Altın Palmiye ‘seçilmiş’ aileye gitti
Cannes Uluslararası Film Festivali’nde, 71’inci kez ödüller sahiplerini buldu.
Bildik Japon refah toplumunun çok uzağında yaşayan insanları şefkatle anlatan ve dayanışmayla oluşturdukları alternatif aileyi yücelten Japon üstad Hirokazu Koreeda’nın “Shoplifters” adlı filmi, bu yıl Cannes’da Altın Palmiye’yi kazandı. Anne ve babaları tarafından terk edilmiş çocukların hal ve ahvalini, kimsesizliklerine rağmen sağa sola duygu sömürüsü yapmadan her daim bir şekilde ayakta kalmayı becermelerini incelikli bir anlatımla yansıtan Kore- eda, kan bağını değil seçilmiş ailenin erdemlerini gören ve bunu da doğru notalara basarak yaptığı filmiyle, belli ki politik açmazlar ve aşırı duygusallıklar arasında kalan jürinin seçimi olmuş. Sahnede genç sinemacılara güvendiğini ve filmlerin dünyadaki savaş yerine barışa katkıda bulunmasını dileyen Cannes’ın gediklisi 55 yaşındaki yönetmenle ödül töreninden günler önce söyleşi yaptığımızda incelikli yaklaşımı mütevazı bir edayla, “Kadınlarla dolu bir çevrede, şefkatle ve sevgiyle büyüdüm, bu şefkati geri ödemek için yapıyorum filmlerimi” demişti. Shohei Imamura’nın 1997’de “The Eel” ile kazandırdığı Altın Palmiye’den 21 yıl sonra Japon sineması bir kez daha büyük ödülü kazanmış oldu.
Ceylan’a ödül çıkmadı
Altın Palmiyeli Nuri Bilge Ceylan’ın önceki gün yapılan gösterimi sonrası eleştirmenlerden büyük övgü alan filmi “Ahlat Ağacı”na ise bu kez ödül çıkmadı. Güney Koreli yönetmen Lee Chang-Dong’un “Burning” ve usta Çinli sinemacı Zang-ke’nin kırık bir aşk hikâyesiyle paralel ilerleyen Çin’in devasa değişimini anlattığı “Ash is Purest White” gibi ödül şansı yüksek görülen diğer filmler de geceden eli boş ayrıldı. İkincilik ödülü olan Grand Prix’yi ise “BlacKkKlansman” filmiyle Amerikalı Spike Lee kazandı. “Bana dünyanın nasıl bir şey olduğunu soranlara Peter Weir filminin adını veriyorum yani “The Year of Living Dangerously”yı hatırlatıyorum, daha ne söyleyeyim” diyen Lee, ödülünü Brooklyn halkı için aldığını söyledi. Başkanlığı Oscar’lı kadın oyuncu Cate Blanchett’in yaptığı ana jüri Cannes tarihinde bir ilki gerçekleştirdi belli ki Altın Palmiye’yi veremediği 88 yaşındaki Fransız efsane sinemacı Jean Luc-Godard’a ‘Özel Ödül’ verdi. Yıllardır Cannes’a gelmeyen ve bu yıl basın toplantısında ‘facetime yaparak’ gazetecilerle buluşan Godard, “Le livre d’Image” filmiyle büyük ödül için yarışıyordu.
‘Hâlâ aramızdalar’
Bu yıl “Me too” hareketine ve kadın dayanışmasına sahne olan festivalin kapanış gecesinde sahne alan Asia Argento en iyi kadın oyuncu ödülünü açıklamak için sahneye gelmişti ama öncesinde “21 yaşında burada Harvey Weinstein tarafından tecavüze uğradım. Şimdi bir dayanışma başladı ama hala ortalık temizlenmedi. Hatta şu an aranızdalar. Kim olduğunuzu biliyoruz, siz de kim olduğunuzu biliyorsunuz ve artık size tahammül edilmeyecek” sözleriyle daha önce de basına açıkladığı gerçekleri şık Altın Palmiye sahnesinde tekrarlandı, kısa şaşkınlığın ardından alkışlarla karşılandı.
‘Polonya’ya iyi haber’
En iyi yönetmen ödülü ise Soğuk Savaş dönemlerinde yaşanan imkânsız bir aşkı anlatan “Cold War/Zimna Wojna” filmiyle Pawel Pawlikowski aldı. “Bu günlerde memlekette iyi haberler yok, bu ödül Polonya’ya iyi haber oldu” diyen yönetmen tüm ekibine de teşekkür etti. Üçüncülük anlamına gelen Jüri Büyük Ödülü’nü ise Lübnanlı Nadine Labaki’nin Beyrut’un kenar mahallelerinde yaşanan yoksulluğu abartıya kaçmaktan çekinmeden anlattığı “Capharnaum” kazandı. Öncesinde Ekümenik Jüri ödülünü de kazanan filmin yönetmeni Labaki, sahneye çıkardığı çocuk oyuncunun filmde kardeşini oynayan kız çocuğunun hâlâ sokaklarda yaşam savaşı verdiğini söyledi ve sinemanın belki de değişime bir katkıda bulunabileceğini söyledi. Senaryo ödülü ise iki film arasında paylaştırıldı, “Lazzaro Felice” ile İtalyan sinemacı Alice Rohrwacher ve “Three Faces” filmiyle Cafer Panahi ve Nader Saeivar kazandı. Panahi’nin kızı olan Saeivar, yasaklı olduğu için gelemediği babasının festivale ve jüriye teşekkürlerini iletti. Öncesinde ödül törenini açan Blanchett da zaten bu yıl filmlerine rağmen hükümetleri tarafından seyahat yasağı getirilen Panahi ve Rus sinemacı Kirill Serebnikov’u hatırlatmıştı. Belçikalı genç sinemacı Lucas’ın cinsiyet değişimi aşamasındaki bir gencin yaşadığı açmazları incelikli bir sinema diliyle anlattığı “Girl”, ilk filmlere verilen Altın Kamera ödülünü aldı. Başkanlığını Fransız Michel Ciment’in yapıtğı ve aralarında Pamea Bienzobas ve Rita DeSanto’nun da yer aldığı Film Eleştirmenleri Jürisi en iyi film ödülünü Güney Koreli yönetmen Lee Chang- Dong’un “Burning” adlı filmine verildi. Gösteriminden itibaren eleştirmenlerin büyük beğenisini kazanan film, ünlü Japon yazar Murakami’nin kısa bir öyküsünden uyarlanmış.
EN İYİ OYUNCULAR :YESİYA MOVA VE FONTE “Ayta” filmiyle beklenildiği üzere Moskova’da hayatta kalmaya çalışan yoksul ve çocuklu bir Kırgız kadını canlandırdığı rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Samal Yeslyamova “Hayatımın olayı, çok teşekkürler” sözleriyle ödülünü aldı. En iyi erkek oyuncu ödülü ise sürpriz olmadı ve İtalyan yönetmen Matteo Garrone’nin “Dogman” filminde sakin huylu görünen köpek kuaförünü canlandıran Marcello Fonte’nin oldu. |
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza