Mark Twain’den "Çift Taraflı Bir Dedektif Hikâyesi"

Daha çok "Huckleberry Finn" ve "Tom Sawyer’ın Maceraları" adlı kitaplarıyla tanınan Mark Twain, bu kez bir Sherlock Holmes hikâyesiyle okur karşısında: "Çift Taraflı Bir Dedektif Hikâyesi". Kitapta, polisiyeye has unsurların yanısıra 19.yy sonu Amerikasının küçük bir panoramasını da görmek mümkün. Seval Şahin değerlendirdi...

Mark Twain’den
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.07.2014 - 14:14

Bir Amerikan Sherlock Holmes'ü

Mark Twain denince ilk akla gelen kitaplar Huckleberry Finn ve Tom Sawyer’ın Maceraları şüphesiz. Mark Twain ve Sherlock Holmes’ü bir arada düşünmek ise çok rastlanan bir durum değil. Neden Sherlock Holmes ve Mark Twain bir arada düşünülebilir peki? Bunun sebebi bugünlerde yayımlanan Çift Taraflı Bir Dedektif Hikâyesi. Kitabın polisiye edebiyat açısından oldukça ilgi çekici bir eser olduğu da su götürmez.

Huckleberry Finn ve Tom Sawyer’ın Maceraları kitaplarıyla gezerdolaşır -burada gezerdolaşır kelimesini özellikle tercih ediyorum, gezgin demek daha farklı bir anlam ifade ediyor. Gezginlik stabilliği de içinde barındırabilir ama gezerdolaşır bu stabilliği ortadan kaldırıp aktif olmaya da gönderme yapıyor- kahramanlar yaratmayı seven, nitekim müstearı olan Mark Twain isminin “iki kulaç derinlik” anlamında bir denizcilik terimi olduğu düşünülürse yazarımızın polisiyeye çok da yabancı olmadığı ortada aslında.

Kendisi de gezerdolaşır biri olan Mark Twain, Amerika’yı dolaşmış, bir dönem madencilik de yapmış. Kitabımızın kahramanı da aradığı suçlunun peşinden önce tüm Amerika’yı sonrasında da neredeyse dünyanın yarısını oradan oraya dolaşan bir çocuk. Bu çocuk zaman geçtikçe büyüyor, fakat bu büyüme sadece yaş alma ile ilgili değil tecrübe ve dünyayı tanımakla da ilgili. Aradığı kişi ise bir suçlu. Annesine karşı suç işlemiş, bir erkek evlat tarafından bu suçun intikamını almayı üstlenmiş bir oğlan çocuğu, bir erkeği bulmayı kendisi için bir görev olarak kabul ediyor. Üstelik aradığı kişi babası. Kendisine bahşedilen olağanüstü bir yetenek sayesinde onu bulabileceğine dair annesinin ve kendisinin büyük inançları olmasına rağmen çok büyük bir hata yapıyor. Sonrasında ise hayatı bu hatayı düzeltmeye çalışmakla geçiyor. Böylece suçlu olan babayı arayan bir çocuk, sonrasında hayatında yaptığı en büyük hatayı düzeltmeye yönelik bir yolculuğa çıkıyor. Başka birinin hayatını mahvetmiş olmak onun için hayatlarını bir karabasana çeviren babasını bulmaktan çok daha önemli. Bu, onun ne kadar iyimser ve hayata karşı olumlu duygularla dolu olduğunu gösteren bir durum, yoksa aslında istediği tek şey intikam. Fakat bu intikam duygusu yerini başka birinin hayatını mahvettiğinde neredeyse kendini feda etmeye doğru eviriliyor.

BU CİNAYETİ KİM ÇÖZECEK?

Çift Taraflı Bir Dedektif Hikâyesi, anlatım tekniği açısından ise çok ilginç bir yapı sergiliyor. Suçlunun peşinde dolaşan oğulun neler yaptığını zaman zaman annesine yazdığı mektuplardan zaman zaman da anlatıcıdan öğreniyoruz.

İki bölümden oluşan kitapta, ikinci bölüm ise Sherlock Holmes ile açılıyor. Burası bir madenci kasabası ve kahramanımız da artık bu madenci kasabasında yaşamaya başlamış. Sonrasında yine bu bölümde, burada yaşayan, etraftakilerin çok fazla sevmediği, ama yaptığı tüm eziyetlere rağmen onunla yaşayan, onun her dediğini yapan bir başka kahraman ile karşılaşıyoruz. Bu eziyet çeken kahramanın tek yapmak istediği de kimsenin sevmediği, kendisine eziyet eden bu adamı öldürmek. İşte Sherlock Holmes de bu eziyet çeken gencin dayısı olarak sahneye çıkıyor. Onun sahneye çıkışı ise yeğen açısından bir engel teşkil etmeyecek: “Onu benim tanıdığım gibi tanıyan herkes, her şeyi kendisi önceden planlamadığı, ipuçlarını ayarlamadığı ve adamın birini suçu talimatlara göre işlemesi için tutmadığı sürece onun hiçbir suçu çözemeyeceğini bilir…” (s. 47) Ancak her şey bundan ibaret de değil. Holmes, bir düelloya davet edilir. Kasabada küçük bir kız kaybolur. Kız nasıl bulunacaktır? Onu eşsiz yeteneğiyle bulan kahramanımıza karşılık Holmes de ipuçlarından yola çıkarak hem de hiç yerinden kıpırdamadan verdiği talimatlarla kızı bulmayı başarır. Böylece daha ilk gelişinde herkesin hayranlığını kazanmışken bu sefer bu hayranlık perçinlenmiş olur. Fakat daha her şey bitmemiştir. Tahmin edileceği gibi bir süre sonra bir cinayet işlenir. Bu cinayeti kim çözecek? Holmes mü? Kitabımızın kahramanı mı? Bu ayrıca merakâver bir durum.

Çift Taraflı Bir Dedektif Hikâyesi’nde polisiyeye has unsurların yanısıra 19.yy sonu Amerikasının küçük bir panoramasını da görmek mümkün. Küçük kasabalarda sıkıcı hayatlar süren insanların barlarda toplanarak hayatlarını neşelendirmeye çalıştıkları bir zaman diliminin bir kısmını da hikâyeler kaplamış durumda. Öyle ki eserin tamamının hep bir bardaki insanların konuşmaları ya da bu barın üstündeki küçük otel odası gibi yerlerde yaşayan, madencilik yaparak zengin olmayı düşleyen insanlarla dolu olması, o dönem Amerikası için de çok şey anlatıyor. Sherlock Holmes de böyle bir Amerika’ya bir Amerikalı, yeğeninin yanına gelen bir hikâye hatta bir efsane kahramanı olarak bir bar salonunda girer.

DÜNYA EDEBİYATINDA SHERLOCK HOLMES

Bu durumun Türkiye versiyonuna baktığımızda ise şöyle bir tablo karşılar bizi: Peyami Safa’nın Server Bedi takma adıyla yazdığı 1928 tarihli Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai Serisi ile 1911 yılında Yervant Odyan tarafından kaleme alınan Abdülhamid ve Sherlock Holmes adlı eserde bir davet söz konusudur. Bu daveti, ilkinde İstanbul Polis Teşkilatı ikincisinde ise bizzat padişahın kendisi yapar. Holmes her ikisinde de şüphesiz farklı nedenlerle başarılı olamaz. Bu başarılı olamama durumu Amerikan Sherlock Holmes’ünde de gerçekleşir. Yine Arsen Lüpen karakterinin yaratıcısı Maurice Leblanc da Arsen Lüpen ile karşı karşıya getirdiği Herlock Sholmes kitaplarında, Holmes’ü başarısızlığa mahkum kılar. Görüldüğü üzere Mark Twain de onu Amerika’ya getirdiğinde başarısızlığa mahkum eder. Ancak ister Türk ister Amerikalı ister Fransız olsun, her ne zaman Sherlock Holmes söz konusu bir eserin kahramanı olsa, -bu Hindistan’daki Holmes pastişlerinde de böyledir- ondan hep saygıyla bahsedilir. O, tüm zamanların en zeki kahramanlarından biridir ve ona duyulan saygı hep en çok vurgulanan unsurlardan biri olarak eserlerdeki yerini alır. Peyami Safa’nın Sherlock Holmes’ü İstanbul’a geldiğinde insanlar onu görmek için yollara dizilirler. Aynı durum Mark Twain’inkinde de geçerlidir: “Bu arada hanın önündeki yol bu büyük adamı bir an görebilmeyi bekleyen ve uman köylülerce tıkanmıştı. Ama o odasında kaldı ve gözükmedi.” (s. 48)

Her Sherlock Holmes hikâyesi okuruna yeni bir okuma zevkinin dünyasını açar. Dünyanın bu en meşhur dedektifi bulunduğu ülkenin sayfalarından fırlayıp birçok dilden, birçok ülkeden yazarın satırlarına sızmayı başarmış ve bunu yapmaya da devam ediyor. Bunun hep sürmesini dilerim.

Çift Taraflı Bir Dedektif Hikâyesi/ Mark Twain/ Çeviren: Feyza Göçer/ Labirent Yayınları/ 86 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler