Maskesiz ödüller...
77. Venedik Film Festivali son buldu. En iyi filme verilen Altın Aslan ödülünü, “Nomadland” filmiyle kazanan yönetmen Chloe Zhao salgın nedeniyle Venedik’e gelemedi. Onun yerine filmin yapımcısı Disney’den David Romani, ödülü teslim aldı.
Bu çok beklenen, arzulanan, heyecan doğuran, sıkı denetim altında gerçekleşen, eşi benzeri görülmemiş tuhaf festival, sonunda noktalandı.
Cumartesi gecesi, başkanları Cate Blanchett’in yanında sahneye çıkan jüri üyeleri Matt Dillon, Veronika Franz, Joanna Hogg, Nicola Lagioia, Christian Petzold ve Ludivine Sagnier, özdenetimin yüksek olduğu bu ortamda beklenen, kolayca öngörülen dengeli ödül listesinin maskesini çıkarıverdiler, o kadar.
Böylece, ne hayalet ne canlı, hem gerçek hem de sanal bir Mostra, şimdilik kazasız belasız noktalanmış oldu. Altı çizilmesi gereken en önemli başarı bu...
Amerikan sinemasının ağır toplarının, önceki yıllara oranla çok az olması ve yıldız oyuncuların büyük bölümünün Lido yolculuğuna çıkamamaları nedeniyle, sinema düzeyinin düşük olduğunu ileri süren yapay zekâlı kimi maskelilerin sesinin gür çıktığı bir ortamda, jürinin de alabildiğine dengeli, diplomatik kararlar almak zorunda kalacağı ortadaydı.
Büyük stüdyolar dışında gerçekleştirilen, Hollywood yapımı düzeyli bir geniş kitle sineması örneği olan “Nomadland”, Mostra’nın simgesi Altın Aslan için biçilmiş kaftandı. Kazanacağı, festival daha başlamadan ilan edilmişti zaten! Üstelik, konusuyla ilginç, biçimiyle de çekici olan bu filmin yönetmeni, 1982 Pekin doğumlu Chloé Zhao, eğitimini tamamladığı ABD’ye yerleşmiş Asya kökenli bir genç kadın sanatçı kimliğiyle de, kâğıt üzerinde ideal bir adaydı!.. Ayrıca, filmin başoyuncusu ve ortak yapımcısı olan Frances McDormand gibi yetenekli ve saygın bir adın jenerikte yer alması, artı bir avantaj değil miydi? Kısacası, Altın Aslan’ı bulabilmek için, “üstün yapay zekâlı sinemasever robot”a danışmaya bile ihtiyaç kalmamıştı...
Asıl önemli olan, içeriği ve biçimiyle, filmin nasıl karşılandığı; yaratıcı sineması tanımının neresinde yer aldığıydı kuşkusuz. Ancak, filmle ilgili düşünce ve görüşlerimi dile getirmem mümkün değil. Çünkü festivalin son günü programlanan Altın Aslan’ı izleyemeyenler arasındayım! Kaldı ki, cuma sabahı Lido Adasında “Nomadland”ı görebilenler, akşam saat 23’e kadar ağızlarını ve kalemlerini tutmak zorunda kalmışlardı!
Toronto Festivali’nin başvurusu üzerine, Mostra yönetimi, kısa süreli ambargo isteğini gösterim saatlerini değiştirmeden kabul ederek, basından, bu yasağa uymaları rica ediyordu!
Neden mi? Salonlarını sadece yerel sinemaseverlere açma kararı alan, (profesyonel katılımcıların sanal ortamda izlemek zorunda olduğu, bu güzün ikinci tuhaf etkinliği) Toronto Festivali’nde, “Nomadland”ın ilk gösterimi, o gün Venedik’te hava karardıktan sonra başlayacaktı da ondan!
Filme ilişkin olumlu/olumsuz görüşlerin, Kuzey Amerika prömiyeri öncesi kafa karıştırmasından, yüksek beklenti basıncını düşürmesinden çekiniliyordu!
Sorgulanması gerekirken daha sıkı sarıldığımız bu tür kötü ve zararlı alışkanlıklardan nasıl kurtulacağız?
Yine de, tüm olağandışı koşullara karşın, eski alışkanlıkları simgeleyen büyük ağacın, Venedik’te ormanı tümden gizleyemediğini de vurgulamak gerekiyor: Jürinin, gerçekçi ve dengeli değerlendirmeler sonucu aldığı kararlar, Hint, İtalyan, İran, Japon ve Rus sinemalarının özgün örneklerini de ön plana çıkarıyordu.
Gönül isterdi ki festival seçkilerinde yer alan bütün filmler, internet üzerinde, tüm dünyadaki sinemaseverlere simgesel bir ücretle, belirli bir süre boyunca sunulsun...
Hatta, bazı “zor” sanat filmleri, bu farklı sanal sunum çerçevesinde, normal dağıtım ağına oranla daha yüksek gelir bile elde edebilirlerdi! Ancak, dev yapımcı, satıcı ve dağıtımcıların, özellikle de Covid-19 salgını sırasında aboneleri artan platformların, bu tür bir girişimi hemen engelleyeceklerinden de kuşkum yok. Olsa olsa, bağımsız küçük yapımcılar böyle bir atılımda bulunabilirler; o da, birleşebilirlerse!
GENÇ TÜRK SİNEMASININ YENİ BAŞARISI
Son on yıl içinde genç Türk sinemasının en iyi tanıtıldığı ve ödüllendirildiği etkinlik olan Venedik'te bu yıl Azra Deniz Okyay, "Hayaletler" ile ilk ve ikinci filmlerden oluşan "35. Eleştirmenlerin Haftası" yan bölümündeki yedi film arasında yapılan değerlendirmede birinci seçilerek, bu başarıların süregeldiğinin habercisi oldu.
Yönetmenin ilk uzun filmi olan "Hayaletler", festivalin tüm seçkilerinde yer alan ilk filmlerin aday olduğu ve üç kişilik ayrı bir "İlk Yapıt" (Opera Prima) jürisinin belirlediği Geleceğin Aslan'ı ödülünün de adayıydı.
Sonuçta, bu jürinin kısa listesine girdiğini tahmin ettiğim Azra Deniz Okyay yerine, "Ufuklar" yan bölümünde sunulan "Listen" adlı filmin Portekizli kadın yönetmeni Ana Rocha de Sousa (1978), Cannes'daki Altın Kamera'nın eşi olan bu önemli ödülü kazandı.
Geleceğin Aslanı ödülünü, 2010 yılında Seren Yüce "Çoğunluk", 2012'de de Ali Aydın "Küf" ile almışlardı.
Ayrıca, Kaan Müjdeci, 2014 yılında Altın Aslan yarışına katılan ilk filmi "Sivas" ile Jüri Özel Ödülü'nü kazanıyordu.
Daha sonra, 2017'de, ilk filmi "Körfez" ile "Eleştirmenlerin Haftası" seçkisinde ilgi gören Emre Yeksan, ertesi yıl, Venedik Festivali kapsamında düzenlenen Biennale College atölye çalışmasının ürünü "Yuva" ile de Lido izleyicisi önüne gelmişti..
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza