Kapitülasyonlar ve frengi
Mustafa Kemal Paşa’nın tanımıyla “kapitülasyon belası”, sırf ekonomik ve hukuksal anlamda mı ülkemizi ve insanımızı sömürmüştür? Hayır. Biz kapitülasyonlar nedeniyle frengi ile bile mücadele edemedik.
Frengi, “Treponema Pallidum” adı verilen bakterinin neden olduğu bir enfeksiyonmuş. Bulaş, cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklarda olduğu gibi oral ve anal yolla ya da frengili bir kişinin eşyalarının kullanılmasıyla da gerçekleşebiliyormuş. Hastalık Osmanlı tıp kitaplarına 16. yüzyılda giriyor. Osmanlı coğrafyası ve Müslümanlar arasında görülmesi ise 19. yüzyılda. Peki bu devirde ne olmuş? 1806-1812, 1828-1829 Osman-Rus savaşları var. İşgal edilen yörelerimizde görülmeye başlanan frenginin yaygınlaşması ise 1854 Kırım Savaşı’ndan sonra. Savaş sırasında ve sonrasında Osmanlı’da ilk defa genelev açılır. Amaç fuhuşla mücadeledir. Ne var ki genelevde çalışan kadınlar daha çok yabancı uyrukludur. Kapitülasyonlar nedeniyle hükümet ve belediyeler onlara müdahale edemez. Osmanlı’nın frengi gibi salgın hastalıklarla mücadele için hiç çaba göstermediği de söylenemez. 1870’li yıllarda fuhuşla mücadele için ilk sağlık komisyonu kurulur. Zührevi hastalıklarla ilgili bir tüzük ile sektörde çalışan kadınların düzenli muayenesi kararlaştırılır. Ancak kapitülasyonlar nedeniyle yabancılarda yine uygulanamaz. 1883’te ordunun ıslahı için gelen Von der Goltz’un girişimleriyle Ernest Von Düring genel sağlık müfettişliğine atanır ve incelemeleri bir gerçeği ortaya çıkarır.
EŞYALARDAN YAYILDI
Hastalık, Anadolu’da cinsel yoldan çok frengilinin eşyalarının kullanılmasıyla yaygınlaşmıştır. Bu “masum frengililer”in bilgisizliği, utanmaları ya da ölümü kader olarak görmeleri, tedavi olanağını ortadan kaldırmaktadır. Doktor Mazhar Osman’a göre askerlerden kaçmak isteyenlerin kendilerine frengi bulaştırması da yaygınlaşmada etkili olur. Doktor Behçet Uz’un tanımlamasıyla frengi “Her sınıf halkımızda, memleketin en ücra kulübelerinden en muhteşem kâşanelerine kadar pervasızca sokulur.” Frengi ile mücadele konusunda İttihatçılar da çabalar. Örneğin 1908 yılında İstanbul’da genelev çalışanlarının kayıtları yapılarak tedavi zorunlu kılınır. 1910’de seyyar sıhhiye teşkilatı oluşturulur. 1914’te Müslüman kadınların kayıt ve muayenesine başlanır. Uygulanabilir mi? Yeterince değil. İki büyük engel vardır. İlki Dünya Savaşı koşulları, ikincisi Müslüman kadınların muayenesinin kadın doktorlarca yapılması zorunluğudur. Galiçya, Romanya, Makedonya gibi Avrupa cephelerindeki savaştan dönen askerlerle hastalık daha çok yayılır. Yine savaş nedeniyle fuhuş artar. (Hatice G. Mumyakmaz, “İllet-i Müthişe” Akademik Hassasiyetler, 2020; İnci Hot, “Ülkemizde Frengi Hastalığı İle Mücadele”, T Klin Tıp Etiği-Hukuku Tarihi, 2004.) Hastalığın yayılması yine önlenemez. Çünkü Osmanlı hükümetleri iki büyük engeli aşamaz. İlki kapitülasyonlardır, ikincisi de yasal önlemleri etkin şekilde uygulayacak bir sağlık bakanlığı bulunmamasıdır.
ENGELLER AŞILIR
İşte yeni Türkiye Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçerken öncelikle bu engeller aşılır. Nasıl mı?Daha Milli Mücadele’nin ilk günlerinde Sivas’ta yayınlanan İrade-i Milliye gazetesinde bulaşıcı hastalıklarla ilgili yazılarla toplum bilinçlendirmeye başlanır. TBMM’nin açılmasının ardından 3 Mayıs 1920 günü ilk hükümet kurulur. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı örgütlenir. Dr. Adnan Adıvar ilk bakandır. Adnan Bey bu görevi 1923’e kadar üstlenecek, ondan aldığı bayrağı 1937 yılına kadar Dr. Refik Saydam taşıyacaktır.
Yunanlar Haziran 1920’de başlattıkları taarruzla Anadolu içlerine yakarak yıkarak ilerlerken ve Kuvayı Milliye düzenli Yunan ordusu karşısında duramazken Dr. Adnan Bey, 14 Ağustos 1920 günü TBMM’ye “Frenginin Ortadan Kaldırılması” ile ilgili bir yasa öneresi sunar. Yasa aralık ayında Meclis’te görüşülmeye başlanır.
ANADOLU’DA YIKIM
Yasanın Meclis görüşmeleri, frenginin Anadolu insanı için ne büyük bir yıkım olduğunun kanıtıdır. (TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 1). Yasa Meclis’ten çıkar. Sıkı bir kontrol, tedavi anlayışı benimsenir. Tedavi ücretsizdir. Adalet Bakanlığı da yürütmede paydaş kılınır. Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1922’de yaptığı konuşmayla yapılan mücadeleyi özetler. “Nüfusu artıracağız” der, önceliği sağlıklı yaşamaya verir. Frengi afetinin yok edilmesi için mümkün olan meblağın harcandığına özellikle dikkat çeker (TBMM ZC, D. 1, C.18). Mümkün olan diyoruz zira savaşan ordunun onca gereksinimi varken bir de ilaç alımı için bütçeden pay ayrılır.
Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye kapitülasyon belasından da kurtulmuştur. Saydam’ın bakanlığında sağlık hizmetleri planlanır. Koruyucu hekimlik merkeze, tedavi edici hekimlik yerel yönetimlere bırakılır. Sağlıkta insan gücünün artırılması için tıp fakülteleri cazip hale getirilir. 1924’te Gezici Frengi Savaş Ekipleri kurulur. Ertesi yıl Frengi Mücadele Teşkilatı oluşturulur. Doktorlara frengi teşhis ve tedavisi ile ilgili eğitim verilir. 24 Mayıs 1928’de Merkez Hıfzısıhha Kurumu’nun oluşturulması ise yalnız frengi değil sıtma, verem, trahom, cüzam gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadelede dönemeç olur. 1931’de tedavinin gecikmesini önlemek amacıyla ilaç ve röntgen filmi ithal etme yetkisi Kızılay’a bırakılır. 1937’den itibaren frengi tedavisini aksatan, tedaviyi uzatan ve hastaları yoran yöntemler bırakılar çağdaş tedavi yöntemleri benimsenir.
Bugün Türkiye’de frengi salgını yaşamıyoruz. 100. yılını yaşadığımız Lozan’a ve Cumhuriyetin aydınlığına borçlu olduğumuz bu başarıyı kaçımız biliyor ve anlamını yeterince değerlendirebiliyoruz?
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi