamış. Tezgâhlarda eski Prag’dan küçük tablolar, kartpostallar, siyah-beyaz fotoğraflar...
Yağmur yine hafiften çiselemeye başlıyor. Kartpostalcılarla ressamlar naylonları atıyor tezgâhlarının üzerine. Caz ve folklor müziği yapanlar ise coşkuyla devam ediyor. Kara saçlı, hafif kambur bir adam bütün gücüyle üfürüyor zurnasına. Genç turistler hoplayıp zıplıyor. Köprünün altından akıp gidiyor Vitava köpüre köpüre.
Az sonra Wenzel alanındaki Grand Hotel Europe’un kapısından içeri giriyoruz. Kafka burada okuma akşamları düzenlermiş. Yaşlı piyanist Viyana ezgileri çalıyor. Barmenin uzattığı, 13 bitkiden yapılab “becherovka“ları bir dikişte içiveriyoruz...