Kanalın aktardığına göre, İsrail ile ABD, İsrail’in Suriye içinde tehdit olarak gördüğü unsurlara karşı hareket etme iradesinin sürdürülmesi ve Suriye ile bir güvenlik anlaşması konusunda yürütülen müzakerelerin devam ettirilmesi başlıklarında anlayış birliğine ulaştı.
Öte yandan Avrupa Birliği Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, AB üyesi ülkelerin dışişleri bakanlarının Suriye’deki durumu, özellikle güvenlik ve ticaret sektörlerinin yeniden yapılandırılmasını ele aldığını belirtti. Kallas, Suriye’nin hâlâ çok büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunun altını çizdi.
Kallas açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
Avrupa Birliği, ülkenin yeniden inşasına yardımcı olmak amacıyla yaptırımları kaldıran ilk taraf oldu. Ancak yalnızca yaptırımların kaldırılması ekonomik refah getirmez. Yatırımcıların hukuk sistemine güven duyması, ortamın istikrarlı olduğundan ve kontrol dışına çıkmayacağından emin olması gerekir. Bu çerçevede, sahadaki gelişmelere paralel olarak AB-Suriye yaptırım rejimini de uyarlıyoruz.
İSRAİL’İN SURİYE’Yİ İŞGALİ
İsrail, Suriye iç savaşının başlamasından bu yana ülke topraklarında hava saldırıları, kara operasyonları ve fiilî askeri varlık yoluyla etkisini giderek artırdı. Özellikle Golan Tepeleri’nin ötesine, Süveyda bölgesine, hatta başkent Şam yakınlarına taşan askeri hareketlilik, İsrail’in Suriye’yi yalnızca bir güvenlik tehdidi olarak değil, uzun vadeli stratejik bir alan olarak gördüğüne işaret ediyor.
Son dönemde İsrail ordusu, Suriye ordusuna ait altyapıya yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Tel Aviv yönetimi bu operasyonları 'önleyici güvenlik doktrini' kapsamında savunurken, uluslararası hukuk açısından bakıldığında bu adımlar Suriye’nin egemenliğinin sistematik ihlali olarak değerlendiriliyor.
İsrail’in Suriye politikası, yalnızca askeri saldırılarla sınırlı kalmıyor. Suriye’nin güneyinde özellikle yerel Dürzi topluluğu ve ABD destekli silahlı gruplarla kurduğu temas, sınır hattında kontrol alanlarının genişletilmesi ve Şam yönetiminin merkezi otoritesinin zayıflatılmasına yönelik hamleler, Tel Aviv’in sahadaki nüfuzunu kalıcı hâle getirme çabasının parçaları olarak öne çıkıyor.
ABD ile sağlandığı belirtilen son mutabakat ise İsrail’in bu askeri ve siyasi çizgisini Washington’la koordinasyon içinde sürdürme niyetini ortaya koyuyor. Güvenlik anlaşması müzakereleri söylemi eşliğinde yürütülen bu süreç, İsrail’in Suriye’deki varlığını geçici değil, yapısal ve uzun vadeli bir strateji olarak konumlandırdığını gösteriyor.