Gazetecilik hakikati sevmektir

Ortada ne bir suç şüphesi ne de bir eylem var. Hal böyle olunca yargılama makamındakiler gerçeğin bu apaçıklığı karşısında en çok soru sorarken bocalıyor.

Gazetecilik hakikati sevmektir
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.07.2017 - 05:00

Özel ve güzel bir dava bu... Ceza hukukunun temel bir amacı vardır: Gerçeğe ulaşmak. Hakkında suç isnat edilenin o suçu işleyip işlemediğine ilişkindir bütün o kalın kitaplar, adliye binaları, hâkim cüppeleri, mübaşir bağrışları... Cumhuriyet davasının görüldüğü havasız salonda ise insanlığın büyük bedellerle kazandığı bu ilkenin tamamen tersine çevrildiği bir ruh dolaşıyor. Uzun ak saçlarıyla kürsüye gelip “Zamanın bu ruhunu reddediyorum” diyen Cumhuriyet’in avukatı Bülent Utku’nun sözleri karşısında muktedirin duyduğu huzursuzluk tam da tarih saatinin ve bu birikimin geriye çevrilemeyeceğini bilmesinden kaynaklanıyor.

Savcı ve mahkeme heyetinin, “zamanın ruhu” nedeniyle sanık sandalyesinde oturan Cumhuriyetçiler karşısındaki durumu ise çok zor. Ortada ne bir suç şüphesi ne de bir eylem var çünkü. Hal böyle olunca yargılama makamındakiler gerçeğin bu apaçıklığı karşısında en çok soru sorarken bocalıyor. Yayın danışmanı ile basın danışmanı, yayın koordinatörü ile haber koordinatörü arasındaki fark bir soru oluyor örneğin ya da vakıf üyesi olmadığını söyleyen Kadri Gürsel’e “Niye vakıf üyeliği ile ilgili savunma yapmadınız” diyebiliyor savcı. Bir aşamada “Falanca örgütlerin terör örgütü olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna muhtaç kalıyor yargılama heyeti...

Sorusuzluk o kadar zor ki, Murat Sabuncu’nun Cumartesi Anneleri’ne atıf yapıp “devletin kaybettiği insanlar” ifadesini kullanmasından huzursuzlanan mahkeme başkanı “Bildiğiniz bir şey mi var” diye soruyor. Sabuncu’nun Berfo Ana’yı hatırlatıp “Devlet yanıtlasın bu soruyu” demesi karşısında suskunlaşması da bu yüzden. Oysa yıllardır 23 yıl önce gözaltında kaybedilen eşi Fehmi Tosun’u arayan Hanım Tosun, duruşma kapısına kadar gelmiş ve içeri alınmamıştı. İçeri girebilse mahkeme başkanının “Bir bildiğiniz mi var” sorusuna yanıt verebilirdi belki...

Gazete manşetlerini savunmanın tutuklandıktan sonra cezaevi girişinde soyularak aranmasından daha ağır olduğunu söylüyor Murat Sabuncu. Gazeteciliği sevmek sadece bir mesleği sevmek değildir. Gazeteciliği sevmek hakikati sevmektir, hakikatin gün yüzüne çıkmasını, insanla buluşmasını, hayatı değiştirmesini sevmektir. İşte Sabuncu’nun hissettiği bu derin tutkunun ve cesaretin adını Cumhuriyet avukatı Bülent Utku koyuyor: “Cesaret hakkı. Bu herkesten istenmez ama gazeteciler ve hukukçular için bir görevdir.”

Gökyüzü yasak...

“Görmek istersen denizi, yukarıya çevir yüzü; deniz gibidir gökyüzü...” Murat Sabuncu beyaz gömleği ve bembeyaz sakallarıyla bu dizileri okuduktan sonra ekliyor: “Bize gökyüzü de yasak. Çünkü dikenli teller çektiler görmememiz için.” Ahmet Şık’ın annesinin getirdiği yemekler verilmiyor. Öğlen verilen kumanya ise yenilenecek cinsten değil. Geç vakit cezaevine dönen Cumhuriyetçilere yemek de verilmiyor. Aç bırakılıyorlar. Kadri Gürsel’in çocuğuna sarılması yasak. Her biri bu ülkenin yüz akı gazetelerinden birinde çalışmak dışında suçu olmayan insanlar. Daracık, havasız bir mahkeme salonunda etraflarını çevreleyen jandarmalar arasında oturuyor. Tarihin, hukukun, aklın, vicdanın, insanlığın ince çizgileri arasında dolaşıyor.

FETÖ sanığı bir savcının yürüttüğü soruşturma sonunda açtığı davada savunma yapan Cumhuriyetçilerin bu çelişkiye dikkat çekmesi rahatsız ediyor savcıyı. “İddianamenin altında onun imzası yok” diyor, bütün soruşturma aşamalarını onun yürüttüğünü bile bile. Akın Atalay ise “Soruşturmayı yapan savcı Murat İnam’dır. İddianamenin altında farklı 2 ismin olması bu davanın özelliklerinden, güzelliklerinden biridir” diye yanıtlıyor.

Özel ve güzel bir dava. Hayatlarından, çocuklarından, eşlerinden, sevgililerinden, torunlarından, özgürlüklerinden ayrı düşürülen 12 insanın “cesaret hakkını” kullanarak güzelleştirdikleri bir dava Cumhuriyet davası... Sonu ne olursa olsun, karar ne çıkarsa çıksın Cumhuriyetçilerin o daracık duruşma salonunda savundukları değerler, bu karanlık günlerde ihtiyaç duyduğumuz taze bir nefesi, sıyrılıp gelen ışığı taşıyor ülkeye...

Arkadaşlarımız aç bırakıldılar

Cumhuriyet davasında tutuklu yargılanan arkadaşlarımız, duruşmalar boyunca bazı evraklarına izin verilmemesi ve kravatların toplanması gibi uygulamaların yanı sıra kötü beslenme koşulları ile karşı karşıya kaldılar. Yakınlarının getirdiği yemekler arkadaşlarımıza verilmedi. Bunun yerine verilen kumanya ise yenilemeyecek kadar kötüydü. Arkadaşlarımız akşam geç saatlerde cezaevine döndükleri halde kendilerine akşam yemeği de verilmedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon