'Suçlular ve güçlüler' Trump’la kucaklaştı... Şato duvarlarını aşan akşam yemeğinin satır araları

'Suçlular ve güçlüler' Trump’la kucaklaştı... Şato duvarlarını aşan akşam yemeğinin satır araları

18.09.2025 12:15:00
Güncellenme:
M. Birol Güger
Takip Et:
'Suçlular ve güçlüler' Trump’la kucaklaştı... Şato duvarlarını aşan akşam yemeğinin satır araları

ABD Başkanı Donald Trump için çarşamba gecesi Windsor Kalesi’nde düzenlenen devlet yemeği, hem görkemli bir diplomatik şölene hem de dünyanın en zengin ve etkili isimlerinin aynı masa etrafında toplandığı bir 'hakim sınıflar gövde gösterisine' dönüştü.

ABD Başkanı Donald Trump için yaklaşık 160 davetlinin katıldığı yemek, 'ikinci döneminin en parlak anlarından biri' olarak değerlendiriliyor. Beyaz frak giymiş şekilde masanın ortasında oturan ABD Başkanı, Kral III. Charles tarafından adeta 'krallar gibi' ağırlandı. 

Charles konuşmasında, “İki ulusumuz arasındaki bağ gerçekten olağanüstü. Bu bağı, bu gece yenilerken, dostluğumuza ve özgürlük ile bağımsızlığa olan ortak bağlılığımıza sarsılmaz bir güven duyuyoruz” dedi. Trump ise “Burada ağırlanan ilk Amerikan başkanı olmanın eşsiz bir ayrıcalık olduğunu” vurguladı.

Image

GÜÇ GÖSTERİSİNE KİMLER KATILDI?

Masada siyaset, finans ve teknoloji dünyasının en güçlü isimleri vardı. Apple CEO’su Tim Cook, Microsoft CEO’su Satya Nadella, OpenAI’nin başındaki Sam Altman, Google DeepMind’in kurucusu Demis Hassabis ve Salesforce’un kurucusu Marc Benioff davetliler arasındaydı. Ayrıca, Blackstone CEO’su Stephen Schwarzman, Bank of America CEO’su Brian Moynihan ve medya devi Rupert Murdoch da masadaydı.

Tim Cook’un davete katılması özellikle dikkat çekti; kısa süre önce Trump ile arasındaki gerginliği yumuşatmak için Beyaz Saray’a yaptığı ziyaretin ardından, bu kez Windsor’da Trump’ın kızı Tiffany Trump’ın yanında oturdu.

Medya patronu Rupert Murdoch ise masada Trump’ın görüş alanından uzak bir noktaya oturtuldu. İlişkileri uzun süredir inişli çıkışlı olan ikilinin, Wall Street Journal’ın, Trump ve Jeffrey Epstein arasındaki ilişkiyi haberleştirmesinden bu yana yeniden gerildiği biliniyor.

Image

DAVETİN MAGAZİNSEL BOYUTU

Trump için hazırlanan masa 45 metre uzunluğundaydı ve 139 mumla aydınlatılmıştı. 160 kişilik menüde başlangıçta ‘Hampshire Tere Panna Cotta’, ana yemekte ‘Organik Norfolk Tavuklu Ballotine’, tatlı bölümünde ise ‘Vanilyalı Dondurma Bombe’ vardı. 

Kraliyet geleneği gereği menü Fransızca yazılmıştı, bu durum kamuoyunda tartışma konusu oldu. Daha sonra bunun bir Krallık teamülü olduğu ortaya çıktı.

Öte yandan, Trump’ın alkol istememesi üzerine, gecenin sonunda diğer konuklara sembolik olarak 1945 yapımı bir Porto şarabı ve annesinin doğum yılına ait 1912 yapımı bir konyak ikram edildi.

Image

ŞATO DIŞINDA NELER OLDU?

Windsor Kalesi’nin ihtişamlı salonlarında düzenlenen bu davet, Trump’a oldukça iyi hissettirse de kale duvarlarının dışında farklı bir tablo vardı. 

Londra’da protestocular,  kalenin duvarlarına Trump’ın Jeffrey Epstein ile görüntülerini yansıttı. ABD’de ise Trump, Filistin yanlısı göstericilerin sert protestosuyla karşılandı.

Trump, yemeğin ardından sosyal medyada 'Antifa' hareketini 'terör örgütü' olarak ilan ettiğini açıkladı.

NY Times'a göre, Windsor Kalesi, 11. yüzyıldan bu yana ayakta duran tarihi dokusuyla bu görkemli gecenin sahnesi olsa da Trump için dışarıdaki siyasi fırtınaların dinmediği bir gerçek. 

Zira hiçbir şölen sonsuza dek sürmez...

Image

YEMEĞE KATILAN ŞİRKETLERİN KARANLIK SUÇ SİCİLİ

Dünyanın önde gelen teknoloji devleri Apple, Microsoft, Google DeepMind, OpenAI ve Salesforce, son yıllarda farklı davalar ve eleştirilerle gündeme geldi. 

Apple, App Store politikaları nedeniyle AB’den milyar Euro'luk ceza alırken; Microsoft, hem ABD’deki antitröst davası hem de AB’de Teams yazılımını Office’e entegre etmesi nedeniyle soruşturuldu. 

Google’ın yapay zekâ kolu DeepMind, 'etik ve güvenlik' tartışmalarıyla gündemde olurken, OpenAI 'şeffaflık ve güvenlik' konularında eleştiriliyor. 

Salesforce ise bir 'insan ticareti' davasında adı geçen üçüncü taraf ilişkileri nedeniyle tartışmalara konu oldu.

Finans dünyasında da büyük skandallar yaşandı. Blackstone, 'yatırımcıları yanıltma' iddialarıyla davalarla karşılaşırken, ABD’de tüketicileri 'sahte borçlarla rahatsız ettiği' gerekçesiyle düzenleyici kurumlar tarafından faaliyet yasakları aldı. 

Image

Bank of America ise yanlış ipotek verisi raporlamaktan yüz milyonlarca dolarlık cezalara, mortgage krizindeki rolünden yaptırım ihlallerine kadar geniş bir yelpazede hukuki sorunlarla karşı karşıya kaldı.

Medya tarafında, Rupert Murdoch’un imparatorluğu uzun yıllar 'kamuoyunu şekillendirme' çabaları ve çeşitli başka skandallarla gündemde. 

İngiltere’de patlayan 'telefon dinleme skandalı' ve ABD’deki Dominion davası, Murdoch’a ait medya kuruluşlarının 'yanlış bilgi yayma' ve 'siyasi nüfuz kullanma' faaliyetlerini gözler önüne serdi. 

Kral Charles'ın yemeğine katılan teknoloji, finans ve medya devlerinin her biri, zaman içinde, kamu yararı ve şirket çıkarları arasındaki çelişkinin somut birer örneği haline geldi.

İMPARATORLUĞUN KANLI TARİHİ

Windsor Kalesi’nin görkemli salonlarında sergilenen şatafatlı ziyafet, sadece bir diplomatik jestten ibaret değildi. ABD Başkanı Donald Trump’ın etrafında toplanan teknoloji devleri, finans patronları ve medya imparatorları, modern çağın 'hakim sınıflar' tablosunu oluştururken; İngiltere’nin tarih boyunca iz bırakan sömürgecilik, savaş ve insan hakları ihlalleriyle dolu karanlık sicili de bir kez daha hatırlandı.

Image

Kısaca değinmek gerekirse;

Britanya İmparatorluğu, 19. ve 20. yüzyıllarda Asya, Afrika ve Karayipler’de milyonlarca insanı sömürgeleştirdi. Hindistan’da açlık felaketlerinin büyümesinde İngiliz politikalarının büyük payı oldu; örneğin 1943 Bengal Kıtlığı’nda, İngiliz yönetimi altında milyonlarca insan açlıktan hayatını kaybetti. Kenya’da Mau Mau isyanı sırasında on binlerce Afrikalı toplama kamplarında kötü muamele, işkence ve cinsel şiddete maruz bırakıldı.

Avustralya’da yerli Aborjin halkına karşı uygulanan 'Beyaz Avustralya Politikası' ve çocukların zorla ailelerinden alınarak asimile edilmeleri (Çalınmış Nesiller), Britanya’nın yerli halklara karşı yürüttüğü 'kültürel soykırımın' bir parçasıydı. İrlanda’da Büyük Kıtlık (1845–1852), doğal afetle birleşen İngiliz politikaları nedeniyle yüzbinlerce kişinin ölümüne yol açtı; bu süreç İrlandalılarca bir tür 'etnik temizlik' olarak hatırlanıyor.

Irak’ın 2003’te ABD ile birlikte işgal edilmesi, bölgede hâlâ sarılamayan derin yaralar açtı. İngiliz ordusunun işgal sırasında sık sık sivillere kötü muamele, keyfi gözaltı ve işkence vakalarıyla anıldığı raporlandı. Daha yakın bir örnek ise Afganistan’daki İngiliz özel birliklerinin operasyonları oldu; 2010’lu yıllarda SAS komandolarının sivilleri hedef aldığı, bazı durumlarda silahsız kişileri 'çatışmada öldürüldü' diye kayda geçirerek infaz ettiği iddiaları, kamu soruşturmalarına konu edildi.

Image

GECEDEN KALAN...

Bugünün Windsor sofrası, bir taraftan sınırsız bir şatafat ve sıradan insanlara tuhaf gelen teamüllerle sergilenen kraliyet yaşamını, diğer taraftan, dünyanın önde gelen şirketlerinin oluşturduğu 'derin konsorsiyumun' karanlık yüzlerini birleştirdi. Suçun ve zenginliğin en parlak yüzüyle sergilendiği bu gece, tarihin en karanlık sayfalarının gölgesinde yaşandı. 

Zira o salondan yükselen alkışlara, Gazze'de devam eden soykırımın acısı, ölen çocukların soğuk çığlıkları ve dünyanın dört bir yanında açlıkla terbiye edilen yoksulların sessizliği karıştı.