Mario Vargas Llosa’dan “Hınzır Kız”
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Perulu yazar Mario Vargas Llosa’nın Türkçede yeni yayımlanan romanı “Hınzır Kız”, âşık bir erkeğin kelimenin tam anlamıyla ömrünü verdiği bir kadının peşinde geçen yaşamını anlatıyor.
Mario Vargas Llosa’dan yeni roman: “Hınzır Kız”
Latin Amerika'da Yeşilçam etkisi
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Perulu yazar Mario Vargas Llosa’nın Türkçede yeni yayımlanan romanı “Hınzır Kız”, âşık bir erkeğin kelimenin tam anlamıyla ömrünü verdiği bir kadının peşinde geçen yaşamını anlatıyor ve bu yaşam çevresinde, tutkulu bir âşığın neler yapabileceğini, hangi noktalara kadar dayanabileceğini ve nelerden vazgeçebileceğini gözler önüne seriyor. Romanın arka planında ise 20. yüzyılın ikinci yarısında hem Peru'yu hem de dünyanın geri kalanını şekillendiren tarihi ve toplumsal dönüm noktaları yer alıyor.
Her ne kadar daha öncesinde, Nobel Edebiyat Ödülü’ne de sahip Mario Vargas Llosa’nın kaleminden çıkanlar arasında güzel aşk hikâyeleri okusak da yazar, Türkçede yeni yayımlanan romanı Hınzır Kız için, kitabın arka kapağında da yer verilen açıklamasında; "Aşka dair ilk romanım" diyor.
Böyle bir açıklamanın birkaç nedeni var.
Bu nedenlerden önceliklisini ise Llosa’nın romanında aşkın halleri üzerine bir resmi geçit sunması meydana getiriyor. Çünkü Llosa’nın romanı, âşık bir erkeğin kelimenin tam anlamıyla ömrünü verdiği bir kadının peşinde geçen yaşamını anlatıyor ve bu yaşam çevresinde, tutkulu bir âşığın neler yapabileceğini, hangi noktalara kadar dayanabileceğini ve nelerden vazgeçebileceğini gözler önüne seriyor.
Bir başka neden de yazarın, bir yaşamdan çok bir aşkın portresini sunma derdi bize. Sayfalar akıp giderken araya zaman zaman düyanın önemli kırılma anlarından sahneler giriyor, zaman zaman küçük yan hikâyelerle roman besleniyor belki ama esas meselemiz, kahramanımızın duyduğu tutkulu aşkın nelere gebe kalabileceği. Tam da bu nedenle Llosa, hangi yan yollara saparsa sapsın rotasını tekrar bu aşkın yaşandığı dolambaçlı patikaya çeviriyor. Kaldı ki bu yan yollar da yaşanan duygunun şiddetini gösterebilmek adına, romanda önemli öğeler olarak kullanılmış zaten.
AŞKIN EVRENSELLİĞİ
Sadece Llosa’nın değil; Marquez’in, Fuentes’in, Cortazar’ın ve daha Latin Amerika topraklarından çıkmış nice ünlü kalemin yazdıklarında hissedilebileceği üzere, o coğrafyanın ülkeleri ve Türkiye arasında bir yakınlık, bir bağ kurabilmek mümkün. Baktığımızda, Latin Amerika’nın darbeler ve savaşlarla bir şekilde hep kanamış damarları, siyaseten yakınlaştırıyor bizi bu coğrafyaya. Yanında, büyülü gerçekçilik gibi dünyayı sarmış bir akımı topraklarından çıkaran yazarlar kuşağının eserlerini göz önüne aldığımızda da ülkemizin mitleri, masalları, hikâyeleri gelmez mi akla?
Latin Amerikalı yazarların, Türkiye’de sevilmesinin nedeni, okurların da bu yakınlığı yazılanlarda bir biçimiyle duymasında yatıyor kanımca. Llosa’nın Türkçede yayımlanan son romanı Hınzır Kız’la ise bu yakınlığın sadece siyaseten ya da kültürel kodlarla değil aşkı alımlayış ve yaşayış biçimleriyle de ortaya çıktığını görüyoruz. Aşk kesinlikle evrensel bir duygu, evet ama bunu yaşayış biçimler her toplumda, her kültürde şekil değiştirebiliyor. Hikâyesini bir roman boyunca sayfa sayfa takip edeceğimiz kahramanımızın yaşadıkları ise bizim bildiğimiz aşklarla benzerliğini tutkulu, hatta hastalıklı derecede duyumsadığı bağlılığında buluyor.
Hınzır Kız'ın bu bağlamda, Yeşilçam aşk filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz bir kurguyla karşımıza çıktığını söylemek gerek. Her ne kadar duraklar, yaşamlar, atmosfer ve araçlar farklı olsa da yapısal olarak tam bir Yeşilçam kurgusu Llosa'nın son romanı.
“HINZIR KIZ” VE “USLU ÇOCUK”
Roman, tam da bu Yeşilçamvari kurguya yakışır biçimde 1950'lerin Peru'sundan, bir ilkgençlik aşkının alevleniş hikâyesiyle açıyor sayfalarını bize.
Cinselliği ve karşı cinsi yeni yeni tanımaya başlayan kahramanımız Ricardo Somocurcio, arkadaş gruplarına birden dahil olan ve nereden geldikleri hakkında kimsenin fikir sahibi olmadığı, kendini Peru'nun kıyı köşe semtlerinden değil de Şilili olarak tanıtan iki kardeş Lucy ve Lily'den, büyük olanı Lily'ye kendi deyimiyle “iliklerine kadar” âşık olur. Bu tam da adet olacağı üzere ilk görüşte aşktır ve Lily'nin varlığı, ailesiyle birlikte Almanya'dan yazlıklarına gelen gurbetçi genç kız etkisindedir. Yani herkesin gözü üzerinde olmasına ve kendisinin de bunun farkısında olmasına rağmen pas vermeyen, havasından geçilmeyen genç kız rolündedir. Ancak bu havalı tavırlar çok uzun sürmez. Gençlerden birinin evinde verilen bir eğlence sırasında kendilerini Şilili olarak tanıtan kızların, orayla hiçbir bağlantısı olmadığı ortaya çıkar ve gençler arasındaki bu hızlı yükselişleri aynı hızda son bulur. Ancak Ricardo'nun ona karşı hissettiği duygular hiçbir zaman sönmez. Aklının bir köşesinde Şilili Lily'yi hep yaşatır.
Bu kısacık hikâye, roman için bir şablon aslında. Kahramanımızın yaşamı boyunca bir şekilde ayrılamadığı parçası olacak “Şilili”nin, Ricardo'yla kurduğu ilişki hep böyle kalacak. “Gözü yükseklerde” bir kadının, bin bir yalan ve kandırmacayla hayatlarına girdiği zengin, güçlü erkeklerden bıktığı ya da onların “Şilili”den sıkıldığı zamanlarda, başı sıkıştığında, zora düştüğünde sığındığı sakin liman olacak Ricardo. Ancak onun, bu durumdan bir şikâyeti olmayacak. Aksine o “Şilili”yi, kendisine döndüğü her zaman, biraz yakınsa da ilk günkü gibi karşılayacak. Üstelik her defasında farklı isim ve kimliklerle karşısına çıkmasına rağmen...
Ricardo'nun kendisine taktığı isimle “Hınzır Kız”ın en önemli ve romana katığı en büyük değer, kahramanımızı peşinden sürükleyip bizi kısa bir dünya turuna çıkarmasının dışında, tam olarak bu. Çocukluğunda Şilili Lily, Peru Devrimi hazırlıkları için gittiği Fransa'da Yoldaş Arlette, devrimin olmayacağını anladığı an hemen Madam Robert Arnoux, 60'ların ikinci yarısında Londra'da çiçek çocukların gezdiği sırada Mrs. Richardson, Japon kaçakçının kullandığı geyşa iken Kuriko... Ancak içinden geçtiği dönemler onu çok ilgilendirmiyor. Onu tek ilgilendiren ulaşmak istediği sonsuz refah ve güç. Romanın içinden geçtiği devirler “Hınzır Kız”ı değil belki ama bizi ilgilendiriyor.
“Şilili”, gözünü diktiği rahat ve paralı yaşama ulaşmak için dünyanın dört bir tarafında dolaşırken biz, onun ve Ricardo'nun peşinde hem Peru'yu hem de dünyanın geri kalanını şekillendiren tarihi ve toplumsal dönüm noktalarının arasında dolaşıyoruz. Bu da anlatılan tutkulu hikâyenin ardında besleyici bir fon olarak yerini alıyor.
Hınzır Kız'ın, kurgusu ve tipik kişilikleriyle klasil bir Yeşilçam örgüsü olduğunu söylemiştim. Buna, yazarın dili de büyük oranda omuz veriyor. Şöyle cümleler kurabiliyor Ricardo: “Hayatında tek bir sefer olsun beni sevdiğini söyle, Hınzır Kız. Bu doğru olmasa bile söyle bana.” Türk filmlerinden duymaya alıştığımız bir cümle bu. Llosa da bu alıştığımız cümleleri yoğun bir şekilde karşımıza çıkarıyor roman boyunca. Ama yine de farklı bir keyfi olduğunu söylemek gerek. Aynı şekilde çoğu tesadüflerle gerçekleşen “Hınzır Kız” ve “Uslu Çocuk” buluşmaları da aksar ve sıkar gibi görünüyorsa da özlenen bir şarkıyı fısıldıyor gibi kulaklara.
erayak@cumhuriyet.com.tr
Hınzır Kız/ Mario Vargas Llosa/ Çeviren: Süleyman Doğru/ Can Yayınları/ 400 s.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama