Erdoğan, Ulusa seslendi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bütün yurttaşların ülkelerine inanmalarını, güvenmelerini, ülkeleriyle gurur duymalarını istediklerini belirtti.

Erdoğan, Ulusa seslendi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.11.2009 - 20:24

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kasım ayı, Ulusa Sesleniş konuşmasında, "Biz her insanımızın mutluluğunu toplumsal barışın en büyük teminatı olarak görüyoruz. Bütün vatandaşlarımızın ülkelerine inanmalarını, güvenmelerini, ülkeleriyle gurur duymalarını istiyoruz. Tek bir insanımızın bile etnik kökeninden, inançlarından, hayat tarzından ve fikirlerinden dolayı mağdur edilmediği bir toplumsal zemin oluşturmakta kararlıyız. Türkiye'nin bu konuda geçmişten bugüne gelen birtakım sıkıntıları olduğunu kabul ediyoruz; ama bu gerçekle yüzleşmekten de kaçınmıyoruz.

Toplum olarak, demokrasimizin üzerine düşen gölgeleri tümüyle ortadan kaldırmayı daha fazla erteleyemeyeceğimizin farkındayız. Adaleti ve özgürlükleri tartışılır olmaktan çıkarmadan geleceğe yürüyemeyiz. İnanç ve fikirlerin tasallut altında tutulmasının önüne geçmeden yolumuza devam edemeyiz. Türkiye, gerçekleriyle yüzleşmek, bu muhasebeyi en hakkaniyetli şekilde yapmak mecburiyetindedir Bildiğiniz gibi, bu amaçla, hükümet olarak bir demokratik açılım sürecini başlattık.

Geçtiğimiz günlerde de bu konuyu Meclis Genel Kurulu'na getirerek hem sayın milletvekillerimize, hem de oradan yapılan canlı yayınlarla siz değerli vatandaşlarımıza bu konuyla ilgili detaylı bilgileri sunma imkânı bulduk. Bu açılımla Türkiye'yi prangalarından kurtaracak iki temel hedefe ulaşmayı umut ediyoruz. Bu hedefler; terörün artık sona erdirilmesi ve ülkemizin demokrasi standartlarının en üst seviyeye yükseltilmesidir. Biz inanıyoruz ki, ülkemizde yaşanan her türlü sıkıntının çözümü, demokrasiye tümüyle işlerlik kazandırmaktan geçer.

Terörü bir yol olarak seçenlerle mücadelemizi elbette en etkin ve yetkin biçimde bundan sonra da sürdüreceğiz. Türkiye'nin bütünlüğünden de, insanlarımızın kardeşliğinden de asla taviz vermeyeceğiz. Yıllardır terör gerçeğiyle yaşamış olmanın getirdiği tecrübelerden biliyoruz ki, terörle mücadelenin, askeri boyutu dışında başka boyutları da vardır. Öncelikle devleti karanlıklardan tümüyle arındıracak, hakkaniyetine inanılan, güvenilen istikrarlı bir yapıya kavuşturacağız" diye konuştu.


"Demokrasiyi, adaleti, eşitliği ve hürriyeti gölgesiz biçimde tesis edeceğiz"

Teröre zemin hazırlayan sosyo-ekonomik sıkıntılara çareler üretileceğini belirten Başbakan Erdoğan, konuşmasında şunlara yer verdi:
"Toplumsal ahengi zedeleyen her türlü ayrımcı hareket ve girişimi tartışmasız biçimde sona erdireceğiz. Demokrasiyi, adaleti, eşitliği ve hürriyeti gölgesiz biçimde tesis edeceğiz.
Bunlar ülkemizin geleceği için olmazsa olmazlarımızdır. Yani bunlar sorun alanlarıdır, bu sorun alanlarını minimize etmek suretiyle kısa vadede, orta vadede, uzun vadede bu yola devam edeceğiz. Bunları başarabilirsek eğer, terör bu ülkenin tek bir karış toprağında bile kendine zemin bulamayacak, insanlarımız arasına nifak tohumlarını ekemeyecektir.
İşte bizim demokratik açılım dediğimiz budur, bu açılımdan muradımız da bundan ibarettir. Milli birlik ve kardeşlik projesi olarak biz bunu ifade ediyoruz. Bir barış ve sevgi projesidir bu.


"Türkiye bir işkence ülkesi" olarak anılmaktan kurtulmuştur"

Erdoğan, 'demokratik açılım' adıyla gündeme gelen bu projenin, hükümetin yedi yıl boyunca 'adım adım geliştirdiği' demokratik vizyonun yeni bir aşaması olduğunu ifade ederek, "Geçtiğimiz yedi yıllık zaman içerisinde Meclisimizin de büyük gayret ve katkılarıyla demokrasimiz büyük aşamalar kaydetmiştir. Bu dönemde, çağdaş bir demokrasiye yakışmayan olağanüstü hal uygulamasına son verilmiştir. Hani OHAL denilen bir olay vardı ya, işte o. Yine aynı şekilde, demokrasiye uygunluğu sürekli tartışılmakta olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri bizim dönemimizde kaldırılmıştır. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi TBMM'nin onayıyla kabul edilmiştir, yine bu dönemde. Yapılan anayasa değişikliğiyle, temel insan haklarıyla ilgili uluslararası anlaşmalar, iç hukukumuzun etkin bir parçası haline getirilmiştir.

Terörle Mücadele Kanunu'nda, hem ifade özgürlüğünü genişleten, hem de terörle mücadele alanındaki eksikleri gideren önemli değişiklikler yapılmıştır. Vatandaşlarımızın günlük hayatlarında kullanmakta oldukları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için özel kurslar açılmasına imkân tanınmıştır. Yine farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması yasal güvenceye kavuşturulmuş, bu uygulamaya ilk örnek olarak TRT Şeş yayını başlatılmıştır.

Bugün TRT ekranlarından Kürtçe, Zazaca, Boşnakça, Arapça ve Çerkezce yayın devam ediyor. 'İşkenceye sıfır tolerans' anlayışıyla işkence ve kötü muamele suçunun yasal çerçevesi genişletilmiş, cezaları ağırlaştırılmıştır. Bu sayede bugün Türkiye dünyada bir 'işkence ülkesi' olarak anılmanın utancından kurtulmuştur. Yine bu anlayışla Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Denetimli Serbestlik Kanunu çıkarılmıştır.

Sivil toplumun güçlenmesi ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması adına Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni esas alan çok önemli yasal iyileştirmelere gidilmiştir. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, yapılan düzenlemeyle daha demokratik bir yapıya kavuşturulmuştur. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çıkarılmıştır" şeklinde konuştu.


"Terörle mücadelenin gereği olan stratejiler geliştirilmiştir"

Belediyelerin ve il özel idarelerinin, "yerinden yönetim" ilkesi çerçevesinde, daha etkin biçimde görev yapabilmelerine imkân sağlandığını belirten Başbakan Erdoğan, "Terörle çok yönlü olarak mücadelenin gereği olan ve bugüne kadar ihmal edilmiş yeni stratejiler geliştirilmiştir. Aktif dış politika adımlarıyla komşularımızla ilişkilerimiz düzeltilmiş, terör örgütü bölgede ve dünyada yalnızlığa mahkûm edilmiştir. Daha az gelişmiş bölgelerimizi sosyo-ekonomik açıdan canlandırmak için çeşitli teşvik uygulamaları yürürlüğe sokulmuş, bunlardan da gelecek adına umut veren sonuçlar alınmıştır. Bugün, atılan bütün bu adımların, ülkemizin huzur ve istikrarına, toplumsal barışa ve uluslararası itibarımıza yaptığı katkıları memnuniyetle müşahede ediyoruz. Sadece Güneydoğu ve Doğu'da yapmış olduğumuz tüm ekonomik yatırımlara baktığımız zaman alt yapı, üst yapı yaklaşık 15 Katrilyonu bulmaktadır" dedi.


"Türkiye'nin bütün kronik sıkıntılarının üstüne gitmeyi sürdüreceğiz"

Başbakan Erdoğan, "Şimdi Türkiye, bu yeni demokratik açılım adımlarıyla, bu doğrulara yeni doğrular ekleme gayreti içindedir" diyerek, şunları kaydetti:
"Toplumsal mutabakat çerçevesinde Türkiye'nin bütün kronik sıkıntılarının üstüne gitmeyi sürdüreceğiz. Bu elbette ucu açık bir süreçtir. Şartlar olgunlaştıkça, demokrasi ve hukuk zemininde, bu süreç, Türkiye bütün ağırlıklarından kurtuluncaya kadar, kesintisiz biçimde devam edecektir. Sizler de izliyorsunuz, her gün toplumsal barışa katkı sağlayacak yeni adımlar atıyoruz. Mesela 18 yaş altındaki tüm çocukların Çocuk Mahkemelerinde yargılanmasını sağlayacak yasa tasarısını geçen hafta Meclis'e sunduk. Yine cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla anadillerinde görüşmesine imkân sağlayan yönetmelik de yürürlüğe girmiştir.

Vatandaşlarımızın kullandığı farklı dil ve lehçelerle ilgili akademik serbesti getiren çeşitli düzenlemeler yine bu açılımın bir parçası olarak gündemdedir.
Özel televizyon ve radyo kuruluşlarının da farklı dil ve lehçelerde yayın yapmasına imkân tanınmıştır. Başbakanlığa bağlı olarak faaliyet gösteren İnsan Hakları Başkanlığı'nı da, bağımsız, sivil ve denetleyici bir İnsan Hakları Kurumuna dönüştürmek istiyoruz.

Bu konudaki şikâyetleri değerlendirmek üzere bağımsız bir Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu tesis etmek için hazırlıklarımız sürüyor. İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi'nin ihtiyari protokolünün onayı için de çalışmalar hızlandırılmıştır. Bu protokolün onayından itibaren en geç bir yıl içinde bir Ulusal Önleme Mekanizması kurulması öngörülüyor.

Hem işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, hem de bu konuyla ilgili güvenlik güçlerimizin haksız yere yıpratılmasını engellemek için, bir Bağımsız Kolluk Şikâyet Mekanizması kurulmasına yönelik çalışmalar yapıyoruz. Çeşitli sebeplerle isimleri değiştirilen yerleşim birimlerine, yerel talep olması halinde, mevzuat hükümlerine uygun olarak eski isimlerinin verilebilmesine de imkân sağlayacağız. Siyasi partilerin, seçim çalışmaları sırasında vatandaşlarımıza farklı dil ve lehçelerde seslenebilmeleri de yine bu açılımın konuları arasındadır."

 

"Alevi yurttaşlarımıza kulak verdik"

Başbakan Erdoğan: "Biz vatandaşlarımızı etnik kökenlerine göre veya batılı-doğulu diye, alevi-sünni diye, azınlık-çoğunluk diye, şehirli-köylü diye ayırmıyoruz. Hepsinin hakkını hukukunu mukaddes biliyoruz. Her insanımızın kendi değerlerini yaşama hakkına, kendini istediği biçimde ifade etme hakkına saygı duyuyoruz. Bunun Türkiye'nin zenginliği olduğunu, gücü olduğunu, bereketi olduğunu çok iyi biliyoruz. Alevi yurttaşlarımız uzun yıllar boyunca hallerini, ihtiyaçlarını anlatacak bir muhatap bulamıyorlardı, biz onlara kulak verdik, birlikte tam beş Çalıştay yaptık" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ulusa sesleniş konuşmasında amaçlarının Türkiye'yi bütün vatandaşların kendilerini rahat ve özgür hissedecekleri bir ülke haline getirebilmek olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Biz vatandaşlarımızı etnik kökenlerine göre veya batılı-doğulu diye, alevi-sünni diye, azınlık-çoğunluk diye, şehirli-köylü diye ayırmıyoruz. Hepsinin hakkını hukukunu mukaddes biliyoruz. Her insanımızın kendi değerlerini yaşama hakkına, kendini istediği biçimde ifade etme hakkına saygı duyuyoruz. Bunun Türkiye'nin zenginliği olduğunu, gücü olduğunu, bereketi olduğunu çok iyi biliyoruz. Alevi yurttaşlarımız uzun yıllar boyunca hallerini, ihtiyaçlarını anlatacak bir muhatap bulamıyorlardı, biz onlara kulak verdik, birlikte tam beş Çalıştay yaptık. Kendilerinin beklentilerini samimiyetle dinliyoruz, inşallah bu konuda önemli mesafeler alacağız. Yine farklı din ve inançlara sahip vatandaşlarımızın ibadet yerlerine ilişkin özgürlüklerinin genişletilmesi amacıyla "İmar Kanunu"nda düzenlemelere gittik.

2004 yılından bu yana "Azınlık Sorunlarını Değerlendirme Kurulu" faaliyet gösteriyor. Bütün bunlar, Türkiye'nin asırlardır yaşattığı ahengi daha da güçlendirmek için gerekli adımlardır. Bugüne kadar ihmal edilmiş bile olsa yapılması gerekendir, olması gerekendir. Bütün insanlarımız kendilerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaşları olarak görebilmeli, bunu hissedebilmelidir. Bu, devletin vatandaşlarına karşı bir borcu ve yükümlülüğüdür. Ve bugüne kadar hep kalkınmayla ilgili mücadeleyi verdik şimdi de adaletle ilgili mücadeleyi yoğun bir şekilde vermeye devam edeceğiz.

Geçmişte yaşanan acı tecrübeler, toplumumuzun her kesimine büyük acılar yaşatmış, büyük bedeller ödetmiştir. Bizler Türkiye'ye hiç hak etmediği bu acı manzaraları daha fazla yaşatmak istemiyoruz. Milletimizin birliğini, ülkemizin dirliğini pekiştirecek bütün bu açılım adımlarından çeşit çeşit korku senaryoları üretmek, en hafif tabiriyle, bu ülkeye yapılmış büyük bir haksızlıktır. Dünyada vatandaşlarına daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük imkânı tanıdığı için yıkılan, parçalanan, dağılan bir ülke yoktur, olmamıştır. Ancak; korku senaryolarıyla, baskıcı ve ayrımcı politikalarla, demokrasi ve özgürlüklere uygulanan kısıtlamalarla felakete sürüklenen pek çok ülke, pek çok toplum vardır.

Biz de millet olarak bu hukuksuzluklardan, bu adaletsizliklerden, bu antidemokratik alışkanlıklardan çok çektik. Bu sebepledir ki Türkiye bu karanlıklardan tümüyle uzaklaşsın istiyoruz. Bu sebeple demokrasi ve hukuk konusunda herkesten azami hassasiyet göstermesini bekliyoruz. Geçmişte yaşanan birtakım vahim olayları, insanlık onuru ve insaf ölçüleriyle bağdaşmayan birtakım uygulamaları bugünün Türkiye'sine kabul ettirmeye çalışmak kimsenin haddi olmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, bekası için asla zorbalığa, zulme ve haksızlığa ihtiyaç duymayacak kadar güçlü bir cumhuriyettir.

Aksini düşünenler tarih boyunca bu ayıplarıyla hatırlanacak, bu ülkeye yaptıkları bu büyük haksızlık asla unutulmayacaktır. Bugün nefretleri körükleme yerine, kardeşliği sahiplenme günüdür. Bugün kanayan yaraları şefkat ve merhametle sarma günüdür. Bugün bu ülkenin insanları arasına kin ve nifak sokmak isteyenleri hayal kırıklığına uğratma günüdür."
Başbakan Erdoğan, "Daha mutlu ve daha aydınlık bir ülke için hepimiz büyük bir samimiyetle çaba göstereceğiz" diyerek, "Geleceğin büyük Türkiye'sini inşa edecek millet iradesi işte tam bu noktada tecelli edecektir. Yüce milletimizin bu büyük memleket davasına can-ı gönülden sahip çıkacağından asla şüphe etmiyorum"
dedi.


"Türk ekonomisinden gelen olumlu işaretler bizleri memnun ediyor"

Başbakan Erdoğan, Bütün dünyayı sarsan ekonomik kriz sonrasında nispeten bir toparlanma dönemine girilirken Türk ekonomisinden gelen olumlu işaretlerin memnun edici olduğunu belirterek, "Son yayınlanan IMF raporunda Türkiye ekonomisi bu yılın son çeyreğinde büyüyecek nadir ekonomilerden biri olarak tespit ediliyor. Bizim de beklentilerimiz bu yöndedir. 2010 yılı için daha da iyimser beklentiler içerisindeyiz. Önümüzdeki yıl Türkiye'nin, OECD ortalamasının da üstünde bir büyüme hızı yakalayarak G-20 ülkeleri arasında 5. sırada olması bekleniyor.

2010 yılında Türkiye'nin 3.7'lik büyüme oranıyla Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada olacağı tahmin ediliyor. Türkiye hâlihazırda dünyanın en büyük 17'inci ekonomisi konumunda... Yılsonunda, inşallah bir basamak daha yukarı çıkarak dünyanın 16. büyük ekonomisi konumuna yükselmeyi umut ediyoruz. Küresel kriz şartlarına bağlı olarak bütün dünyada artış gösteren işsizlik rakamlarında da ülke olarak nispeten düşüş trendine geçeceğimizi söyleyebiliriz" diye konuştu.


"İhracatta da önemli bir toparlanma hareketi gözlemliyoruz"

Ekonomik büyüme ve iş gücü piyasasına yönelik çalışmaların etkisiyle, 2010 yılından itibaren istihdamda tekrar artış yaşanmasını ve işsizlik oranında kademeli bir düşüşün başlamasını beklediklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Zira bunlar biraz da mevsimsel olan gelişmelerdir. Dolayısıyla inanıyorum ki ağırlıklı hizmet sektöründeki gelişmeler bunu arzuladığımız istikamette tetikleyecek ve işsizlik daha da azalacaktır. İhracatta da önemli bir toparlanma hareketi gözlemliyoruz. Bu çerçevede Orta Vadeli Program'da koyduğumuz 98,5 milyar Dolarlık yılsonu ihracat hedefini temenni ediyorum ki aşacağız ve100 milyar Dolar seviyesini yakalayacağız. Bütün bu göstergeler Türkiye ekonomisinin krizden çıkış yolunda olduğunu gösteren önemli göstergeler...

Dünya ekonomik çevrelerinde Türkiye, krizin etkilerinden en önce sıyrılacak ülkeler arasında gösteriliyor. Sabırla ve kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Maalesef bu çaptaki bir krizin etkilerini bir çırpıda üstümüzden atmak mümkün olmuyor, ancak doğru yoldayız, bütün bu gelişmeler de bu iyiye gidişin işaretlerini taşıyor. Ekonomimizin bu büyük badireyi mümkün olan en az hasarla atlatmakta olduğundan kimsenin şüphesi olmasın. Burada önemli olan, istikrarı kaybetmeden, rotadan şaşmadan, bu yolda gayretlerimizi sürdürmemizdir. İnşallah 2010 yılı her açıdan 2009'dan çok daha güzel bir yıl olacaktır."


"Yol demek medeniyet demektir"

Başbakan Erdoğan, "Türkiye'nin yönetimine talip olurken verdiğimiz sözlerden biri de, Türkiye'nin şehirlerini birbirine bağlayan yolları çağdaş bir kalite ve seviyeye ulaştırmaktır" ifadesinde bulunarak, "Her zaman ifade ettiğimiz gibi yol demek medeniyet demektir, gelişme demektir, ilerleme demektir, biz buna inanıyoruz" dedi ve şöyle devam etti:
"Bu çerçevede 15 Kasım'da açılışını yaptığımız Ankara-İzmir Devlet Yolu'nu, diğer adıyla bölünmüş yol, bir diğer adıyla duble yolunu da bu uğurda atılmış çok önemli bir adım olarak görüyoruz. Bu yolla İzmir'i başkente bağlayan çağdaş bir köprü kurmuş oluyoruz.

Tabii yine bu yolla İzmir, Ankara, Kütahya, Afyon, Uşak'a yeni bir canlılık bir dinamizm kazandırmış oluyoruz. 569 kilometrelik bu yolla Ankara ile İzmir arası yaklaşık beş saate inmiş oluyor. Bu sayede, sadece yakıt tasarrufuyla, ekonomimize yılda tam 194 milyon Dolarlık ek bir kazanç sağlamış oluyoruz. Bu yolun bu çok geniş coğrafyaya getireceği ekonomik canlılık ise çok daha önemlidir.

Bu yol sayesinde İzmir Limanı'ndan iç bölgelere ulaşım çok daha pratik hale geliyor. Türkiye'yi bir uçtan bir uca çağdaş yollarla birbirine bağlayacağız dedik, adım adım bu hayalimizi gerçeğe dönüştürüyoruz. Yine bu sayede insanlarımızın yol güvenliğini ve konforunu da azami seviyede arttırmış oluyoruz. Bu vesileyle Ankara-İzmir Duble Yolu'nun ülkemize, Ege ve İç Anadolu bölgelerimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Ama burada bir şeyi de hatırlatmak istiyorum, bu yol ne zaman başlatıldı biliyor musunuz? 1992 yılında. Biz iktidara geldiğimiz yıl 2003, bu arada 8 hükümet değişti ve yapılan 265 kilometreydi, biz geldik 7 yılda 304 kilometreyi bitirdik ve böylece yol bitmiş oldu, işte aramızdaki fark bu."

 

"Dünyada zengin ve fakir ülkeler arasında büyük bir uçurum oluşmuş durumda"

Başbakan Erdoğan, Roma'da düzenlenen Dünya Gıda Güvenliği Zirvesi'ne ilişkin, "Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü çatısı altında gerçekleştirilen bu zirvede, dünyada gıda güvenliğinin sağlanması ve gıda krizinin aşılması için yapılması gerekenler masaya yatırıldı. Bugün dünyada 1 milyarın üzerinde insan açlık ve yoksullukla pençeleşiyor. Zirve sırasında yaptığım konuşmalarda da ifade ettiğim gibi bu mesele dünyanın üstünde ısrar ve hassasiyetle durması gereken bir mesele olduğunu vurguladım. Dünyada zengin ve fakir ülkeler arasında büyük bir uçurum oluşmuş durumda. Bu tablo sürdürülebilir bir tablo değil" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ulusa Sesleniş konuşmasında, "Dış politika alanında Türkiye'nin yoğun gündemini sizlerle her ay özellikle paylaşıyorum. Türkiye, dış dünya ile ilişkilerinde önemli kazanımlar elde ediyor, yeni dünyanın en önemli aktörlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor. Bu ay yine yoğun ve önemli bir diplomasi trafiği içinde çalışmalarımızı sürdürdük.

İtalya Cumhurbaşkanı Sayın Napolitano, Sayın Cumhurbaşkanımızın davetlisi olarak ülkemize resmi bir ziyarette bulundu. Sayın Napolitano ile gerçekleştirdiğimiz çalışma yemeğinden hemen sonra, 16-18 Kasım tarihleri arasında Roma'da düzenlenen Dünya Gıda Güvenliği Zirvesi'ne katılmak üzere İtalya'ya hareket ettik. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü çatısı altında gerçekleştirilen bu zirvede, dünyada gıda güvenliğinin sağlanması ve gıda krizinin aşılması için yapılması gerekenler masaya yatırıldı.

Bugün dünyada 1 milyarın üzerinde insan açlık ve yoksullukla pençeleşiyor. Zirve sırasında yaptığım konuşmalarda da ifade ettiğim gibi bu mesele dünyanın üstünde ısrar ve hassasiyetle durması gereken bir mesele olduğunu vurguladım. Dünyada zengin ve fakir ülkeler arasında büyük bir uçurum oluşmuş durumda... Bu tablo sürdürülebilir bir tablo değil. Dünyada oluşan bu dengesizliğin ve bu eşitsizliğin bir an önce giderilmesi, bunun için daha fazla çaba harcanması şart" açıklamasında bulundu.


"Türkiye'nin büyük bir ülke olma yolundaki yürüyüşü sürecek"

Zengin ülkelerdeki sınırsız tüketim ve israfa son verilmesi, dünya kaynaklarının daha dengeli ve barışçıl biçimde kullanılması bu sorunu büyük ölçüde çözeceğini belirten Başbakan Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti: "Bu zirve sırasında müşahede ettiğimiz sevindirici gelişme, bu bilincin artık dünya ülkelerinin pek çoğu tarafından paylaşılmakta olduğu yönündedir. Zirvenin sonuç bildirgesinde de bu kararlılık altı çizilerek ifade edildi. Biz de Türkiye olarak bu konuyu önemsediğimizi ve bu alanda her türlü küresel ve bölgesel girişime bütün imkânlarımızla destek vereceğimizi uluslararası kamuoyuna deklare ettik. Zirve sırasında başta İtalya Başbakanı Sayın Berlusconi ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon olmak üzere birçok liderle çok yararlı temaslarda da bulunduk.

Bu vesileyle çeşitli dünya meseleleri ve Türkiye'nin bu meselelerle ilgili görüşlerini muhataplarımıza bir kere daha ifade etme şansına sahip olduk. Bu arada FAO'nun genel direktörü ile de bir yemeğimiz oldu ve bu yemekte de yine bu konuları ikili olarak çok açık net konuşma fırsatımız oldu. Yine 7 Kasım'da bir başka önemli toplantıya ev sahipliği yaptık. İslam Konferansı Teşkilatı 25. Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi'nin Bakanlar Toplantısı'na Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül'de katılarak bir konuşma yaptılar.

Tabii kendilerinin orada çok yoğun görüşmeleri de oldu. Bu toplantı için Türkiye'ye gelen İran Cumhurbaşkanı Sayın Ahmedinejad ile İstanbul'da benim de başa baş bir görüşme fırsatım oldu. Kendileriyle iki ülke ilişkilerini, bölgesel meseleleri, çeşitli konuları özellikle enerji noktasında görüşme imkânı bulduk. Bu vesileyle geçtiğimiz ay yaptığımız İran ziyareti sırasında heyetimize göstermiş oldukları nazik ilgi için de kendilerine teşekkür ettik.

Bu ay içinde misafir ettiğimiz yabancı dostlarımız bununla da sınırlı değildi. İngiltere Dışişleri Bakanı Sayın Miliband, AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Sayın Barrot, İsveç İltica ve Göç Bakanı Sayın Billström, Ürdün Başbakanı Sayın Dahabi, Almanya Hessen Eyaleti Başbakanı Sayın Koch misafirlerimiz arasındaydı. Yine komşumuz olan ülkelerden Suriye Halk Meclisi Başkanı Sayın El-Abraş ve Irak Yüksek İslam Konseyi Lideri Sayın El-Hekim ile de başta bölgesel meseleler olmak üzere birçok konuyu ele aldığımız yararlı görüşmelerde bulunduk. 23-25 Kasım tarihleri arasında da, Libya Başbakanı Ali El Mahmudi'nin davetine icabetle, kalabalık bir iş adamları heyetiyle birlikte bu ülkeye gittik.

Libya Lideri Sayın Kaddafi başta olmak üzere, Libyalı yetkililerle çok verimli görüşmeler yaptık. İş adamlarımızın Libyalı muhataplarıyla birlikte katıldıkları İş Konseyi toplantısı da, iki kardeş ülke arasındaki ekonomik ilişkileri daha da pekiştiren çok önemli bir adım oldu. Türkiye'nin büyük bir ülke olma yolundaki bu yürüyüşü aynı hız ve yoğunlukla bundan sonra da sürecek. Bu adımların Türkiye'nin geleceğe yürüyüşünde ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu zaman içinde hepimiz müşahede edeceğiz."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler