Moda ve sanatın kesişiminde: New York Moda Haftası

Moda ve sanatın kesişiminde: New York Moda Haftası

28.09.2025 11:22:00
Güncellenme:
Moda ve sanatın kesişiminde: New York Moda Haftası

Moda artık sadece giysi değil, sanatsal bir deneyim. New York Moda Haftası, bu yıl da podyumu birer sahneye, koleksiyonları ise sanat eserlerine dönüştürdü.

Sanat, tarih boyunca modaya yön veren en önemli esin kaynaklarından biri oldu. Özellikle son dönemde görsel sanatların etkisi, sahne tasarımından defile koreografisine, kumaş desenlerinden koleksiyonların kavramsal çerçevesine kadar geniş bir alana yayılıyor. Bu yıl 11-16 Eylül tarihlerinde düzenlenen New York Moda Haftası’nda sunulan İlkbahar/Yaz 2026 koleksiyonları da sanat dünyasına pek çok gönderme taşıyordu. Ressamların paletinden alınan renkler, heykelin form anlayışını yansıtan siluetler veya çağdaş sanatın performatif yönüyle beslenen podyum deneyimleri, moda haftasının en çarpıcı sahnelerini oluşturdu.

SIRADAN BİR DEFİLENİN ÖTESİ

New York Moda Haftası, sanat ve modanın en yoğun biçimde kesiştiği platformlardan biri. Tasarımcılar yalnızca giysi üretmekle kalmıyor, aynı zamanda sanat galerilerini andıran deneyim alanları kurarak izleyiciyi sıradan bir defilenin ötesinde bir serginin içine davet ediyor. Geçtiğimiz yıl ünlü tasarımcı Azzedine Alaïa’nın şovunu Guggenheim Müzesi’nde düzenlemesi bu yaklaşımın en çarpıcı örneklerinden biriydi. Müzenin 85 yıllık tarihinde ilk kez bir moda şovuna ev sahipliği yapması, modanın alışılmış sınırlarını zorlamadaki kararlılığını ortaya koymuştu.

Bu yıl moda ve sanat kesişiminde öne çıkan isimlerden biri Jason Wu oldu. Kanadalı tasarımcı, Robert Rauschenberg’in doğumunun 100. yılı için özel bir konsept geliştirdi. Rauschenberg Vakfı işbirliğiyle hazırlanan koleksiyon, sanatçının Hoarfrost (1974-76) ve Airport Suite (1974) serilerinden esin aldı. Wu, koleksiyonuna “COLLAGE” adını vererek Rauschenberg’in tekniğine gönderme yaptı. Brooklyn Navy Yard’da yapılan defile, sanatçının 1994 tarihli “A Quake in Paradise (Labyrinth)” enstalasyonu içinde kurgulandı. Modeller, sanatçının kolaj estetiğini yansıtan tasarımlarla, serigrafi baskılı şeffaf panellerin arasından yürüdü.

Aynı gün sahneye çıkan bir diğer isim Ulla Johnson’dı. Tasarımcı, İlkbahar/Yaz 2026 koleksiyonu için Helen Frankenthaler Vakfı ile iş birliği yaptı. Cooper Hewitt Tasarım Müzesi’nde sergilenen defile, Andrew Carnegie’nin Beaux-Arts tarzındaki eski malikanesinin görkemli atmosferinde sahnelendi. Johnson, Frankenthaler’ın “Western Dream”, “Nature Abhors a Vacuum” ve “Moon Tide” tablolarını merkeze alarak yeşil, mor, şeftali ve pembe tonlarını kahverengiyle harmanladı. Defile sırasında müziklerin yanı sıra sanatçının 1993 tarihli bir röportajından “güzellik” kavramına ilişkin sözleri de mekâna eşlik etti.

MODAYLA SANAT İÇ İÇE

Seul doğumlu, New York merkezli tasarımcı Ashlynn Park da sanatsal yaklaşımıyla dikkat çekti. Minimalist ve büyük ölçüde monokrom tasarımlardan oluşan koleksiyonu, International Center of Photography’de (ICP) sunuldu. Defile, İranlı sanatçı Sheida Soleimani’nin yaralı kuşları konu alan “Panjereh” (“pencere” anlamına geliyor) sergisi eşliğinde yapıldı. Bu işbirliği, her iki sanatçının da göçmenlik deneyimlerinden doğan ortaklık üzerine kuruluydu. Soleimani’nin işleri arasında düzenlenen defile, sanat ve moda arasındaki yaratıcı diyaloğun güçlü bir örneğini sundu.

Bu yılki New York Moda Haftası’nda tasarımcılar, sanat kurumları ve sanatçılarla kurdukları uzun soluklu işbirlikleriyle, moda deneyiminin kendisini sanatsal bir pratiğe dönüştürdüler. Jason Wu’nun Rauschenberg arşivinde yaptığı aylar süren araştırma, Johnson’ın Frankenthaler’ın renk anlayışını kumaşlara yansıtması ve Ashlynn Park’ın Soleimani ile kurduğu kişisel bağ, modanın anlatım gücünü artırdı ve izleyiciyi çok katmanlı bir deneyime davet etti.

İlgili Konular: #moda