ABD'de ara seçimler: Seçmenlerin kararı bu kez neden çok önemli?
ABD'de yarın Temsilciler Meclisi ve Kongre ara seçimleri yapılacak. Gazeteci - yazar Ergin Yıldızoğlu BBC Türkçe için kaleme aldığı yazısında, bu ara seçimlerin neden öncekilerden çok farklı olduğunu ve çıkacak sonuçların neden sadece ABD'de değil dünya çapında önemli sonuçlarının olacağını ele aldı.
Getty Images
ABD Başkanı Donald Trump'ın, Cumhuriyetçi adayların seçim kampanyalarında yaptığı konuşmalardan biri.
ABD'de yarın yapılacak Temsilciler Meclisi ve Kongre ara seçimlerine çok sertleşmiş bir siyasi-kültürel kutuplaşma ortamında gidiliyor.
Oy pusulalarının üzerinde Başkan Trump'ın adı yok ama bu seçimler adeta onun başkanlığı, iç ve dış politika pratikleri üzerine bir referandum özelliği taşıyor.
Bu ara seçimler ABD'yi o kadar kritik bir dönemece getirdi ki, eski başkan Obama'nın bile, eski başkanların siyasetten uzak durma geleneğini bir kenara bırakarak Trump'a karşı Demokrat Parti kampanyasını desteklemek için sahaya indiğini görüyoruz.
ABD'de her başkanlık döneminin ortasında, Temsilciler Meclisi'nin 435 üyesini, senatonun 100 üyesinden 35/39'unu yenileyen bir "ara seçim" yapılır.
Bu seçimler vatandaşlara, iki yıl önce seçtikleri başkanın ve partisinin performansını değerlendirme, hoşnut değillerse Mecliste veya Senato'da hatta ikisinde birden çoğunluğu muhalefet partisine oy vererek, başkanı dengeleme fırsatı yaratır.
Buna karşılık başkanın partisi eğer her iki mecliste çoğunluğa sahip ise, başkan parlamentodan istediği yasayı çıkartabilir.
Yüksek Hakimler Kurulu'nun başkanı da iktidar partisinden ise güçler ayrılığı, pratikte bir dahaki seçimlere kadar kağıt üstünde kalır.
Bu süre içinde teorik olarak başkan, sistemin doğasını etkileyebilecek radikal kararlar alabilir, hatta Anayasa'yı değiştirmeye kalkabilir.
ABD'de bugüne kadar, hem başkanlar, hem de Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti merkez sağ ve merkez sol çizgilerde kaldıkları için, her iki meclisin çoğunluğunun başkanın partisinin elinde olduğu dönemlerde bile rejim ve düzen açısından ciddi bir sorun çıkmadı.
Ancak, bu ara seçimlerde durum farklı.
Farklı sandık sonuçların siyasi etkileri ne olur?
Trump merkez sağın iyice sağında olan bir başkan.
Halen iki mecliste çoğunluğu elinde tutan Cumhuriyetçi Parti de gittikçe artan oranda merkez sağ çizgiden uzaklaşarak Trump'ın siyasi çizgisinin etkisi altına giriyor.
Demokrat Parti'de de, en son Hillary Clinton tarafından temsil edilen merkez solun temsilcilerinin partinin tabanının güvenini artık koruyamadıkları görülüyor. ABD'de siyasetin yelpazesinde merkez sağ ve merkez sol iyice zayıfladı, zayıflamaya hatta erimeye devam ediyor.
Eğer Demokrat Parti, bu ara seçimlerde Kongre ve Meclis'te çoğunluğu ele geçirebilirse Trump'ı azletme sürecini başlatabilecek.
Yalnızca Meclis'in çoğunluğunu ele geçirse bile Demokrat Parti, en azından Trump'ın seçim kampanyası ile Rusya arasındaki bağlara ilişkin soruşturmayı canlandırma, genişletme olanağı elde edecek.
Getty Images
Eski ABD Başkanı Barack Obama, Demokrat adaylara destek için "sahaya indi".
Eğer Cumhuriyetçiler Kongre ve Meclis'teki çoğunluklarını koruyabilirlerse, yalnızca Trump'ın başkanlığı güvence altına alınmış olamayacak.
Trump'ın çatışmacı, toplumu kutuplaştırıcı tarzının, aşırı sağ politik çizgisinin seçim kazandırdığı yönünde bir algı oluşacağından partinin sağa kayışı daha da hızlanacak.
ABD siyasi ikliminde, Trump'ın başkanlığıyla hızlanan kutuplaşma ve değişim eğilimi giderek daha da güçlenecek.
Bu nedenlerden, ABD dünyanın en zengin ekonomisine, en güçlü ordusuna, bilişim ve kültür endüstrisine sahip olduğundan yarınki seçimlerin sonuçları, yalnızca ABD halkının değil, tüm dünya halklarının da yaşamını, geleceğini etkileyebilecek.
Seçimlerden Cumhuriyetçi Parti zaferle çıkarsa, küreselleşmeye karşı milliyetçiliği ve "yerliciliği", hatta ırkçı politikaları savunan bir yönelimle, ABD'yi İklim Değişikliği Anlaşması, İran'la nükleer anlaşma, Rusya ile Orta Menzilli Nükleer Füzeler Anlaşması gibi tüm insanlık için yaşamsal öneme sahip anlaşmalardan çıkaran, Çin'i hedef alan ticaret savaşları başlatan, Avrupa Birliği'nde, milliyetçi ırkçı ve birlik karşıtı akımları desteleyen dış politikalar; içerde de ırkçı, LGBT düşmanı politikalar konsolide olacak.
Diğer bir deyişle, ABD'de siyasi, dengelerde sağa kayış hızlanır kutuplaşma derinleşirken, uluslararası alanda gezegenin ekolojik dengelerini tehdit eden, bir büyük savaş olasılığını da güçlendiren gelişmeler hızlanacak.
Seçimlerden Demokrat Parti zaferle çıkarsa, Cumhuriyetçi partiden senatör ve temsilciler, Trump politikalarının seçim kazandırmadığını düşünecekler.
Demokrat Parti de Trump'ı azletme, en azından etkisiz hale getirme yönünde önemli adımlar atma olanağı elde edecek.
Ancak ABD siyasi ikliminde derinleşmekte olan kutuplaşma eğilimini geri çevirmek kolay olmayacak.
Getty Images
Tennessee Eyaleti'ndeki Cumhuriyetçi Parti destekçileri
Seçimlerin yapıldığı 'zehirli iklim'
Gerçekten de ABD halkı bu ara seçimlere, demokrasinin geleceği, toplumsal istikrar açısından son derecede zehirli bir iklimde giriyor.
Bu iklimin oluşmasında üç kümedeki gelişmelerin rol oynadığı söylenebilir.
Birinci kümede, ekonomik krizin 2007-10 döneminde ABD'de gelir dağılımını daha da bozarak, toplumunun dokusunda yarattığı etkiler var.
İkinci kümede, ABD toplumunda belli bölgelerde ve toplumsal kesimlerde hiç etkisini kaybetmeyen ırkçı, dinci eğilimler var.
Üçüncü kümede de, uluslararası alanda ABD'nin kazanılamayan savaşlar, çözülemeyen sorunlar, yükselişi engellenemeyen güçler karşısında artık gerileyen bir imparatorluk konumuna geçmiş olmasının, "en özel ülke", "en güçlü ülke", "dünya lideri ülke" inancı ve bu inancı besleyen söylemler üzerinde yaptığı olumsuz etkiler var.
Bu üç kümedeki gelişmeler ABD halkında yönetici seçkinlerin toplumu yönetme becerisine, topluma sundukları liberal demokrasi, serbest piyasa, küreselleşme ve nihayet çok kültürlülük söylemlerine karşı önce bir güvensizliğe sonra güçlü bir tepkiye yol açtı.
İkinci kümede, köleciliği kaldıran iç savaştan bu yana, 1970'lerin sivil haklar, eşitlik mücadelelerinin kazanımlarına rağmen tamamen ortadan kalkmayan, "eski" - siyahların, kadınların, LGBT bireylerin, yabancıların toplumdaki yerinin belli olduğu- "güzel" günlere yönelik bir nostalji vardı.
Bu nostalji küreselleşmeye, uluslararası sorunları çözmek için sorumluluk almaya, bu çözümlere kaynak aktarmaya karşı milliyetçi, dayatmacı ve yerlici bir tepkiyle birleşerek Amerikan halkı arasında yaygınlaşmaya, ABD toplumunu siyasi ve kültürel olarak kutuplaşmaya başladı.
Donald Trump bu nostaljiden, küreselleşmeye ve yönetici seçkinlere yönelik tepkilerden, toplumdaki kutuplaşmadan beslenerek seçim kampanyasını tasarlamış, o kampanyayla seçimleri kazanarak başkan olmuştu.
Başkan olduğundan bu yana da, kendisini başkanlığa taşıyan eğilimleri güçlendirmek için elinden gelen yaptı.
Sonuç olarak, yarın yapılacak ara seçimlere gelindiğinde de ABD'de kutuplaşma had safhaya yükselmişti.
Bir tarafta, yabancılarla, solcularla, "ahlaksız politikacılarla", eşcinsel haklarıyla "kirletilmemiş eski günlerine" geri dönmek isteyen, beyaz üstünlüğüne inanan, ırkçı şoven milliyetçi, Evanjelik Hristiyan bir seçmen grubu (Trump'ın oy tabanı) var.
Cumhuriyetçi adayların kampanyalarından korkuları besleyen dil
Bu kesimde soğuk savaş bittiğinden bu yana duyulmayan, "sosyalist - komünist tehlike" söyleminin yaygınlaşmaya başladığı görülüyor.
Beyaz Saray'ın Ekonomik Danışmanlar Konseyi bile, "Sosyalizmin Fırsat Maliyeti" başlıklı, Financial Times'dan Martin Sanbu'nun sözleriyle "çok seviyesiz bir broşür" yayımlıyor.
Trump Demokrat Parti'yi sosyalist, piyasa düşmanı olmakla suçlayabiliyor.
Karşısında da toplumun geri kalanı gittikçe daha fazla korkmaya başlıyor.
The New York Times, The Atlantic Monthly gibi liberal eğilimli, "ana akım" medyada "faşizm" sözcüğüne bugüne kadar görülmemiş bir sıklıkta rastlanıyor.
Tüm bunlar olurken, ABD ekonomisi iddiaya, göre "Trump" etkisiyle bir toparlanma yaşıyor.
Getty ImagesIndiana Eyaleti'ndeki Cumhuriyetçi Parti destekçileri
Ancak ilginçtir, New York Times'ın dikkat çektiği gibi ne Trump ne de Cumhuriyetçi parti adayları seçim kampanyalarında "ekonomik başarılarını" öne çıkarmaya, "iyi haberler" üzerinde durmaya çalışıyor.
Aksine hem Trump hem de Cumhuriyetçi partinin adayları negatif, kötü haberler üzerinde duruyorlar. Tehlikeleri, kaybedilmesi olası ayrıcalıkları vurgulayarak, taraftarlarında, varoluşsal korkuları, karşı tarafa yönelik nefreti besleyen bir dil kullanıyorlar.
"Irkçı, yabancı düşmanı" olarak görülen dil, rakiplerine yönelik şiddeti onaylıyor; ana akım medyanın eleştirel yaklaşımını, Nazi Almanya'sının Lügenpress (yalancı basın) kavramını anımsatan biçimde "sahte haber medyası" olarak tanımlıyor.
Trump Latin Amerika'dan ABD'ye doğru ilerleyen, "içinde Ortadoğulu 'teröristleri' barındırdığı" iddia edilen, hatta "globalistler (Yahudiler) tarafından finanse edildiği" öne sürülen bir sığınmacılar konvoyundan giderek artan bir sıklıkta söz ederken, hiç çekinmeden yalan söylüyor.
ABD'ye doğru gelmekte olan bu sığınmacılar konvoyunu, "işgalciler" olarak tanımlıyor, Meksika sınırına "gerektiğinde vur emriyle 15,000 asker" göndermekten, toplama kampları, çadır kentler kurmaktan, doğumla elde edilen vatandaşlık hakkını kaldırmaktan söz ediyor.
Böylece Trump hem orduyu seçim kampanyasına dahil ediyor hem de başkanlık kararnameleriyle anayasa değişikliği olasılığını gündeme getiriyor.
Siyasi yelpazenin aşırı uçları silahlanıyor mu?
Seçimler yaklaşırken, "siyahlar bana oy vermeyecek kadar aptaldır", "bir siyah liderin yönettiği ama bok çukuru olmayan bir ülke gösterin" gibi ifadeleri kolaylıkla sarf edebilen Trump'ın ırkçı olarak yorumlanan söylemlerinin dozu da yükselmeye, toplumdaki kutuplaşma eğilimini daha da güçlendirmeye çalıştığı görülüyor.
Bu kutuplaşma eğilimi, ABD tarihinde çok uzun zamandır görülmeyen zehirli sonuçlar üretmeye başladı.
Ağustos ayında neo-nazi, beyaz üstünlüğü görüşleriyle bilinen bir genç, Virginia'nın Charlotteesville kasabasında barışçı bir gösterinin içine arabasıyla dalıp bir kişiyi öldürmüş, birçok kişiyi de yaralamıştı.
O zaman Trump'ın, saldırıyla ilgili beyaz üstünlüğünü savunan grubu suçlamaktan kaçınan, "her iki tarafta da iyi insanlar var" sözleri büyük tepki çekmişti.
Sonra, Trump'ın Yüksek Hakimler Kurulu'na başkan olarak önerdiği Brett Kavanaugh'un adaylığı, hakkındaki, kadınlara yönelik bir taciz olayı iddiasına, Kongre komisyonunda ifade verirken aşırı partizan ve saldırgan bir dil kullanmış olmasına karşın onaylandı.
Geçtiğimiz haftalarda, beyaz üstünlüğünü savunan ırkçı militanlar şiddet eylemlerine başladılar.
Demokrat Partinin liderlerine, Yahudi işadamı ve George Soros'a postayla bombalı paketler gönderildi.
Bir sinagoga yapılan silahlı saldırıda 11 Musevi öldü, 20'den fazlası yaralandı.
Siyahların gittiği bir kiliseye saldırmaya kalkan bir adam içeri giremeyince sokaktaki iki siyahı öldürdü.
Washington Post'ta geçtiğimiz günlerde bir haber, Oregon ve New York'taki sağ sol çatışmalarına göndermeyle "kıyıdan kıyıya şiddet" başlığını taşıyordu.
New York'ta Manhattan'ın ortasında, kendilerine Proud Boys diyen beyaz üstünlüğünü savunucusu faşist bir grubun üyeleriyle, Antifa (Antifaşist) grubu yandaşları arasında bir meydan kavgası patlak vermiş. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı, Proud Boys grubunun üyelerini, muşta, bıçak, cop kullandığı kavgayı polis çok zor kontrol altına alabilmiş.
Getty Images
Seçim kampanyaları döneminde Trump karşıtı gösteriler de düzenlendi.
Yine geçen günlerde Daily Beast'de yayımlanan bir araştırma, terörizmle mücadele etmekle görevli Ulusal Güvenlik Örgütü'nün (Homeland Security) yıllardır "beyaz üstünlüğünü" savunan gruplardan kaynaklanan "terör" riskini görmezden geldiğini aktarıyordu.
Aynı dönemde yayımlanan çok daha ayrıntılı bir The New York Times araştırması bu gözlemi destekliyordu.
Araştırma "yıllarca görmezden geldiler, şimdi nasıl durduracaklarını bilemiyorlar. Yıllardır gösterilen bilinçli ihmal altında bu hareketler büyüdü ve metastaz yaptı" diyordu.
New York Times'taki bir başka araştırma da, aşırı sağ gruplardaki belirgin silahlanmaya ve artan şiddet eylemlerine karşılık, kimi antifaşist, sosyalist grupların da silahlanmaya, silah talim dernekleri kurmaya başladığını aktarıyor.
Bu gelişmeler, ABD'de, siyasi yelpazenin aşırı uçlarının silahlanmaya başladığı, tehlikeli bir kutuplaşmanın derinleşmekte olduğunu düşündürüyor.
Faşizm kelimesinin kullanım sıklığı
The Atlantic'teki bir yazarın araştırmasına bakılırsa Trump'ın ırkçı söylemi, yerlici söylemlerle kutuplaşmayı kışkırtma taktiği, salt bu seçimlerin kampanyasıyla sınırlı değil.
Yazara göre "Trump'ın seçim kampanyasını belirleyen kadronun seçimlerin çok ötesinde, uzun erimli bir planı olduğu anlaşılıyor."
Bu durumda da, faşizm sözünü aşırı buldukları için düne kadar ağzına almakta isteksiz davranan liberal demokrat çevreler, ilk kez bu sıklıkta "Trump ve faşizm" sözcüklerini birlikte kullanıyorlar.
Yarın yapılacak ABD ara seçimlerinde seçmen oyunu atarken, yalnızca kendi yaşamlarının, hak ve özgürlüklerinin geleceğini değil, dünya barışının, hatta ekolojik dengelerinin geleceğini etkileyecek çok önemli, tehlikeli olasılıkları içeren bir sonucu belirlemek için karar veriyor olacak.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza