Bellek yitimi
Anestezi insanı uyuşturur. Geçici olarak bilinci ortadan kaldırır. İnsan bir süre acı duymaz. “Amnezi” ise bellek yitimidir. Çok çeşidi var. Tam bellek yitimi olan mankurtluktan tıpta “psikojenik amnezi” diye bilinen parçalı bellek yitimine, “laküner amnezi” denilen tahtası eksik unutkanlığa kadar... Psikiyatri uzmanları bunu anılar evindeki ampullerden bazısının sönmesine de benzetirler.
Hüsnü Bey Amca’lar
TRT’nin tek kanal olduğu yıllarda Gazanfer Özcan’ın canlandırdığı “Hüsnü Bey Amca” diye bir dizi vardı. Sevimli, cana yakın bir tipti Hüsnü Bey Amca... Ama bellek yitimi sorunuyla karşı karşıyaydı. İsimleri, olayları, mekânları birbirine karıştırırdı. Bu durum Hüsnü Bey Amca’nın işyerindeki çalışmasını da olumsuz etkiler, ıskartaya çıkarılması gereken hurda malları kamyona yükleyip en hatırlı müşterisine yolladığı olurdu.
Şimdi gazetelerde, dergilerde, ekranlarda bellek yitimine uğramış pek de sevimli sayılamayacak Hüsnü Bey Amca’ları sık sık görüyoruz. Bellek yitimi hem kendi geçmişlerini, hem de toplumsal yükümlülüklerini unutturmuştur onlara... Şimdi diyorlar ki: “Ortak tarihimiz ve mirasımız hatırına” birlikteydik, artık “yolun sonu”na geldik. (Birikim dergisi, Sayı 258, Ekim 2010)
Toplumsal bellek yitimini destansı bir dille anlatan Cengiz Aytmatov’un ‘Gün Uzar Yüz Yıl Olur’ romanını nasıl anmazsınız? Aytmatov’a göre toplumlar tarih bilincini yitirirlerse belleksiz birer mankurt olurlar.
Gün Uzar Yüzyıl Olur’da geçmiş ile şimdiki an, gerçekler ile destanlar iç içedir. Juan Juanlar, Sarı Özek bozkırında yaşayan Naymanların topraklarını istila eder. Tutsak aldıkları Nayman gençlerinin kafalarına yaş deve derisinden birer başlık geçirirler. Güneş altında kurumaya, gitgide daralmaya yüz tutan deri tutsaklara müthiş acı verir. Dipten çıkan saç deve derisine nüfuz edemediğinden kıvrılıp kurbanın kendi kafa derisine girer. Bu işkencenin sonunda tutsak ya ölür ya da mankurtlaşır; yani belleğini de, bilincini de yitirir.
İnsanı ortak tarihinden, kendi geçmişinden kopardınız mı, artık ona her istediğinizi yaptırabilirsiniz. Mankurtlaşan tutsak artık efendisinden başkasını tanımaz. Ne ana-babasını, ne yerini-yurdunu, ne de geçmişini hatırlar. Ağzı var, dili yoktur artık; isyanı ve itaatsizliği hiç düşünmeyen tek varlıktır yeryüzünde.
Mankurt sağını, solunu bilmez... İçinde bulunduğu sıkışık durum öylesine acımasızca güçlüdür ki, direnme söz konusu değildir.
Parçalı bellek yitimi
Parçalı bellek yitiminin bir türü, “psikojenik amnezi” denilen ve bedenen sağlıklı insanlarda rastlanan bellek yitimidir.
Burada beyin herhangi bir çarpmaya uğramamış, hiç hasar görmemiştir. Ama insan geçmişinin belirli bir bölümünü anımsamaz. Nesnelerin eşzamanlılığını, olayların akış sırasını yitirir. Yıpranmış bellek, hayatının bir dönemini unutur. Unutmak aynı zamanda bir psikolojik korunma yöntemidir. Anımsanması gereken şey, o kişi için çok kaygı verici, son derece acılı, sıkıntılı, gerilimli bir olay ise beynin savunma mekanizması harekete geçer. Korkulu anılar bilinçaltına itilir, zamanla unutulur. İnsan unutmakla da kalmaz; kimi kez kimliğini, benliğini de yitirir. Geçmişle bağını koparan kişi artık bir cüdamdır; çöpten adamdır.
Sigmund Freud, bellek gibi unutkanlığın da sabit değil, dalgalı bir süreç olduğunu belirtir.
Fransız filolog Ernest Renan 1882’de “ulus olabilmek için salt anımsamak yetmez, çok şeyi de unutmak gerekir” diye yazmıştı. Anımsama ile unutmanın diyalektik birliğinde ulusal algılamaya uymayan büyük acılar genellikle tarihsel sürecin dışına itilir.
Kimi insan bugününü haklı kılmak için kendini bir karabasan gibi kovalayan geçmişinden kaçıp kurtulma duygusu içindedir. Bilinçdışı ya da süperego hoşa gitmeyen ayrıntıları seçerek siler, belirsizleştirir. Araya giren zaman dilimi bu başkalaşıma bahane olur; Gregor Samsa’nın hamamböcekliğine meşruluk kazandırır. Yine de bilinçaltı ara sıra su üstüne çıkar, bilince vurur. Geçmişi çarpıtıp yeni baştan düzenlemeye kalkışır. Unutulan çoğu kez utanarak anımsanır.
Çok ciddi ruhsal depremlerde, sarsıntı sürekli yaşanırsa, zihin bununla başa çıkamaz. O yüzden de unutmaya yatkındır. Denir ki, toplumsal unutkanlık olmasaydı yaşlı kıta Avrupa İkinci Dünya Savaşı sonrası toparlanıp ayağa kalkamazdı.
Ne var ki, unutarak kalmak da iyi bir şey değildir; travma ile mutlaka uygun bir biçimde yüzleşmek, bir çözüme varmak gerekir. Ama herhalde daha sağlıklı olan ortaklaşa anımsamaktır. Toplumsal belleği canlı tutup yaraları sarmak, yeniden toplumsal canlanmayı sağlamaktır.
Yaşamak, geleceği nasıl kuracağını düşünürken geçmişi de unutmamaktır. Bellek, yalnızca geçmişe dönük bir anımsama alanı değil, üzerine sağlıklı bir geleceğin kurulabileceği sağlam bir temeldir de.
Toplumun belleği aşınırsa ulusal bilinçte oyuklar açılır, çarpıklık başlar. Bu bakımdan anımsamak belleğin uyarılmasıdır; yaratıcı bir eylemdir. İnsan belleği unutur; ama tarih ve arşiv asla unutmaz.
Ortak tarihi sırtlarında bir yük olarak görmeye başlayanlar Cumhuriyetin elde kalan mevzilerini yobazlığın adım adım ele geçirmesini demokratik kazanım sanacak ölçüde kendinden geçmiş, İran Tudeh Partisi’nin acı deneyimini anımsamaz olmuşlardır. Günümüzün bellek özürlü Hüsnü Bey Amca’ları ıskartaya çıkması gereken hurda malı hatırlı müşteriye yollayacak derecede pusulayı şaşırmışlardır.
Oysa toplumsal belleğin önemli bir bölümü mücadele eden sınıfların tarihidir. Türkiye solunun tarihi, bütün eksikliklerine, yanlışlarına karşın gurur duyulacak bir tarihtir. İşkencelerde direnenlerin, başta Nâzım Hikmet olmak üzere onurunu satmayanların, Türkiye’nin yüz akı nice binlerce isimsiz emekçinin tarihidir.
Yıllarca onurlu bir dünya görüşünü savunan insan, ömrünün son demlerinde güç odaklarının iğvasına kapılıp görüşlerinden cayarsa ikiyüzlü olur, yılışıklaşıp yavşaklaşır. Geçmişin yaşam deneyimlerinden kopan kişi sonunda kimliksizleşmeye mahkûmdur.
Batacağını sandıkları gemiyi ilk terk eden elbette salt onlar değildir. Ortak tarih artık sırtlarında bir yük olduğu için bellek yitimine uğramışlardır. Ömürlerinin son deminde hacıyağı kokusunun tutsağı olup mankurtlaşmışlardır.
Solun ortak tarihinde, kendi geçmişleri de içinde, anımsayacakları bir şey kalmadığı için unutacakları bir şey de yoktur.
Ne denebilir?
Yolları açık olsun! Dileriz şimdi unuttukları geçmişlerini yarın çocukları utanarak vurmaz yüzlerine...
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'