‘Dışlanmayı’ normalleştirmemek...

Suriye, Libya, Doğu Akdeniz... Enerji, nüfuz mücadelelerinde kilit konular. Zincirinden boşanmışçasına arka arkaya son dakika gelişmeleri, uluslararası aktörlerin kendi auralarına bölgesel ülkeleri katma arayışı... Çoktandır kurulan cephelere girenler, yeni ittifak kuranlar, kurmaya çalışanlar, bir tanıdığa bakacaktım misali ortalığa göz atıp, terazinin hangi tarafı daha ağırdır hesabı yapanlar... Bir zamanlar “Akdeniz’de sular ısındı” diye atılan o okkalı başlıkların bile artık kriz halini anlatmak için yeterli kalmadığı bir dönem.

‘Dışlanmayı’ normalleştirmemek...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.10.2020 - 05:30

Peki bu krizler yeni mi... Hiç de değil. Suriye ve Libya’da sular onlarca yıldır duruldu mu? Peki Akdeniz... Yıllardır burada enerji yatakları, boru hatları, “bölgenin jandarmasının” kim olacağı, uluslararası taşımacılık konularında komplo teorilerine uzanacak şekilde hararetli tartışmalar sürmedi mi? Kıbrıs’ta yarım asırlık çözümsüzlük yok muydu? Yunanistan ile Ege gerilimi şimdi mi var oldu? AB kulübündeki çifte standart yaklaşım yeni mi fark edildi? 

LONDRA’NIN TUTUMU ÖNEMLİ

Türkiye bölgesel ana oyunculardan ama sanki sahada kimsenin istemediği oyuncu misali bir tutumla karşı karşıya. Birçoğu yıllar içinde göz göre göre yapılan hataların, öngörülmezliklerin, ulusal bütünlüklü dış politikanın popülist yaklaşımlarla iç siyasete kurban edilmesinin sonuçları. Alenen görünen ise her koldan baskının arttığı. Ankara’nın dilinde sürekli “haklıyız, geri adım atmayız, değerli bir yalnızlıktayız” söylemi. 

Yabancı ülkelerle restleşmede en tepe isimlerle, en yüksek perdeden başlayan, adeta şahsileştirilen tepkilerle birlikte diplomatik manevra alanlarının daralması... Bir yanda Paris hattında iç siyasette sıkışan ama daha güçlü bir Avrupa’yı oluşturma adına hayata geçebilirliliği soru işaretli, büyük iddiaları olan Macron’un Ankara’ya sert çıkışları... Diğer yanda Berlin’de başbakanlık koltuğuna vedaya hazırlanan Merkel’in Türkiye ile tümüyle iplerin kopmaması yönündeki denge arayışı...

Aynı zamanda sığınmacı akını, Türkiye ile ekonomik bağların da etkisiyle göreceli Ankara ile diyalogdan yana olan Berlin’in AB dönem başkanlığının sona ermesine az bir süre kala söylemini sertleştirme hamleleri. AB’nin kendi liderlerinden yapılan, Batı’dan uzaklaşan Türkiye vurgusunun yanı sıra Ankara’nın pek de hazz etmediği bu tutuma nitelemesi “sopa havuç” taktiği. 

ABD ve Rusya’yla inişli çıkışlı ilişkiler de malum, neresinden tutsak tek bir doğru veya yanlışın olmadığı, ittifak, ortak anlayış, çıkar derken bir anda çatışma noktalarına kolayca savrulabilen kırılgan zemin. 

Peki yine bu coğrafyaya uzak olmasına karşın yüzyıllarca bölgeyi dizayn çabasında olan ülke İngiltere, tüm bu itiş kakışın neresinde. Şimdi kimileri diyecek ki “AB ile pahalı boşanma, salgın derken kendi derdine gömüldü. Zaten AB, üyeleri Yunanistan, GKRY ile dayanışma çerçevesinde bölgede ortak çıkar vurgusu yapıyor. Ama artık Londra, AB ile aynı kulüpte değil”...

Doğrudur ama İngiltere’nin günlük siyasette kilitlenmeleri, kriz halleri meşhur olduğu kadar dış politikada görünmez bir halde tüm hesapların içinde olmayı başarması da ünlüdür!..  Geçmişin acı tarihi emperyal gücün böl-paylaş haritalarına da uzanan birçok örneğiyle doludur. Ama bu aralar sessizliği, hem de Akdeniz denilince kilit Kıbrıs’ta garantör ülke olarak, dikkat çekicidir. Son dönemde Türkiye’yle diyalog kanallarını yaygın kullandığı ortada. Ama bu krizlerde nerede duracağı Ankara açısından da önemli. Ankara-Londra hattının ortak ya da karşıt duruşları nerelerdedir?.. Şu aralar yanıtı epey sisli...

Londra’nın Doğu Akdeniz konusunda göreceli sessiz tutumunu acaba AB üyesi de olan eski İngiliz sömürgesi Malta’nın verdiği tepkiler üzerinden okumak ne kadar doğru... Geçen ağustos ayında Türkiye ve Malta dışişleri bakanlarının, Libya’da Trablus merkezli yönetim ile birlikte toplantı yaptığını hatırlamakta da fayda var. Toplantının göçmen akışına karşı mücadele merkezli olduğu açıklamalarıyla birlikte birçok yorumda da Libya krizinde Malta’nın gerilimi azaltma rolü oynayabileceği de savunulmuştu.

KKTC’de Tatar dönemiyle birlikte Kıbrıs’ta tarafların BM liderliğinde yeniden masaya oturtulması yönünde girişimlerin olabileceği gibi, federasyon tartışmalarına son nokta konularak iki ayrı devlet vurgusuyla uluslararası tanınma kampanyasının başlatılabileceği söylemleri de artıyor... ABD’den Rusya’ya İngiltereye, Fransa’ya, İsrail’e birçok ülke için Akdeniz’de etkinlik iddiasında Kıbrıs kartı daha da önemli hale geliyor. 

GÜVENİLİRLİK EROZYONU

Türkiye’yi içinde olduğu coğrafyadan dışlama yönünde gayretleri tuzla buz etmek için sadece haklıyız demek yeterli olmuyor, yanına uluslararası alanda kabul edilebilir farklı coğrafyadan müttefikler eklemek, lobi çalışmaları için dört koldan bastırmak gerekiyor. Sahneyi başkalarının sunduğu planların tartışma alanından çıkarıp, kendi yol haritanızı küresel çapta lanse ettiğiniz yere dönüştürmek önem kazanıyor. “Ortak çıkarlar”ın ne olacağı yanıtı da müttefik bulma dengesinin kilidi misali. Hele hele “medeniyetler çatışması” hortlak söylemine zemin hazırlayacak laf dalaşlarına girmek, her tepkiye ayırt etmeden hemen parmak sallamak dengesiz bu coğrafyada güç, istikrar, güvenlik tehlikesi barındırıyor. Demokrasi değerlerinden sosyal ekonomik gelişmelere ulusal, uluslararası ölçekte güvenilirlik erozyonuyla nasıl mücadele edileceği de ciddi bir sınav olarak önümüzde duruyor. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler