AKGÜN AKOVA'DAN YOLLARDA UÇAN ŞİİRLER...

Akgün Akova, zekâ ve ironiyi birleştiren daha ilk şiirleriyle yaygın bir üne ermişti. Sunay Akın'la birlikte ortalığı kırıp geçiren bir ikili olmuşlardı. Bu ilgi belki şiirden çok şiirlerini sunuş biçimine, şiire kattıkları hikâyeler, şakalarla ilgiliydi ama sonuçta coşuyordu insanlar. Akova, yıllar sonra yayımlanan yeni şiir kitabıyla okurların yeniden karşısında.

Yayınlanma: 26.07.2019 - 11:28
Abone Ol google-news

TURGAY FİŞEKÇİ

. Şiir dünyasına girdiğin ilk günleri hatırlıyorum. Bugünden geriye bakınca o günleri nasıl anıyorsun?

- Sunay’la benim ilk kitaplarımızı yayımlamamız 90’lı yılların başına denk düşüyor. Birlikte üniversitelerde, kitap fuarlarında, derneklerde, liselerde, radyolarda ve daha nice yerde yüzlerce söyleşi yaptık. Bazıları dört beş saate uzayan bu söyleşilerde, okuduğumuz dizeler dışında sanat tarihinin binbir rengi, mizah dolu takılmalar, ironik didişmeler, biyografik esintiler ve bilim tarihinden sayfalar da uçuşuyordu. Hesapsız kitapsız, doğaçlama söyleşilerdi. Bu yüzden de ilk yıllarda izleyiciler bizim ne olduğumuza karar vermekte güçlük çektiler! Şair miyiz, Karagözle Hacivat mıyız bilemediler! Aslında onları heyecanlandıran bizde gördükleri sonsuz merak duygusuydu. 2000’li yılların başında söyleşilerimiz giderek azaldı, ben elimde fotoğraf makinesiyle Anadolu’yu köy köy dolaşmaya başladım, sonra dünyanın dört bir yanına gittim. Sunay sahne gösterilerine ve televizyon programlarına ağırlık verdi. Onun ütopyası İstanbul’du. İstanbul Oyuncak Müzesi bu ütopyanın bir parçası olarak doğdu. Yalnızca bu müze bile Sunay’ın bir heykelini İstanbul’a dikmemize yeter!

- Sonra düzyazılar geldi ama kendi kendine değil de sanki savaş içindeki Saraybosna'yı görmen seni düzyazıya yönlendirdi. Çok etkileyici kitabınYıkık Bir Çocuk Bahçesi Gibiydi Yüzü'nün, neredeyse yarısını oluşturan "Saraybosna Kırmızısı" bu savaş üzerine yazılmış çok etkileyici bir metin. Okurlardan da çok ilgi gördü. Sen nasıl açıklıyorsun yazarlığında şiir düzyazı ilişkisini?

- İlk denemelerim Milliyet Sanat dergisinde yayınlandı. Bu yazılara kapı açan Zeynep Oral’a buradan bir kez daha selam olsun. 1996 yılında PEN Yazarlar Derneği üyesi olarak savaşın hemen ardından Saraybosna’ya gidişim ve oradaki büyük acıya tanık oluşum sözcüklerimi yara bere içinde bıraktı. “Yıkık Bir Çocuk Bahçesi Gibiydi Yüzü” de işte o yaralardan doğdu.

 SEVDİĞİM KADIN ADLARI GİBİ

 - Sevdiğim Kadın Adları Gibikitabından sonra 2000'lerin başında başka bir dünyaya geçtin sanki. Seni artık şiir etkinliklerinde değil de, elinde fotoğraf makinen, dünyanın uzak köşelerine yaptığın yolculuklar, buralardan taşıdığın tanıklıklarla izlemeye başladık. Edebiyat dergilerinden çok gezi dergilerinde yayımlandı yazdıkların ve fotoğrafların. Böyle bir değişikliğe neden gerek gördün?

- Ustalardan okuduğum Anadolu’yu kendi gözlerimle görme isteğiyle yollara düştüm. Amacım, doğduğum toprakların binlerce yıldan beri tanık olduğu öyküleri aramak, onların köklerine yaklaşmaktı. Bu öyküler, yalnızca insanların değil, ağaçların, kayaların, Selçuklu taç kapılarını yapan ustaların, yanardağların, yanık türkülerin, halı motiflerinin, keçi yollarının, alıp başını giden nehirlerin, ormanların öyküleri de olmalıydı. Bu duyguyla gerçekle söylencelerin birbirine karıştığı yerlerde dolaştım. Van’da buzun dişlerinin arasından geçip tarih öncesinde yağmışa benzeyen karın altında kalmış Urartu aslanlarının ayak izlerini aradım. Uçurumların kıyısında boşluğun dilini anlamaya çalıştım. Hoşap Kalesi’nde bir yatağanla bir hançerin konuşmasına kulak kesildim. Seyitgazi’de, ışığın Friglerden kalma Yazılıkaya’yı gün doğumunda nasıl kucakladığına tanık oldum. .. Melih Cevdet Anday’ın çağrıştırdığı gibi, yolda kendime de rastladım. Her yeni yol beni, yalnızca doğayla ve insanlarla değil, kendimle de yüz yüze getirdi. Tüm bu yolculuklarda yanımda ustalarımın kitapları da vardı. Yaşar Kemal’in, Onat Kutlar’ın, Halikarnas Balıkçısı’nın, Sabahattin Eyuboğlu’nun ve nicelerinin… “Sevdiğim Kadın Adları Gibi” de yollarda doğdu ve şairliğimi sınama şansı verdi bana.

Sonrasında dünyanın en ünlü gitar konçertosunu besteleyen Joaquin Rodrigo’nun kızını görmek için Madrid’e, Eduardo Galeano’nun karısı Helena’yı görmek için Montevideo’ya, Gabriel Garcia Marquez’in “Aşk ve Öbür Cinler” kitabının başında, içinden 22 metre 11 santimlik bakır saçlı bir kızın ölüsünün çıktığı kriptoyu görmek için Cartagena’ya, 3 Haziran’lardan birinde Nâzım’ın mezarı başında konuşmak için Moskova’ya, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’i yazdığı evin merdivenlerinde yürümek için St.Petersburg’a, bir çılgın mimarın Oslo yakınlarında yaptığı, aslında Leonardo Da Vinci’nin İstanbul’a yapmak istediği köprüyü görmek için Norveç’e gittim... Elbette elimde kitaplar, aklımda dizelerle…

TÜRKAN SAYLAN İÇİN ŞİİR

- Yirmi yıla yakın zamandır kitapların yayımlanmıyordu. Bir anlamda unutturdun kendini. Son bir yıldır Karakarga Yayınlarında eski kitaplarının yeni basımları yapılıyor. Edebiyat dergilerinde şiirlerin yeniden yayımlanıyor.Sevdiğim Kadın Adları Gibidizisinde yeni yazdığın "Türkân"ı, büyük insan Türkân Saylan, okumuş olsa gurur duyardı. Harika bir şiir. Şiire ve edebiyata dönüşün nasıl oldu?

- Evet yaklaşık on beş yıl eski kitaplarımın baskısına izin vermedim. Unutulmanın keyfini çıkarıyordum ki, geçtiğimiz yıl Karakarga Yayınları’nın da başındaki eski arkadaşım M. Kutlukhan Perker ile yeniden karşılaşmam her şeyi değiştirdi. Üstelik bir de yeni kitap yazmak zorunda kaldım! “İçimden Geçen Yolda”yı… Bu kitapta Anadolu’da başlayan bir yazı dünyanın başka bir yerinde bitiyor, örneğin Karadeniz kıyılarında başlayan bir yazının sonunda kendinizi Kanada’da bir heykelin önünde buluyorsunuz. Ya da tam tersi… "Türkan" şiirim için öyle şeyler söyledin ki, onurlandırdın beni. Türkan Saylan’a yapılan haksızlıklar ve ölümünün bende bıraktığı etki yıllarca silinmedi ve beni “Türkan” şiirine götürdü. Şiir aydınlara bir güzelleme.

- Şu günlerde yeni şiirlerinden oluşan Yüzünden Yollar Çıkardım yayımlandı. Yeni dönem şiirlerinde güncel olaylardan, hayattan beslenen, buna karşın lirik bir söyleyişe yaslandığın görülüyor. Sen ilk şiirlerinden bugüne şiirindeki değişimleri nasıl açıklıyorsun?

Yüzünden Yollar Çıkardım, yollarda uçan şiirlerin kitabı. İçindeki birkaç şiirden söz edecek olursam, “Sonsuza Kadar Delice” merak duygusu üzerine yazıldı. “Samanyolu ve Kibir” ışık kirliliği yüzünden Samanyolu’nu göremeyecekler için... “İyi Geceler Filomena”yı ise Henrik Nordbrandt okuyunca vurulduğum “Yakarı” adlı şiirinin bir ikizi olsun diye yazdım. “Mariacka Sokağı” esinini Polonya’nın Gdansk kentindeki bir sokaktan aldı. “Çöpe Atma Durağı” aşk şiirleri yazacak bir bilgisayar programı çalışmalarıyla başlıyor. Bir şiirde Freud kapı dışarı ediliyor, bir başkasında düşler insin diye havaalanı yapılıyor. Hatta biri de sevgilisine benzersiz bir günaydın demenin yollarını arayan bir âşığın şiiri… Dünden bugüne şiirimdeki değişime gelince, eskiden şiirimin avucumun içinde olduğunu hissederdim ama artık şiirim uçtu gidiyor ve ben peşinden yetişmeye çalışıyorum.

- Son sorum, son kitabından: "Mexico City'de kedi bıyığına yazılmış öykü kitapları satan bir kitapçı var" mı?

- Dilerim vardır ve yoksa bile dilerim altlarında öpüştükleri sokak lambalarına sevgililerin adlarını verirler.

Yüzünden Yollar Çıkardım / Akgün Akova / Karakarga Yay. / 104 s. / 2019.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler