Azra Erhat'la insan sevgisi büyürken

Çağdaş düşünce hayatımızda Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Halikarnas Balıkçısı gibi yazarların oluşturduğu Anadolu hümanizmi düşüncesinin önde gelenlerinden Azra Erhat’ın yetişme yıllarını anlattığı kitabı, ülkesi ve insanlık üstüne düşünen her yaşta okur için bulunmaz değerde.

Azra Erhat'la insan sevgisi büyürken
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 02.05.2020 - 12:01

Çağdaş düşünce hayatımızda Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Halikarnas Balıkçısı gibi yazarların oluşturduğu Anadolu hümanizmi düşüncesinin önde gelenlerinden Azra Erhat’ın yetişme yıllarını anlattığı kitabı, ülkesi ve insanlık üstüne düşünen her yaşta okur için bulunmaz değerde.

Azra Erhat günümüz yazarlarının çoğu gibi kendini seven, önemseyen insanlardan değil. Yazı ve düşünce hayatını hep başkalarına, tutkuyla bağlı olduğu ülkesi ve insanlarının daha mutlu, özgür yaşamaları ülküsüne adamış bir aydın. Anılarını yazmak, kendini önemsemenin bir yansıması, gereksiz bir uğraş olarak görünmüş o kuşaklarda.

Ancak 12 Mart 1971 Askeri darbesi sonrası aklın alamayacağı bir biçimde gizli komünist partisine üye olmak suçlamasıyla Maltepe Askeri Cezaevi’ne atılınca, yeğeni Gülleylâ’ya başından geçenleri anlatabilmek için sarılmış kaleme. Dört ay sonunda serbest bırakılmasıyla anı yazarlığı yarıda kalmış olsa da eldeki kitap Azra Erhat’ın doğup büyüdüğü koşulları, öğrenim yıllarını, kişiliğinin nasıl oluştuğunu ve üniversitedeki çevirmenlik günlerini anlatmasıyla eksiksiz bir bütün.

BENZERSİZ EĞİTİM YILLARI

Doğuştan şanslı çocuklardan Azra Erhat. Şişli’de varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğuyor. Dadılar, kâhya kadınlar arasında, özel öğretmenlerle yetişiyor. 1910’ların ve 1920’lerin İstanbul’unda evlerinde Türkçe, Fransızca ve Rumca konuşuluyor. Tütün eksperliği yapan babası Fadıl Beyin işi gereği aile 1922’de İzmir’e, 1924’te Viyana’ya, 1927’de Brüksel’e taşınır. 1932’de babasının ölümüyle ailesi İstanbul’a dönse de sınıf arkadaşlarının evlerinde konuk olarak liseyi bitirir.

Viyana’da Almanca öğrenimle başladığı ilkokulu Brüksel’de tamamlar. Burada gördüğü lise eğitimi çok kapsamlıdır. Fransızca’nın yanında Latince, Eski Yunanca ve Flemenkçe de öğrenmiştir. Bir tapınak olarak gördüğü okulunda iyi düşünme, iyi konuşma ve yazmayı öğrenmiştir.

1934’te yurda döndüğünde yeni açılan İstanbul Ünivesitesi’nin Edebiyat Fakültesine kayıt yaptırmaya gittiğinde ilk tanıştığı kişi Orhan Veli olur. Roman Filolojisi bölümüne yazılır. Bölüm başkanı Hitler faşizminden kaçarak Türkiye’ye gelmiş dünyaca tanınan bilim adamı Leo Spitzer’dir. Hayatı boyunca birlikte çalışacakları Sabahattin Eyuboğlu da onun asistanı. İki yılın sonunda Spitzer, Amerika’ya gitmeye karar verince Azra’yı Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki meslektaşı Georg Rohde’ye emanet eder. Ankara’da hem öğrenci hem de hocasının çevirmenliğini yaparak hayatını kazanır. Atatürk’ün hayatta olduğu dönemin Ankara’sının geliştirici, güzelleştirici etkisini yaşar.

SEVGİDİR HER İŞİN BAŞI

Sonunda nedir öğrendiği: “İyi düşünme, iyi konuşma ve yazma, insana bundan daha yakışır bir amaç olamazdı” (s.109).

“Sevginin başka alanlara da dökülebileceğini, hangi alanda olursa olsun her işin sevgiye bağlı olduğunu, başarıya ancak bu yoldan ulaşıldığını” (s. 84) öğrenir.

Başka?

“Mutluluğunu insan kendi yapar. Asıl mutluluk da başkalarını mutlu etmektir. Ona çalıştın, hele başardın mı, senden güçlü, senden mutlu insan yoktur.” (s. 116).

30’lu ve 40’lı yıllarda tanıştığı öteki kültür insanları da Azra Erhat’tan farklı değillerdir. Yeni bir ulusun, yeni bir kültürün oluşma sürecidir yaşadıkları. Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Halikarnas Balıkçısı, Abidin Dino en yakın dostları ve çalışma arkadaşları olur. Aydınlar kendisi için değil, halkı için “imece” yöntemiyle çalışır. Üniversiteler, Milli Eğitim Bakanlığı bütün bu çalışmalara kol kanat gerer. Hasan Âli Yücel’in bakanlığı bütün aydınları coşturan bir etkendir.

Bu dönemde Azra Erhat’ın unutamadığı bir gün de 20 Eylül 1937 günü toplanan İkinci Türk Tarih Kongresi’nde Atatürk’ü görmesi. Sonraki “ömrünün ereğidir” artık, “Atatürk Türkiye’sini tarihin en eski çağlarından bugüne dek kültür açısından incelemek.” (s. 165).

“Türk dili yoktu, daha doğrusu Türk dili vardı ama İstanbul Osmanlıcası onu yadsımış, unutulması için elden geleni yapmış, görülmez bir köşeye batmıştı canım Yunus’umuzun dilini, canım Anadolu Türkçesini.”

“Bunu Atatürk anlamış ve bunca yüzyıl gözden ırak tutulan gerçek Türkçe’yi ön plana almak, bir de yüzyıllarca uygarlık ve kültür gelişiminden uzak kaldığımız için sözlüğümüze girmemiş sözcükleri öztürkçe köklerden türetmek, yeni yeni kökenler bulup çıkarmak gerekiyordu. İşte Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu’nu ve Türk Dil Kurumu’nu kurmaktan amacı.” (s. 169).

NEDEN TUTUKLANDILAR?

Baskı düzenlerinin belki de en temel özelliği “akıldışı” olmalarıdır. 12 Mart 1971 düzeni de böyle bir akıldışılık dönemidir. Yurtsever gençlerin kıstırıldıkları yerde öldürüldükleri, yakalananların darağaçlarına çekildikleri, kitabın en büyük suç sayıldığı, korkudan insanların evlerindeki kitapları yaktıkları ya da Boğaz’ın sularına attıkları bir dönem…

Aralarındaki telefon konuşmalarından gizli örgüt olduklarına hükmedilerek ülkenin gelmiş geçmiş en büyük aydınlarından Sabahattin Eyuboğlu, eşi Magdi Rufer, Yaşar Kemal’in eşi Tilda Kemal, Vedat Günyol ve Azra Erhat bir gece yarısı evleri basılıp gözaltına alınır ve Maltepe Askeri Cezaevine atılırlar.

Bütün yaşamlarını klasik kültürün başyapıtlarını Türkçeye kazandırmaya, Anadolu uygarlığının iki bin yılı aşkın geçmişini günümüz toplumuyla buluşturmaya adamış bu insanların başına gelenler hangi akılla açıklanabilir.

Bu dönemin belki de tek yararı Azra Erhat’ın En Hakiki Mürşit’i yazıp sonraki kuşaklara armağan etmiş olmasıdır.

Bu kuşağın kültürümüze büyük katkısı, insanlık kültürünün bütün geçmişiyle toplumuzu tanıştırması, buluşturması oldu.

1930’lardan 1980’lere kadar ülkemiz kendince bir kültür rönesansı yaşayabildiyse, bu aydınlanma çağı bu kuşakların emekleriyle gerçekleşti.

Bugünün okurlarına düşen, güncel oyalanmalardan kendini kurtarıp kültürümüzün temel değerlerine, metinlerine yönelmektir.

Bilirsiniz, “bir müthiş bahtiyarlık, / anlamak gideni ve gelmekte olanı”.

YAYINEVİNE BİR KUTLAMA

213 sayfalık kitapta tek bir yazım hatasına rastlamadım. Bu nedenle kitabın editörü Pınar Güven ve düzeltmeni Mustafa Çolak’ı özenli çalışmaları için kutlarım. Kitaba eklenen Dizin de yapıtı zenginleştirmiş.

En Hakiki Mürşit - Gülleylâ’ya Anılar / Azra Erhat / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 213 s. / Ocak 2020.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon