Maske, bellek ve iktidar: La Noire de...

Senegalli yönetmen Ousmane Sembene’nin MUBI’de gösterime giren 1966 yapımı uzun metrajı “La Noire de...” Afrika’nın sömürgecilik sonrası döneminin beyaz perdedeki ilk ve en çarpıcı tanıklıklarından...

Yayınlanma: 03.07.2022 - 13:00
Maske, bellek ve iktidar: La Noire de...
Abone Ol google-news

“Dakar’da benim için şöyle diyorlardır: Fransa’da güzel bir hayatı var. Ama benim için Fransa mutfak, salon, banyo ve yatak odasından ibaret. Bu ülkedeki insanlar nerede? Fransa bu kara delik mi?”

Oryantalizm’de Edward Said şöyle der: “Oryantalizm ekonomik, sosyolojik, tarihi metinler aracılığıyla aktarılmaya çalışılan bir jeo-ekonomik görüşler bütünüdür. Bu sistem, ayrı bir dünyanın yönlendirilmesi, eritilmesi için gösterilen çabaların tamamını kapsar. Sömürge ve imparatorluk yönetimlerinde olduğu gibi siyasal iktidarla; ilimler alanında aydın iktidarıyla; din ve edebiyat alanında kültürel iktidarla; ‘Biz’ ve ‘Onlar’ ilkesine dayanan fikirler halkası içinde ahlaki iktidarla sürer gider.”

Said’in, “toplumdaki tüm gözeneklere giren iktidar” vurgusu, yıllar süren sömürge egemenliğinin ardından siyasal bağımsızlığını kazanmasına karşın kültürel sömürgecilikten kaçamayan toplumlarda ve alegorik bakımdan, alıntıladığım sözlerin sahibinde vücut buluyor. Afrika sinemasının öncüsü, Senegalli yönetmen Ousmane Sembene, ilk uzun metrajı “La Noire de...” (1966) ile derin anlamıyla Fransa ve sömürge imparatorluğunun kalıntılarıyla, yüzeyde ise sömürge sonrası kimlik ikilemiyle Said ile nefis bir analojik bağ kuruyor.

Fransa’nın sömürge imparatorluğunun, bağımsızlıklarını kazanan Afrika ulusları, Cezayir’le ‘güçlenen’ Charles de Gaulle’ün kültürel egemenlik politikası ve böyle bir ortamda halkını bilinçlendirmek için sinemaya yönelen Ousmane Sembene... Senegal’in bağımsızlığını kazanmasından sonra çektiği “Le Noire de...”yü böyle bir ortamda, Diouana’nın Fransa’ya gidişiyle açan yönetmen, ana karakterinin geldiği evin beyaz duvarlarına asılmış maskeyle anlatısının ilk göstergesini açık ediyor.

Umutsuzca iş ararken, ‘beyaz bir Fransız’ tarafından çocuk bakımı için işe alınan ve sonra Fransa’ya davet edilen Diouana’nın Senegal’de ‘sahibine’ hediye ettiği maske bu... Ancak biz bu bilgiyi, büyük umutlarla geldiği Fransa’da kaybolan Diouana’nın belleğindeki gezintimizle öğreniyoruz. Başlarda mutlu olan ana karakterimiz, Fransa’ya çocuk bakımı için değil de hizmetçi olarak getirildiğini fark ettiğinde derin bir ümitsizliğe düşüyor ve kendisini korkunç bir sona sürükleyecek duygunun da ilk tohumları atılmış oluyor.

Sembene, tek boyutlu kabul edilebilecek ana karakterleri ve bir maske üzerinden, Diouana’nın iç sesi ve belleği aracılığıyla yalın bir anlatı inşa ediyor. Kısacık süresi içerisinde salt Fransa ve Senegal’in kolonyal ilişkilerine yönelik bir kinaye değil, aynı zamanda sömürge sonrası dönemden bir trajedi kurguluyor. Beyaz sahiplerinin beyaz duvarları arasında gün be gün köleleşen bir siyah genç kız olarak, yaşamı, umutları, geleceği kararan Diouana’nın kendisini köleleştirenlere karşı yaklaşımı ilerleyen süreçte edilgen direnişe bürünüyor.

Diouana’nın sessiz isyanı, onun Fransızca bilmediğini düşünen Fransızlarla hiç konuşmamasıyla da pekiştiriliyor. Senegal’deki anıları dışında, Diouana’yı konuşurken hiç görmüyoruz. Bize eşlik eden, yalnızca iç sesi... Sığındığı kozası, hapsedildiği bir ‘kara deliğe’ evrilirken, Afrika’yı ve kendisini temsil eden bir maskeyle bütünleşen karakterimizin, dolayısıyla da öykünün ilk ve ana çatışması yine bu imgeyle gerçekleşiyor.

Sömürgeleştirilen ulusların sömürge sonrası kimlik ikileminin ve Afrika ruhunun görkemli bir simgesi olan bu maske, Fransa’ya musallat olan geçmişinin uzantısı olarak unutulmaz bir finalle görünürlük kazanıyor. “La Noire de...” esinini Yeni Dalga’dan, Sovyet biçiminden alan Senegalli bir yönetmenin köleliğe karşı bir manifestosu ve başkaldırı öyküsü...

Puanım: 8/10


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler