'Bakış-Portre Fotoğrafının Değişen Yüzü'
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi'nin yeni sergisinde 54 fotoğrafçı yer alıyor.
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nde 3 Ekim 2012- 20 Ocak 2013 tarihleri arasında yer alacak Bakış - Portre Fotoğrafının Değişen Yüzü başlıklı sergi, Bank of America koleksiyonundan seçilen 54 fotoğrafçının 72 yapıtı aracılığıyla portre fotoğrafının 160 yıllık geçmişine ışık tutuyor.
Fotoğraf tarihinin mihenk taşı niteliğindeki sanatçıları bir araya getiren bu sergide, teknik, içerik ve estetik olarak fotoğrafçılığın ve portrenin gelişimi ve dönüşümü aktarılıyor. Sergi, portre fotoğrafının ilk örneklerinden bugüne uzanan süreçte toplumsal gelişmeler, düşünce yapıları ve sanatsal eğilimlerin fotoğraf tarihindeki izini sürüyor. Stüdyo fotoğraflarının ilk örnekleri, tarihin ilk savaş fotoğrafları, fotomuhabirliğin ve belgesel fotoğrafçılığın öncüleri ve bugünün öne çıkan çağdaş sanatçıları bu sergide buluşuyor.
Küratörlüğünü Sena Çakırkaya’nın üstlendiği sergi, yalnızca portre türünün değil, fotoğrafın ortaya çıkışından günümüze toplumsal ve sanatsal dönüşümün izini sürüyor. Sergide yer alan sanatçılar: Dieter Appelt, Shelby Lee Adams, Henry Clay Anderson, Diane Arbus, Richard Avedon, Tina Barney, Erwin Blumenfeld, Mathew B. Brady, George Brassaï, Manuel Alvarez Bravo, Harry Callahan, Julia Margaret Cameron, Chan Chao, Rineke Dijkstra, Andre Adolphe Eugene Disderi, Mike Disfarmer, Walker Evans, Roger Fenton, Gerrit Petrus Fieret, Robert Frank, Lee Friedlander, Alexander Gardner, Ben Gest, Emmet Gowin, Philippe Halsman, David Octavius ve Robert Adamson Hill, Lewis Wickes Hine, David Hockney, Peter Hujar, Yousuf Karsh, William Klein, Gertrude Käsebier, Nikki S. Lee, Hellen Van Meene, Lisette Model, Zwelethu Mthethwa, Nicholas Nixon, Arno Nollen, Bill Owens, Man Ray, James Ross & John Thomson, August Sander, Gary Schneider, Fazal Sheikh, Malick Sidibé, Aaron Siskind, W. Eugene Smith, Albert S. Southworth & Josiah Johnson Hawes, Edward Steichen, Paul Strand, Thomas Struth, Roman Vishniac, Weegee (Arthur H. Fellig), Carrie Mae Weems.
Bu sergi, Bank of America Merrill Lynch’in koleksiyonunda bulunan sanat yapıtlarını ödünç vermesini sağlayan Art in our Communities™ programından yararlanarak gerçekleştiriliyor. Bu özgün girişim, dünyadaki müzelerin ve kar amacı gütmeyen galerilerin, hazır veya kendi ürettikleri sergiler için bedelsiz olarak yapıt ödünç almasına olanak veriyor. 2008 yılı sonundan bugüne dek bu programla, dünyanın çeşitli yerlerindeki müzelere 50’den fazla sergi ödünç verildi.
Bakış - Portre Fotoğrafının Değişen Yüzü sergisinin basın toplantısına İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu, Bank of America Merrill Lynch Hazine Satış Bölümü’nde Müdür Ebru Draman ve sergi küratörü Sena Çakırkaya katıldı.
İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu, İstanbul Modern’in kuruluşundan bu yana uluslararası müzeler, sanat kuruluşları ve koleksiyonlarla işbirliği yaparak ortak sergiler düzenlediğine, farklı koleksiyonlara yer verdiğine değindi: “İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, fotoğrafın Türkiye ve dünyadaki gelişmelerinden örnekler sunarak, uluslararası sanat akımlarının fotoğraftaki yansımalarını, fotoğrafın önde gelen modern ve çağdaş sanatçıların yapıtlarını izleyiciyle buluşturuyor. Türkiye’nin sayılı arşivlerinden birine sahip olan fotoğraf bölümümüz, farklı dönem ve yaklaşımları içeren koleksiyonuna sürekli yeni çalışmalar katıyor. Aynı zamanda yurt dışında ülkemizde fotoğraf alanındaki yaratıcılığı ortaya çıkaran, hem koleksiyonumuzdan hem de yenilikçi ve çeşitli bakış açılarını sunan sergiler düzenliyoruz. Bugün, Bakış sergisiyle Bank of America Merrill Lynch’in Art in Our Communities™- Toplumumuzda Sanat programından yararlanarak, bu zengin seçkiyi sergilemekten büyük mutluluk duyuyoruz. Fotoğraf tarihinin bu etkileyici örneklerini sunma olanağı sağlayan Bank of America Merrill Lynch’e çok teşekkür ediyoruz.”
Bank of America Merrill Lynch Hazine Satış Bölümü’nde Müdür Ebru Draman, “Türkiye'de 2006 yılından beri faaliyet gösteren Bank of America Merrill Lynch’in Türkiye’nin kültür hayatına ve halkına sarsılmaz bir bağlılığı bulunuyor. Dolayısıyla “Bakış: Portre Fotoğrafının Değişen Yüzü Bank of America Koleksiyonundan” sergisi için İstanbul Modern’le işbirliği yapmaktan memnuniyet duyuyor ve bize koleksiyonumuzu uluslararası bir izleyici kitlesiyle buluşturma fırsatı verdikleri için onlara teşekkür ediyoruz. İzleyicilerin de geçtiğimiz 160 yıl içinde insan deneyiminin genişliğini ve zenginliğini yansıtan bu porteleri görmekten keyif alacaklarını umuyoruz” dedi.
Küratör Sena Çakırkaya, portrenin zamanın içinden bize ulaşan bakış olduğunu vurguluyarak, objektifin karşısında poz veren kişinin bakışını, görüntüsünü kurgulayarak kimliğine dair bir temsil yarattığını, fotoğrafının çekildiğinin farkında olarak gelecekteki izleyicisine bir mesaj bıraktığını belirtti: “Çekilen portre fotoğrafçı, özne ve izleyici üçlüsünün bakışlarının kesişiminde var olur. Bu bakışların farklı zaman ve mekanlarda gerçekleşebilecek karşılaşmalarından doğacak anlamlar sınırsızdır. Sergide, dekor ve kostümlerle inşa edilen kimlikler, fotoğrafın sanat olarak kabul mücadelesi, zamanın gerçekleriyle yüzleşme ve bugünün kimlik ve iktidar politikaları gibi portrenin farklı katmanlarına dair bir bakış ortaya konuyor.”
“Karmaşık ve iç içe geçmiş bakışlar ağı”
Bakış - Portre Fotoğrafının Değişen Yüzü sergi katalogunda, Daha Derine Bakalım başlıklı yazısıyla seçkide yer alan eserler üzerinden fotoğraf tarihini analiz eden Ulusal Amerikan Tarihi Müzesi Fotoğraf Tarihi Koleksiyonu Küratörü Shannon Perich, sergiyi şu sözleriyle değerlendiriyor: “Renk, gündelik hayat, tanıdıklık, yakınlık, içe bakış, poz verme ve güven barındıran bu fotoğraflarda, modeller, fotoğrafçılar ve izleyiciler arasındaki ilişkiler çeşitli sahicilik ve gerçeklik seviyeleri arasında gidip geliyorlar. Bank of America koleksiyonundaki portrelerden oluşan bu seçkiye esin kaynağı olan o karmaşık ve iç içe geçmiş bakışlar ağı işte bu.”
Sergi etkinlikleri
Sergide Philippe Halsman’ın Zıpla/ Jump serisinden yola çıkarak gerçekleştirilen interaktif bir fotoğraf çekim alanı bulunuyor. Jump serisinden Richard Nixon portresinin yanında kurulan platform üzerinde zıplayan izleyicinin çekilen fotoğrafı eş zamanlı olarak sergi duvarındaki ekrana yansıyacak. Böylece, izleyici serginin bir parçası, duvardaki ünlü portrelerden biri haline gelecek. Seçilen fotoğraflar İstanbul Modern’in Facebook albümünde yayınlanacak.
Sergide bazı fotoğrafların yanında bulunan QR Code’lar aracılığıyla sanatçı, seri veya fotoğrafın arka planıyla ilgili bilginin edinebileceği linklere ulaşılabilecek.
Sergide yer alan dört fotoğrafa ek olarak, Nicholas Nixon’ın 1975’ten beri süren serisi Brown Sisters’ın tüm fotoğrafları dijital çerçeve ile gösterilecek. Nixon, 36 yıldır her yıl karısı Bebe Brown ile üç kız kardeşinin fotoğrafını çekerek, hem onların hem de aralarındaki ilişkinin yıllar içindeki dönüşümünü kaydediyor.
İstanbul Modern Eğitim ve Sosyal Projeler Bölümü, sergiye özel, çocuklar için çalışma kağıtları tasarladı. Dört bölüme ayrılan sergi için ön yüzlerinde bir kare bulmacanın, arka yüzlerinde ise sergiyle ilgili bilgilerin yer aldığı dört ayrı çalışma kağıdı hazırlandı. Öğretmenleri ya da aileleriyle sergiyi gezen 7- 12 yaş grubu çocuklar isterlerse serginin tek bir bölümüyle ilişkili bir bulmacayı çözüyor ya da tüm bulmacaları çözüp sergi gezisini tamamlayarak portre fotoğrafı ve sanatçılarla ilgili bilgi ediniyorlar. Ayrıca Bakış sergisini, uzman eşliğinde gezmek isteyen çocuklar için pazartesi hariç hafta içi her gün rehberli turlar düzenleniyor. Turlara katılmak isteyenlerin 0212 334 73 41 numaralı telefonu arayarak rezervasyon yaptırmaları gerekiyor.
Fotoğraf tarihinin farklı dönemleriyle dört bölüm
Sergi, farklı zaman ve coğrafyalara ait fotoğraflarla, kronolojik olarak sıralanan ve kavramsal olarak portre fotoğrafının nasıl değiştiğini gözler önüne seren dört bölümden oluşuyor. Benliğin Kurgusu, Esinlenmeler, Sahici Hayatlar ve Kişisel Gerçeklik başlıklı bölümlerde fotoğrafın teknik bir yenilik olarak ortaya çıkıp zamanla sanat formuna, gerçekliği belgeleme aracına ve kavramsal çalışmaların üretildiği bir alana dönüşme aşamaları izleniyor.
Benliğin Kurgusu
Fotoğraf tarihinin başında, gelişen teknolojiyle birlikte fotoğrafın toplumsal ve sanatsal rolünü tanımlama çabaları öne çıktı. Portrelerdeki çeşitlilik, Shannon Perich’in değindiği gibi; “Sanatsal standartları yaratan ve benimsetmeye çalışan fotoğrafçıların teknik denemelerini ve toplumun belirli kültürel bağlamlarda tüketim ve dağıtım konusundaki heyecanlarını yansıtıyor.”
Portre fotoğrafı, resim sanatı ve fotoğrafın ilk ortaya çıktığı zamanlarda olduğu gibi burjuvazi ve aristokrasiye ait bir ayrıcalık olmaktan sıyrılıp, teknik ve teknolojik gelişmeler sayesinde siyasal ve toplumsal gücün geniş kitlelere yayılma sürecine eşlik ediyordu. Bu dönemde portre yaptırmanın simgesel bir anlamı vardı: portre, aristokrasi veya burjuvaziye ait sınıfsal bir ayrıcalık olmaktan çıkarak genç demokrasilerdeki yeni kimlikleri ve yaşam tarzlarını görünür kılıyordu. Çoğunlukla ressamlar tarafından uygulanması ve teknik bilgi gerektirmesi nedeniyle fotoğrafın ilk yıllarında sahip olduğu sanatsal gizem, zamanla yerini stüdyoların seri üretimine bıraktı. Şık mobilyalarla döşenmiş stüdyolarda artık herkes olmak istediği kişiydi. Stüdyo fotoğrafçılığının yükseldiği dönemde artık herkes çeşitli dekorlarla süslenmiş stüdyolarda, olmak istediği kimliğe bürünerek poz verebiliyordu. Fotoğrafla beraber, ünlülerle göz göze gelmek, savaş alanlarının içine girebilmek gibi önceden akla gelmeyecek deneyimler mümkün olurken, ortaya çıkan bu görsel bolluğu, görsel hissizliğin de başlangıcıydı.
Amerika'nın ilk büyük fotoğraf ustaları olan Albert Sands Southworth (1811-1894) ve Josiah Johnson Hawes (1808-1901) ile başlayan serginin bu bölümünde, 1880’lerde resimli kartvizitleri yaratarak dünya çapında üne kavuşan ve bu seri üretim portreleriyle orta sınıfın da ilgisini çeken Fransız fotoğrafçı André-Adolphe-Eugène Disdéri’nin (1819-1889), 1849 yılında albümin tekniğini kullanan ilk fotoğrafçılardan olan ve Kraliçe'nin İskoçya’daki resmi fotoğrafçıları olarak görevlendirilen İskoçyalı iki ortak James Ross ( -1878) ve John Thomson’ın (1837-1921) 1850’lerde İngiltere’nin en etkili fotoğrafçısı olarak değerlendirilen ve ilk savaş fotoğraflarını çeken, British Museum’un ilk resmi fotoğrafçısı Roger Fenton’ın (1819-1869), fotoğraf tekniğinin bazı en eski örneklerini üreten İskoçyalı ressam David Octavius Hill (1802-1870) ve fotoğrafçı Robert Adamson’ın (1821-1848), Amerikan İç Savaşı sırasında (1861-1865) askerleri fotoğraflayan Alexander Gardner’ın (1821-1882), Amerikan İç Savaşı’nın önde gelen belgeleyicilerinden Mathew B. Brady’nin (1822–1896) çalışmalarına yer veriliyor.
Esinlenmeler
Bu bölümde yer alan çalışmalarda, fotoğrafın resmin teknik ve estetik çizgisinden uzaklaşıp kendine özgü bir sanat anlayışı geliştirilmeye çalıştığı görülüyor. 1. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar birçok fotoğraf tekniği bir arada kullanılırken bir yandan da yeni teknikler ortaya çıktı. Endüstri Devrimi malzemelerin ucuzlamasına ve yaygınlaşmasına katkıda bulunurken, portre fotoğrafları toplumun tüm sınıfları için ulaşılabilir hale geldi. 20. yüzyıl geldiğinde bir sanat formu olarak fotoğrafla ilgili dinamik ve değişken tartışmalar başladı, Resimsellik anlayışını Dadaizm, Kübizm ve Sürrealizm izledi. Resimsellik anlayışı, teknik müdahaleler ve özel malzemelerle fotoğrafı kendine özgü özelliklerinden uzaklaştırıp resme benzetme yoluna gitse de, bu yaklaşım zamanla yerini fotoğrafa özgü bir sanat anlayışına bıraktı. Fotoğrafçının bakışı tüm bireyselliğiyle öne çıkarken, uyguladığı kompozisyon kurgusu, ışık kullanımı ve objektif karşısındakiyle kurduğu etkileşim, fotoğrafa özgü bir estetik dilin oluşumunun ve fotoğrafın kendini sanat olarak kabul ettirme mücadelesinin yansımasıdır.
Bu bölümde Victoria dönemi İngilteresi’nde toplumun en üst kesimine ulaşan, Rönesans ressamlarından ilham alarak dönemin entelektüellerini ve liderlerini fotoğraflayan ve Britanya’nın en değer verilen fotoğraf miraslarından birini bırakan Julia Margaret Cameron (1815-1879); 19. yüzyılın sonlarında ünlü olan çok az sayıda kadın fotoğrafçı olarak ve kadınların fotoğrafa yönelmesinde önemli bir rol oynayan Gertrude Käsebier (1852-1934); 1923'te Condé Nast'ın baş fotoğrafçısı olmasıyla biçimlenen etkileyici üslubuyla döneminin en iyilerinden biri olan Amerikalı Edward Steichen (1879-1973); New York'taki Photo League'in kurucularından Paul Strand (1890-1976); 1920’lerin Dada hareketinden esinlenen, abartılı ve zekice üretilmiş fotoğraflarıyla ses getiren Erwin Blumenfeld (1897-1969); Paris'teki sürrealist akımın tek Amerikalı üyesi olan, Sürrealist fotoğrafın avangard temsilcisi Man Ray (1890-1976); resimsellik ve Kübizmin etkisinde kaldıktan sonra Sürrealistlerden de esinlenen Meksikalı fotoğrafçı Manuel Álvarez Bravo (1902-2002); profesyonel standartlarından ödün vermemesiyle tanınan, Magnum üyesi William Eugene Smith (1918-1978) ve fotoğraf makinesini mimariden aile bireylerine gündelik konuları basit, bazen tanınması mümkün olmayan biçimlere dönüştürmek için kullanan Harry Callahan (1912–1999) yer alıyor.
Sahici Hayatlar
İki dünya savaşı arasında yaşanan sosyal ve ekonomik, siyasi gelişmeler, insanların gündelik hayatında ve algılarında büyük değişimler yarattı. Fotoğraf, insanların hayatında meydana gelen değişimleri kayda almak, savaşın sıradan bireyler üzerindeki etkisini ortaya koymak, ünlüleri şöhretten soyutlandıkları anlarda görüntülemek amacıyla gerçekliğe geri döndü. Kitle iletişim araçlarının yaygınlık kazanmasıyla basın fotoğrafçılığı önem kazandı.
Sanatsal akımlar, teknolojik gelişmeler, tarihsel olaylar, siyasal, toplumsal ve kültürel değişimler, Modernizm’i olduğu gibi, fotoğrafın görüntüsünü ve sözünü de etkiledi. Aynı zamanda fotoğraf, hayatı belgelemenin yanı sıra toplumu dönüştürücü gücünü de ortaya koydu ve bireylerin yaşadıkları dönemin gerçekleriyle yüzleşmesini sağladı. Sıradan insanların temsil gücünün keşfi, şehre ve yaşama dair anlık kareler veya ünlülerin şöhretten soyutlanmış samimi bakışlarıyla birlikte zamanın ruhu tüm sahiciliğiyle fotoğraflara yansıdı. Artık fotoğrafçı da modeli de, bakışları ve duruşlarıyla meydan okurcasına zamanın gerçekleriyle yüzleşiyordu.
İşçi sınıfı için yenilikçi bir sanat formu yaratan, toplumsal gerilimleri ve sınıfsal ilişkileri gözler önüne seren August Sander (1876-1964) ile başlayan bu bölümde yer alan sanatçılar:
Ulusal Çocuk İşgücü Komitesi için Pittsburgh Anketi (1907-1908) adlı sosyolojik araştırmada ve I. Dünya Savaşı sonrasında Amerikan Kızılhaçı için fotoğraflar çeken, belgesel fotoğrafçılığın toplumsal değişim ve reform aracı olarak kabul görmesini sağlayan Lewis Wickes Hine (1874-1940); ABD’deki belgesel fotoğraf geleneğinin öncüsü olarak tanınan, binalar, yerliler ve değişen doğanın görüntüleriyle ABD’nin Büyük Bunalım sırasındaki ruhunu yansıtan Walker Evans (1903-1975); toplumsal belgesel çalışmalarıyla arkasında büyük bir miras bırakan Roman Vishniac (1887-1990); Doğu Afrika, Pakistan, Afganistan, Brezilya, Küba ve Hindistan'da sürülenlere, mültecilere, önyargı ve suistimale göğüs gerenlere odaklanan Fazal Sheikh (1965); Soyut Ekpresyonist üslubu heykeltıraş Alexander Calder ile yakın arkadaşı ressam Franz Kline'ın çalışmalarını çağrıştıran ve fotoğraflarıyla bir çok ressama ilham veren Aaron Siskind (1903-1991); 2007 yılında Venedik Bienali'nde Altın Aslan Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü kazanan ilk fotoğrafçı olan ve dönemin Batı Afrika tarihini belgeleyen Malick Sidibé (1935 veya 1936); Büyük Bunalım’ın yerini 2. Dünya Savaşı’na bıraktığı kırılgan zamanlarda Amerikalı çiftçilerin hayatlarını kayıt altına alan Mike Disfarmer (1884-1959); toplumun marjinal ve dışlanmış kesimlerini görüntülediği fotoğraflarıyla yeni bir görsel dil oluşturan Diane Arbus (1923-1971); 1950’lerin Amerika’sının çelişkili kültürüne ayna tutan çığır açıcı çalışmalar üreten Robert Louis Frank (1924); Parislilerin gece hayatını görüntüleyen, ve Pablo Picasso, Salvador Dali ve Henri Matisse, Jean Genet ve Henri Michaux gibi dostlarının portrelerini çeken George Brassaï (Gyula Halász) (1899-1984); 20.yüzyılın en iyi sokak fotoğrafçılarından Lisette Model (1901-1983); Amerikan savaş sonrası fotoğrafının önemli ikonlarından biri olarak görülen ve karışık teknikle yaptığı deneysel çalışmalarla 1950'ler ve 1960'ların en yenilikçi moda fotoğrafçılarından biri olan William Klein (1928); geceleri suç mahallerinde fotoğraflar çeken, sirk göstericileri, ucubeler ve sokak yaşamı temalarına odaklanan Weegee (Arthur H. Fellig) (1899-1968); 20.yüzyılın en önemli figürlerinin yanı sıra madencileri, kovboyları, serserileri, akıl hastalarını fotoğraflayarak izleyiciyi modeliyle yüzleştiren Richard Avedon (1923-2004); 1940’lardan 1990’lara kadar uzanan dönemin en ünlü kişilerinin fotoğraflarını çekerken “iç güçlerini” ortaya çıkartan, 20. yüzyılın en saygın fotoğrafçılarından Yousuf Karsh (1908-2002); 1956 yılında New York’ta Atlantic Records’ın caz albümlerinin kapakları için çektiği portrelerle kariyeri başlayan Lee Friedlander (1934); Andre Gide, Marc Chagall, Le Corbusier ve Andre Malraux gibi tanınmış sanatçı ve yazarları, kendi yarattığı iki mercekli bir fotoğraf makinesiyle görüntüleyen, Fransa'nın en iyi portre fotoğrafçılarından Philippe Halsman (1906-1979); fotoğraflarıyla Appalachian Dağları'nda yaşayan ailelerin hayatlarını yansıtan, doğal ortamda portre fotoğrafçısı Shelby Lee Adams (1950); dönemindeki yaşamın tekdüze yönlerine yoğunlaşsa da güçlü siyasal çalışmaları olan Henry Clay Anderson (1911–1998); Virginia'daki aile yaşamına odaklanan ve fotoğraflar aracılığıyla bir mekan hissi yaratmak için ailesini ve onların çevreleriyle olan ilişkilerini kullanan Emmet Gowin (1941), 1970'lerde Amerika orta sınıf kültürünün karakterini oluşturan adetleri, simgeleri ve toplumsal ilişkileri titizlikle kaydeden Bill Owens (1938) ve yirminci yüzyılın en önemli Hollandalı fotoğrafçılarından Gerrit Petrus Fieret (1924–2009).
Kişisel Gerçeklik
Kimliğin temsiller yoluyla toplumsal olarak inşa edildiğine ilişkin düşüncenin çağdaş sanatta ve sosyal bilimlerde geniş yer bulması, “bakış” kavramının da farklı biçimlerde ele alınmasına neden oldu. Erkek egemenlik, oryantalist röntgencilik veya iktidarın kontrol biçimi olarak gözetleme aracına dönüşebilen bakış, hiçbir zaman tarafsız değildi. Çağdaş fotoğraf da bakışın şekillendirdiği temsil gücüne ilişkin sorgulamayı konu edindi ve görüntülerin altında yatan farklı anlamları ortaya çıkaran bir araca dönüştü. Günümüzde portre fotoğrafı coğrafya, cinsiyet, özel hayat, göç veya sanat tarihine dair sorduğu sorularla son biçimini izleyicinin zihninde buluyor. Portre performansa dönüştü ve kişi artık kendi kültürel görüntüsünün izleyicisi oldu.
Yaşam, ölüm, deneyim ve belleğin aktarımı temalarını inceleyerek yapı, uzay ve beden arasındaki ilişkiyi sorgulayan görüntüler yaratan Dieter Appelt (1935) ile başlayan bu son bölüm, çalışmalarında şüphe, nefret, kırılganlık gibi kişisel takıntıları göze çarpan ve genellikle öznelerinin duygularından izler bulunan Arno Nollen (1964); en çok New Yorklu avangard yıldızların siyah-beyaz portreleriyle özdeşleştirilen, nüleri, hayvanları ve geceleri, Manhattan sokaklarını da konu edinen, 1970'lerin ve 1980'ler başının en önemli fotoğrafçılarından biri olan Peter Hujar (1934-1987); geleneksel portre ve benzerlik kavramlarına meydan okuyan “portreler” üreten Gary Schneider (1954); 1975 yılında başladığı Brown Kardeşler serisinde karısı Bebe ve onun üç kız kardeşini her yıl, aynı biçimde fotoğraflayarak kardeşlerin ve birbirleriyle ilişkilerinin daima değişen portresini sunan Nicholas Nixon (1947); sokaklar ve mimari üzerine 40 yıl çalışan, 1980’lerin ortalarında renkli ve siyah beyaz aile portreleri üretmeye başlayan, müzelerdeki ikonik sanat yapıtlarına bakan anonim ziyaretçilere odaklanan bir seri hazırlayan ve teknolojinin insan ihtiraslarını damıtması konusuna eğilen Thomas Struth (1954); zenginliğin gösterişi ve insanlar arasındaki etkileşimler üzerine teatral yöntemlerle çalışan Tina Barney (1945); genellikle Amerika'nın aile ortamlarındaki yılgın ebeveynler, sıkılmış çocuklar ve yalnız ev kadınlarına yoğunlaşarak portre ve belgesel fotoğrafın geleneklerine meydan okuyan Ben Gest (1975); farklı zamanlarda fotoğrafladığı portrelerinde fiziksel ve psikolojik geçiş anlarını gösteren Rineke Dijkstra (1959), Afrika asıllı Amerikalıların yüz yılı aşkın süredir gördükleri muameleyi sergilemek için arşiv görüntülerini uyarlayan ve tehlikeli stereotipleri ele veren fotoğraf serileri gerçekleştiren Carrie Mae Weems (1953) ile sürüyor.
Sergi, Burma'daki demokrasi hareketine dair farkındalık yaratma umuduyla, ülkedeki askeri rejimle savaşan öğrencileri görüntüleyerek onların kişisel özelliklerini vurgulayan samimi portreler çeken Chan Chao (1966), Güney Afrika'daki belirgin karşıtlıkları ve ayrılıkları gözler önüne sermek için siyah Güney Afrikalıları toplumsal baskı altında bile gururlu ve dirençli biçimde, renkli olarak fotoğraflayan Zwelethu Mthethwa (1960), çalışmalarında Amerika'nın farklı altkültürlerinden insanlar gibi giyinip bu gruplarla doğal ortamlarında etkileşime girerek sosyolojik araştırma yapan ve ilişkilerin kimliği nasıl etkilediği üzerinde duran Nikki S. Lee (1970), Kübizmi andıran çoklu perspektifler yaratmak için baskıyı ve fotokopiyi kullanması açısından deneysel olan David Hockney (1937) ve ergenlik çağındaki çocukları, özellikle de kızları ve sokaklardaki sıradan insanları konu alarak, başka dünyadan geldikleri hissini yaratacak biçimde yönlendiren Hellen van Meene’in (1972) çalışmalarıyla sona eriyor.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Emekliye iyi haber yok!
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 350 bin 757 kez 'yazı-tura' atıldı... Sonuç şaşırttı!
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'