‘Sahnede olmak kanatlanıp uçmak gibi’

‘Sahnede olmak kanatlanıp uçmak gibi’

7.12.2025 11:14:00
Güncellenme:
‘Sahnede olmak kanatlanıp uçmak gibi’

Erol Evgin, Türkiye turnesi öncesi Cumhuriyet Pazar’a konuştu.

“Söyle Canım”, “Sevdan Olmasa”, “İşte Öyle Bir şey”, “Bir de Bana Sor”... İsmi duyulduğunda kendiliğinden kulaklarda yankılanmaya başlar bu şarkılar ve onlara ruhunu veren ses. Erol Evgin’i en iyi anlatan da bu yankılar sanırım. Ancak onun müzikteki varlığı, sahnedeki heyecanı geçmişin bir nostaljisinden ibaret değil. İlk günkü coşkusundan bir şey kaybetmeden müzik yaşamını sürdürüyor. Peki bunu nasıl başarıyor? Gelin kendisinden dinleyelim.

- Erol Evgin ismi kulaklarda sırf bir müzisyeni çağrıştırmıyor. Aynı zamanda toplumu bir araya getiren melodilerin çevresinde oluşan ortak bir duygu dünyasını da akla getiriyor. Bunca zamandır isminizi bu şekilde inşa edip korumayı nasıl başardınız?

Öncelikle teşekkür ederek başlamak istiyorum. Toplumu bir araya getiren, ortak duygu dünyamızın dinamolarından biri de müzik ve anılara sinmiş şarkılardır. Şarkılar yaşanmışlıkların fon müziğidir. Konserlerde hep bir ağızdan söylenen şarkılar ortak duygularımızın ifadesidir. Kişisel ve toplumsal yaralara merhemdir.

- Çok sayıda genç hatta Z kuşağı diyebileceğimiz hayranınız var. Sahneye çıktığınızda 20’lerinde birinin gözünde kendinizi nasıl hayal ediyorsunuz? Onlar sizi daha çok nostalji figürü mü, yoksa hâlâ “canlı bir güncel üreten” sanatçı olarak mı okuyor sizce?

Ebeveynlerimiz, benim kuşağım, çocuklarımız ve torunlarımızla dört kuşaktan hayranlarımı, inandığım müziği yapmaya ve disiplinle çalışmaya borçluyum. Benim yaşımda üretime devam eden bir, iki kişiyiz. Yakın zamanda sözleri Dr. Selma Çuhacı’ya, bestesi bana ait; “Öpseydin Yaralarımdan” ve “Varsa Yoksa Sen” isimli iki tekli çıkardım. Bu nedenle nostalji tanımını işimizde hiç kullanmıyoruz. Hafta içi her gün 10.00’da ofisime gider ve tüm gün menajerim, medya danışmanlarım, asistanım ve sekreterimle çalışırız. Dört kuşağın şarkılarımı benimle birlikte söylediği konserler veriyorum. Bunun sırrı şarkıların gücü ve çok çalışmak.

- Müziğe ilk adımınızı attığınız yıllar Türkiye’nin farklı nedenlerden ötürü zor yıllarıydı. Pek çok sanatçı ve müzisyen 70’lerdeki bu ortamda kaldı, kendini veya ismini ilerleyen dönemlere taşıyamadı. Siz bu dönemde nasıl ayakta kaldınız?

Güzel yurdumuzun zor yılları ne yazık ki hiç bitmiyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk uygar dünyanın 500 yılda gerçekleştirebildiği aydınlanmayı 15 yıla sığdırmış. Bizler onun mirasını koruyamıyoruz. Gelelim sorunuzun cevabına. 1970’ler güzeldi ama 10 yıllara takılıp kalmamak gerekir. Sanat kuşaklarla birlikte değişen, dönüşen bir kavram. Ayakta kalmayı ve zorlukları aşmayı “Yeniliklere açık olmak ve çok çalışmakla” açıklayabilirim.

SUSMAYI BİLMEK ÖNEMLİ

- Türkiye'de çok geniş bir 90’lar nostaljisi ilgisi var. 1990’larda yeni müzisyenler çıktığında da siz halihazırda oldukça kariyerli bir isimdiniz. O günlerden bugünlere böyle bir ilginin sürmesini neye bağlıyorsunuz?

Söyleyecek sözünüz yoksa susmayı bilmek de önemli sanatta. Benim de mimarlık mesleğine sığındığım öyle dönemlerim oldu. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mimarlık bölümü (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) mezunu olmam bana temel sanat eğitimi becerileri kazandırdı. Akademi tüm sanatları birleştiren bir potaydı. Mimarlığın analiz-sentez metotlarını müziğime uyguladım. Ayrıca sahne çalışmalarına ara verip mimarlık yaptığım yıllarda uzun soluklu televizyon programlarıyla kendimi unutturmadım.

- Bir şarkının kitlelere güçlü biçimde ulaşma potansiyelini nasıl anlıyorsunuz?

Konserler bize ışık tutar. Müzikseverlerin tepkileri çok önemli bu anlamda. Yıllar içinde biz de hangi şarkının kitlelere ulaşacağını, şarkıları konserlerde seslendirerek tepkilerden tahmin edebiliyoruz.

- Sahne temponuz yıllar içinde hiç azalmadı. Sahnede olmak size ne hissettiriyor? 

Sahnede olmak benim için kanatlanıp uçmak gibi bir şey. Konser tempom yüksektir. Öncesinde minutaj ve iyi bir hazırlık yaparım. Konserlerimin bir kurgusu olmakla beraber maceraya açık yanları da vardır. Ara vermeden iki saat süren yüksek bir tempoda müzikseverlerle şarkıları birlikte söyler, güleriz, ağlarız, eğleniriz, yani uçarız…

- “Biz ve onlar” diliyle ayrışan bir ülkede, şarkılarınız kuşakları, siyaseti, kimlikleri aşan bir ortak alan yaratıyor. Sizce bugün müzik hâlâ insanları bir araya getirebilecek kadar güçlü bir köprü mü, yoksa gürültünün içinde biraz daha kısılmış bir ses mi?

56 yıldır memleketimin her yöresinde konser verdim. “Edirne’den Kars’a” deriz ya, öyle… İnsanların aynı türkülerle hüzünlenip aynı şarkılarla coştuklarını gördüm. Hep derim, şarkılar ve türküler ortak duygularımızın ifadesidir. Ötekileştirmeye, kutuplaştırmaya karşı en etkili ilaçtır. Üstelik Türk halkı ninnilerden ağıtlara duygularını türküler ve şarkılarla ifade etmeyi seven bir halktır. Yıllar önce Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar: “Çok şanslısınız, halkımız müziği çok sever” demişti. “Biz ve onlar” dilinin ilacı yine hep bir ağızdan söylenen şarkılardır. Ben iyimser bir insanım, umutsuzluğu sevmem. Böyle zor dönemlerde şarkılarımızı hep bir ağızdan söylemeye devam ediyoruz.

‘GÜNDEMDEN KOPMAK MÜMKÜN DEĞİL’

- Gündemi ne kadar takip ediyorsunuz? Sizin gibi efsane konumundaki bir sanatçının gözünde günümüz Türkiyesi nasıl görünüyor?

Gündemden kopmak mümkün değil ülkemizde. Günümüz Türkiyesinde herkes gibi ben de demokrasi, adalet ve ekonomik sorunlarımızın yanı sıra cehaletin, bilgisizliğin neden olduğu kazaları, orman yangınlarını, çocuğa ve kadına şiddet vakalarını haber programlarında izliyorum. Ülkemizin uzun vadede en büyük sorunu çağdaş eğitim eksikliğidir. Milletçe acilen bir çağdaş eğitim seferberliğine ihtiyacımız var.

‘MURAT KENDİ YOLUNU ÇİZDİ’

- Oğlunuz Murat Evgin de çok başarılı işler yapıyor. Onu müziğe siz mi yönlendirdiniz; yoksa size rağmen mi müzisyen oldu? Kendisini nasıl değerlendirirsiniz?

Gerçekten çok başarılı işlere imza atıyor. Başarılarıyla gurur duyuyorum. En son “Breaking Bad”in senarist ve yönetmeni Vince Gilligan’ın büyük ses getiren dizisi “Pluribus”un ikinci bölümünün finalinde Türkçe’ye adapte ettiği ve düzenlediği John Lennon’un “Nobody Told Me” şarkısını “Bugünleri de mi Görecektik” adıyla seslendirdi. İlk kez bir Hollywood dizisinde yer verilen Türkçe sözlü bir şarkıya imza attı. Şarkı aynı gün Sony Müzik etiketiyle Amerika’da tekli olarak yayınlandı. Çocuk yaşta müziğe yönlenmesi için piyano dersleri aldırmıştım ama devam etmedi. Ergenlik döneminde benim gitarlarımdan biriyle odasına kapanıp çalışmaya başladı. Çok yetenekliydi. Müzikte benden tamamen bağımsız kendi yolunu çizdi. Film ve dizi müzikleri yapıyor, konserler veriyor. 

TURNE VE ALBÜM GELİYOR

- Yakında yeni projeleriniz nelerdir?

Bizde proje bitmez. 2026’ da bir Türkiye turnesi ve “Besteleriyle Erol Evgin” adlı bir albüm ve LP planlıyoruz. Ayrıca ben 25 yıldır yağlı boya resim çalışmaları yapıyorum. Türk resminin yaşayan efsanesi hocam Devrim Erbil ile Ankara, Eskişehir, Kuşadası, Fethiye, Mersin ve İzmir’de, İbrahim Karaoğlu’ nun küratörlüğünde 2 yıl içinde “Yan Yana” adlı 6 sergi açtık. Bu sergiler ve resim çalışmalarım, müziğin yanı sıra devam edecek.

Erol Evgin’in Türkiye turnesi için açıklanan takvimi:

- 7 Şubat, Ankara, Congresium

- 12 Şubat, Denizli Nihat Zeybekçi Kongre ve Kültür Merkezi

- 28 Mart, Gaziantep Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezi

- 7 Nisan, İstanbul Zorlu PSM

- 10 Nisan, Erciyes Kültür Merkezi

- 29 Nisan, Konya Selçuklu Kongre Merkezi

SANATÇININ REKABETİ KENDİSİYLE OLUR

- Müzikte uzun yıllar rakip olarak gösterildiğiniz birisi oldu mu? Varsa sonrasında kendisiyle nasıl bir ilişkiniz oldu?

Gençlik yıllarımda sanatçı dostlarla tatlı rekabetler olurdu ama en güçlü rekabet, sanatçının kendisiyle olan rekabetidir. Bu anlamda hep daha iyi olmak için kendimle yarıştım.

‘KEŞKE’ ŞARKILARI

- Yıllar içinde "Keşke ilk ben söyleseydim" dediğiniz bir şarkı oldu mu?

Olmaz mı? “Bu şarkıyı ben de söyleseydim” diye imrendiğim çok şarkı oldu. Pandemi döneminde böyle şarkılardan oluşan “Sevdiklerim” ve “Sevdiklerim 2” adlı iki akustik albüm yaptım. Firuz İsmailov’ un düzenlemelerini yaptığı şarkıları, stüdyoya girip müzisyen arkadaşlarımla çalıp söyledim. “Hücum kayıt” diyor, müzisyen arkadaşlar.

GÖKDELENLERİN KADRAJA GİRMEDİĞİ BOĞAZ MANZARASI

- Bugünün İstanbul’una baktığınızda, size en çok hangi manzara “iyi ki hâlâ varız” dedirtiyor, hangisi “bunu hak etmedik” duygusu yaratıyor?

Sözleri Dr. Selma Çuhacı’ya ait “İstanbul bizi affet, biz ettik sen eyleme” diye bir beste yapmıştım yıllar önce. Günümüz İstanbul’unda “Bunu hak etmedik” dediğim, çarpık kentleşme var ne yazık ki. “İyi ki hala var” dediğimiz manzara ise gökdelenlerin kadraja girmediği İstanbul Boğazı manzarası.

STADYUMLARDA SÖYLENİYOR

- Kimi şarkılarınızdan uyarlanan marşlar bugün hâlâ stadyumlarda topluca söyleniyor. Bu size nasıl hissettiriyor?

Şarkılarımın stadyumlarda topluca söylenmesi bir sanatçı için en büyük mutluluk bence.

GENÇLERİ TAKİP EDİYORUM

- Güncel müzisyenlerden ve genç isimlerden kimleri dinliyorsunuz? Genel anlamda Türkiye'de müzik ortamını nasıl buluyorsunuz?

Gençleri merakla takip etmeye çalışıyorum. Beğendiklerim ve beğenmediklerim oluyor. Gençlerin kendilerini nasıl ifade ettiklerini anlamaya çalışıyorum.

İlgili Konular: #Erol Evgin