Ozanın günlüğünde başkaları ve kendisi, kendisi, kendisi...
Kemal Özer'in günlükleri yayımlandı. Özer'in günlüğünde edebiyatımızın dokuz yıllık kesitiyle karşılaşmak, şiire yarım yüzyıl emek vermiş bir edebiyat adamının görmüş geçirmiş, hoşgörülü değerlendirmelerini öğrenmek isteyenler, aradıklarını bulamayacaklar.
Benimle ilgili bir özelliği, bir yaklaşımı, bir rengi taşıyacaksa, bir döneme ışık tutacaksa, bir gelişimin neden öyle değil böyle olduğunu açıklayacaksa yazmalıyım.'
Kemal Özer
Kemal Özer'in 1999-2008 günlüğünün(1) 'sunum' yazısı, günlük türünü pek seven, kendisinin de günlükleri olan Tuncer Uçarol'un. 'Severek okudum hepsini' demekte. 'Kitapta sanatçı, şiir, edebiyatçı, sanatçı, olaylar, öyküler hemen hiç yok! Günlüklerde bunlar merakla aranıyor ama kaçınılmış onlardan.' diyor.
Peki, Uçarol'un buldukları neler bu günlükte? Şöyle sıralamakta:
'Deneyimler aktarıyor. Edebiyatla ilgili pek çok izlenimi, birçok tasarıyı, olurdüşleri, olmazdüşleri (ne iyi) didikleyerek kapsıyor. (...) Öncelikle şairlerin okuması gereken, 'deneme türüne yakın yazılar' bunlar. Bir tür şiir cimnastiği. (...) Şiirleri üstüne düşünüyor, şiir duygularını açıklıyor, bazı şiir sorunsallarını ince ince yokluyor, şaşırtıyor yeni pencerelere götürüyor, yeni bir şiir bilinci aşılamaya çalışıyor okuyucusuna.'
Günlükler yayınevindeyken Özer'in beklenmeyen ölümü üzerine basım işi hızlanmış. Kitabın başına tanıtıcı bir yazı yazması istenen Uçarol, yapıtı baştan sona okuyamamış. 'Ancak yarısına yakınını bitirebildim' diyor.
Peki, yapıtın bütününü okuyan başka bir okurun acaba en çok dikkatini çekenler, neler olacaktı?
Edebiyat toplantılarında
Günlükte Özer'in uzak yakın kentlerde, birçok kez de yurtdışında katıldığı edebiyat toplantılarının ayrıntıları geniş yer tutuyor. Anlattıkları edebiyat toplumbilimi bakımından ilginç. Ozanın, beklediği ilgiyi göremediği toplantılar az değil:
'Heyecanla taşıyıp getirdiğim yeni kitaplarıma ilgi gösteren pek olmadı.'
'En başarısızı bu toplantıydı. Gelenler az olduğu gibi izlence de dayanılmaz uzunluktaydı.'
'Kendi kendimize toplandık. Konuklar ve biz. (...) Salonda yine biz bizeydik. Yine izleyici varmış gibi başladık.'
'Nektar Bar'da (İzmir) şiir gecesi oldukça sönük geçti. Ozan ve yazar olarak tanıdıklarımdan başka çok az dinleyici vardı. Onların da bir bölümü işleri olduğu gerekçesiyle ya başlamadan ayrıldı ya da sonuna dek kalamadı.'
Kendinden hoşnut!
Kendi yazdıklarını, kendi davranışlarını pek beğeniyor Kemal Özer. Eylemlerinden, yapıtlarından, bıraktığı izlenimden hoşnut:
'Nasıl bir yoldan geçip bugüne geldiğimi anlatıyorum. Sonra şiirler. Çeşitli dönemlerden küme küme. Her zamankinden daha akıcı. Okudukça etkileniyorlar. Duyarak okuyorum çünkü.'
'Kendimi verebildiğim için etkili oldu hepsi de. (...) Onların (Türkçeye aktarılmasına katkıda bulunduğu yabancı ozanların) dünyasını kavradığımı, şiirlerini benimsediğimi bir kez daha gördüm.'
'Okuduğum şiirler umduğumdan daha çok izlendi. Alkışlardan bunu anladım. Sonunda kitap imzalarken bu ilginin bir başka belirtisi daha ortaya konmuş oldu.'
'Kalabalık önünde seslendirince, şiirin kıvamını bulmuş olduğunu sezdim. Her şey yerli yerinde ve yöneldiği amaca uygun düşmüş.'
Tanıştıklarının kendisiyle ilgili izlenimlerini öğrenmeye meraklı. Genç ozanlarda 'vurdumduymazlık, kendini beğenmişlik, önyargılılık' gördüğünü söylüyor. Ondan 'geçme notu' alabilenler, 'yumuşaklık, sevecenlik, etkilenme heyecanı' taşıyanlar ise, onu onaylayanlar, görüşlerini benimseyenler...
İçlerinden yeni tanıştığı birine şiirlerini okuduktan sonra, ikisinin arasında şunların geçtiğini öğreniyoruz:
'Beklediğim tepkiyi aldım. İnceliklere ve ayrıntılara dikkat, imgeleri ve imge arası ilişkileri kavrayış. Bir başka anda ise, benimle ilgili düşüncesinde değişiklik olup olmadığını sordum. Yanıtı yine beklediğim gibiydi. Toplumcu bir ozanda göreceğini ummadığı kuşatıcılıkla ve esprili bir bakışla karşılaşmak onu şaşırtmıştı.'
Kendinden hoşnut ozanın, başı yalnızca kendi fotoğraflarıyla derttedir. Gazetede çıkan bir fotoğrafını, 'Yabancı, donuk bir yüz. Sanki ben değilim.' diye niteler. Bu tepkisine şaşan Ataol Behramoğlu ise; 'Çok çocuklu bir halk adamı gibi, ciddi bakışlı. Ne var bunda?' der! Özer'in başka zamanlarda da bu sorunu deştiği gözlenir: 'Her makineyi eline alıp karşımıza geçene izin vermemeli, çekilen fotoğrafları da gördükten sonra basılmasına karar vermeliyiz.'
Şakacı
Ozanın yakın çevresindekiler onun şaka yapmaktan, şuna buna takılmaktan hoşlandığını bilir. 'Bence bunlar birbirinden itici, sıkıcı şeylerdi!' Günlüğünde de, eski günlerinde, 'Çoğunlukla şaşırtıcı gelen o esprili, alaycı ve iğneleyici söz oyunlarıyla konuşmalar'ın geniş yer tuttuğunu hatırlatıyor. Sonra bu özelliğiyle ilgili gözlemini dile getiriyor:
'Şunu bir kez daha ayırt ettim: İnsan sık sık kullanmasa da bir yeteneği varsa kolay kolay körelmiyor. Şunu da ayırt ettim: İnsan bir kez havaya girince espri kendiliğinden çıkıp geliyor. Sanki yıllardır dilinde yuva kurmuş gibi.'
Coşup şakalarla, takılmalarla bezediği konuşmalarından keyif duyuyor:
'Söyleşi ise; sözü kendimde tuttuğum ve eski günlerin anılarına götürdüğüm, bol gülmeli bir konuşma sağanağı...'
Eleştirilmekten hoşlanmıyor
Ataol Behramoğlu, Kemal Özer'i, 'Onun son şiirleri soğuk, duygu yok' diye değerlendirmiş. Özer kendi şiiri için, 'duygululuğa sokmuyor okuyanı, ama duyuruyor' demekte. Şiirlerini topluluklara okurken bu ayrımı gözetiyormuş:
'Duyarak okuyorum ve etkisi görülüyor. (...) Yalnız sözcükleri değil duyguyu da okuduğumun ayrımındayım. Bu konuda ilerlediğimin.'
Afşar Timuçin'e bir değerlendirmesi nedeniyle kızgındır:
'Türk şiirinin Kısa Romanı adlı kitabında, benim şiirimden söz ederken, sanki estetikte böyle bir kavram varmış gibi, yazdıklarımı kurulukla niteliyordu.'
Yalçın Küçük'ün saptamasını da bir türlü unutamaz:
'Akşam eve döndükten sonra, Küçük'ün bir TV izlencesinde benim yaşantımla devrimci şiir yazılamayacağını söylediği aklıma geldi.'
12 Eylül'ün armağanı olan şiir
Bu şiirin, 'söz oyunlarıyla, aforizmalarla uyutma yöntemi'ne dayandığını ileri sürmekte Özer. Özdemir Asaf'ın şiirinin bu dönemde yükselmesini bu nedene bağlar. Edip Cansever'in kitaplarının yeniden okunmasının da baskıcı siyasetin dayatmasından doğduğunu düşünür.
Halkın Emeği Partisi'nden bir genç 'İkinci Yeni'nin kötülenmemesi gerektiğini, şiirin ona çok şey borçlu olduğunu' söyleyince, 'Bu gözlem beni, 80 sonrasının getirdiği yıkım konusunda iyice kaygılandırıyor.' der.
Çağımızı, kendimizi kavramamızda katkısı olan bilime, çağdaş düşünceye, bu düşünceyi yansıtan yapıtlara da 'siyasal kaygıyla' karşı çıkarken ölçüyü kaçırmaktadır:
'80 sonrası, özellikle 90'larda ardı ardına yayımlanan yazarlar (Baudrillard, Lyotard, Foucault, Habermas vb.), onları yayımlamakta tavır alan yayınevleri (Ayrıntı vb.), o yapıtları ateşli bir biçimde öven, yere göğe koyamayan bilgiçler [E. Batur vb.] ve onlara kapılıp bir yerlere savrulan, bilgili-bilgisiz ozanlar iyice açığa çıktı.'
Karşısına aldığı eleştirmenler
12 Eylül konusunda kendisinin söylediklerini paylaşanların da karşısındadır Özer. Örneğin, 'Ne olmuşsa 12 Eylül'den sonra olmuştur: Yılgınlık, teslimiyet, özel sektör hayranlığı, edebiyatın metalaşması...' diyen Fethi Naci'ye söyleyecekleri var:
'Kendisi sanki sözünü ettiği dönemde hiç bulunmamış gibi. Sözünü ettiği dönemin karşısına dikilmiş gibi. Daha önemlisi, yıllardır yazdıklarıyla, birtakım eğilimleri okşamamış, o eğilimdekileri yüreklendirmemiş gibi.'
Öfkesine hedef olanlardan biri de Memet Fuat. Onunla yapılmış bir söyleşi sunulurken, 'İnsanlar için iyi şeyler isteyen, dürüst, sevgi dolu bir yazar' diye tanıtılmasını hoş karşılamıyor. Söyleşide Memet Fuat, 'Yeni kuşakların şiir birikimi pırıl pırıl bir gemi, gecenin içinde ışıldıyor; ama kıyıya yaklaşıyor mu, uzaklaşıyor mu, seçmek olanaksız.' diyormuş. Özer, bu konumdan eleştirmeni suçlamaya hazır: 'Hiç mi payı olmadı? Şimdi yakınmaya hakkı olur mu 'dürüst' davransa!' demekte.
Şöyle niteliyor onu:
'Elli yıla yakın bir süre içinde Türk şiirine ne geldiyse, kim geldiyse hepsine yargı biçen, değer dağıtan, şiir bilgisini Nâzım Hikmet yakınlığıyla edinmiş kabul edilen Memet Fuat...'
Kemal Özer kendisi gibi düşünmeyenlere, onun yapıtını onaylamayanlara karşı acımasız:
'12 Eylül bir değişimin koşullarını getirmiştir; ama üstyapıda bu koşulların etkili olması, bulduğu ortamla bağıntılı değil mi? O ortamın hazırlayıcıları kim? İçeriden ya da soldan eleştiri yapma aldatmacasıyla yıllardır oluşmasına hizmet ettikleri bir edebiyat ortamı yok muydu? Yılgınlığa, teslimiyete düştükleri söylenenler gökten inmediler ki! Onların kumaşında kimlerin ilmikleri vardı?'
İkinci Yeni'yi şiirimize katkıları olmuş bir yenilik hareketi olarak görenler, 1960'larda silinip gitmiş bu hareketle 12 Eylül baskı dönemi arasında Özer'in kurduğu bağı onaylamayanlar Günlük'te sert eleştirilerin hedefi:
'Toplumcu şiirle ilişkisi ya hiç olmamış ya da sonradan bu ilişkiyi sürdürememiş, hattâ ona karşı çıkmış (Mehmet H. Doğan gibi) kimselerin İkinci Yeni'ye bakarken göremediği, görmek istemediği sapma/saptırma üzerinde durulmalı. Türk şiirinin modernizmi olarak bakanların, niye bu bakışı benimsedikleri ayrıntılarıyla ortaya konmalı. Özellikle Mehmet H. Doğan ile Memet Fuat'ın gelişim çizgileri bilinir kılınmalı. (Hasan Bülent Kahraman gibilerini bu açıdan ele almaya gerek yok. Hele sonraki kuşaklardan Orhan Koçak gibilerini.) İkinci Yeni Dönemeci dedikleri şey, Türk şiirinin yenileşmesiyle mi tanımlanmalı, yoksa bu şiirin ana damarı olan toplumcu yazışın önünü kesmesiyle mi?'
Şiirin ustaları
Kemal Özer kendisinin 1970'lerde bağlandığı, 40 yıl boyunca da geliştirip yenileştirmeye gerek görmediği şiir yolundan başkasını tanımıyor. Şiirimizin ustalarından pek çoğuna soğuk bakıyor. Onlara yönelttiği eleştirilerde ölçüyü kaçırdığı oluyor.
Örneğin ona göre Melih Cevdet Anday, 'şiirsellik şansı olmayan, akılla/zekâyla okunası bir şiirden başka ufku olmayan' bir ozandır! Onu Garip üçgeni içinde şöyle değerlendirir: 'Orhan Veli'nin öncülüğü, yol açıcılığı onda yoktu. Oktay Rifat'ın ozanlık kumaşı da.'
Anday'ın toplumsalcı şiirden uzaklaşmasını Özer'in, 'Yan yana' kitabıyla ilgili kovuşturmaya bağladığı görülüyor. 'Kolları Bağlı Odysseus' kitabının ozanına, şiirindeki değişimin, 'açık, anlaşılır, öyküleyici şiirden niye hermetik şiire doğru olduğunu' sormuş. 'Hırçınlığı ve geçimsizliği, hattâ densizliği(!)'ni vurguladığı ozan, birkaç gün sonra telefon ederek Özer'i başka bir soruyla yanıtlamış: 'Bana hain mi demek istiyorsun?'
Arif Damar'a da bir özeleştirisi nedeniyle eleştiri okları yağdırmış Kemal Özer. 40 Kuşağı adına konuşarak Damar'ın söyledikleri şunlar: 'Şairlik salt politik etkinlik değildir. Bizim için o yıllarda politik etkinliğin tartışılmaz üstünlüğü vardı. Yanlış bakıyorduk. Gerçek şu: Bir şiir, ilkin şiir olarak kendini kanıtlamak zorundadır. Biz bunu yapamadık, az ya da çok yapmışsak bile sürdüremedik, süreklilik sağlayamadık.'
Özer kendisinden on yaş büyük meslektaşının politikayla şiir arasında ayrım gözetmesine kızmış olmalı. Belki de asıl kızdığı, Damar için ileri sürülen, 'İkinci Yeni şiirine gerçek değerini vermeye çalışır. Şiirlere ve şairlere önyargıların acımasızlığıyla değil, yaşamın canlılığı içinde yaklaşır.' yolundaki bir değerelendirmedir! Damar'ın özeleştirisini, 'Kendi tatminsizliğine çıkış yolu ararken yanlış kapı çalmakla, kendi kuşakdaşlarına sözcülük etme yetkisini vehmederek eşik aşındırmakla eşanlamlı.' diye mahkûm etmiş Özer.
İkinci yeni
Kaynaklar, Kemal Özer'i İkinci Yeni akımı içinde değerlendirir. Şiirimizin dikkatli tanığı Behçet Necatigil, 'İkinci Yeni'lerin en çok sözü edilen Kemal Özer'in şiirlerinde, uzak çağrışımların izinde yürümekle çözülebilecek gizli bir bütünlük kaygısı seziliyordu.' demektedir. Özer kendi çizgisini değiştirdikten sonra İkinci Yeni şiirinin temsilcilerine ağır eleştiriler yöneltti. Örneğin günlüğünde Ece Ayhan için söyledikleri şunlar: '1950'lerdeki görüntüsü, sürekli öne çıkmıştı kafamın içinde. Birlikte olduğumuz, yola çıktığımız günlerdeki görüntüsü. (...) Şiirini de arkasında karmaşık ilişkilerin yer aldığını düşündüren, hiç açık kapı bırakmayan kunt bir yapıya doğru sürükledi. 1970'lerin başında yakaladığı, insanla ve toplumla ilişki düzleminden hızla uzaklaştı. Her şeyi reddeden bir yürüyüşün ardından hiçbir nitelemeyi kabul etmeyecek yaşamasız bir noktaya vardı.'
Bezirci'nin seçkisine eklenen yeni tuğlalar
'Yoğunlukla yaşadığım iki şey öne çıkıyor. Biri, Asım Bezirci'nin Dünden Bugüne Türk Şiiri seçkisiyle ilgili çalışmalar. Öteki, okullarda yaptığım söyleşi ve imza günleri.' diyen Kemal Özer, aylarını aldığını anlattığı seçki çalışmalarını şöyle tasarlamış: 'Üç aşama düşünüyorum. Birincisi, eldeki baskıyı yanlışlarından arındırmak. İkincisi, ilk baskıdan sonraki gelişmeleri yansıtmak. Üçüncüsü, seçkiye kaldığı yerden günümüze taşıyacak ekleri yapmak. Bu arada, Asım'ın yaptığı seçime, bölümlemeye bağlı kalarak, boşlukları doldurmak (örneğin yaşamöyküleri, dönem değerlendirmeleri vb.) doldurmak.'
Yaptığı işlerin tümünü pek beğendiğini anlatan Özer'e, bu çalışması da doyurucu görünmüş.
Oysa seçkinin örneğin divan şiiriyle ilgili cildinde sayısız yanlış, olduğu gibi kalmış, üstelik ozan bunlara yenilerini de eklemiştir:
Bezirci, divan ozanlarının şiirlerini ana kaynaklardan derlememiş başka antolojilerden olduğu gibi aktarmış, yeni-özgün seçimler yapmamış, farklı incelemecilerin, farklı çevri yazımlarını bir araya getirmiştir. Bu karmaşa Özer'in yeni düzenlemesinde de olduğu gibi kalmıştır. Onun eklediği yaşamöyküleri, konuya yabancı olmasının bütün sakıncalarını taşımaktadır. 'Bulunamamıştır' dediği bilgiler sıradan el kitaplarında yer almaktadır. Aynı ozana farklı yerlerde farklı adlarla yer verilmiştir vd.
Ne var ki Özer, yaptığı çalışmayı çok beğenmiş: 'Dünden Bugüne Türk Şiiri seçkisine yazdığım genel görünüm çalışmasını okumak beni epeyce heyecanlandırdı. Bunca aradan sonra yeniden ve dikkatlice okuyunca gördüm ki, çizdiğim genel görünüm hem kapsayıcı hem akıcı. > Böyle bir çalışmayı başarılı kılmak o denli kolay değil ve ben (şimdi nasıl yaptığıma şaşıyorum) altından kalkmışım bunun. Benzeri çalışmaların dümen suyunda kalmadan, yeni bakışlar ve savlar getirerek hem de.'
Ne var ki düzeltmeler, eklemelerle yeniden yayına hazırladığı seçki, Kemal Özer'in başına bir iş de açmış. Anlatıyor: 'Dünden Bugüne Türk Şiiri'nde yer verdiğimiz Murathan Mungan dava açmış, büyük paralar ödememizi istiyor. Dava dilekçesinde, yaptığımız işi düşünsel bir emek harcamadan yaptığımızı, antolojinin eğitim ve öğretime katkısı bulunmadığını ileri sürüyor.'
İsa Çelik'in benzer bir davranışı da Özer'i iyice kızdırmış:
'İsa, İnsan Yüzünün Tarihinden Bir Cümle kitabımda yer alan fotoğrafları için ücret istemeye kalkıştı ve fotoğrafların yeniden yayımlanması için benden yazılı bir 'taahhüt' istedi. En çirkini, kendisini bugüne dek sömürdüklerini düşünüyor ve beni de bu sömürgenler arasına katıyordu.'
Edebiyat dünyamızdan görüntüler
Bütün yaptıklarını beğenen, kendinden daima hoşnut Kemal Özer, çevresine eleştirici bakışlar yöneltiyor. Şiir kitapları olan bir öğretim üyesi için söyledikleri şunlar:
'Hevesli; ama o ölçüde yeteneksiz bir adamın, hem edebiyat dersleri vermesi, hem de böylesine kötü karalamaları şiir sanması, akıl alır gibi değildi. Çeşitli mesleklerden, duygulandıkça kalemi eline alan öteki hevesliler ne kadar alçakgönüllü ise, onun yaklaşımı o kadar sorumsuz ve haddini bilmezdi. On dört kitabı vardı ve okuduklarını dinledikçe, insanın kulaklarına inanası gelmiyordu.'
Üyeleri arasında yer aldığı bir seçiciler kuruluyla ilgili olarak anlattıkları da şöyle:
'Üyelerden birinin işi o denli başından aşkın ki, katılanları okumadan geldiği apaçık. Bir başkası, gözlerindeki rahatsızlık okumaya artık izin vermediği için zaten bağışlanmasını diliyor; ama nedense kurulda kalmayı sürdürüyor. Geriye kalanların biri boncuk dağıtmaya yatkın. Bu yıl hangi rüzgâr onlara yön verir bilinmez.'
Yolculuklar
Güncesine 'Günlerle Yolculuk' adını veren Kemal Özer her birkaç sayfada başka bir yere, sık sık da yabancı ülkelere gittiğini anlatıyor. Anlattıkları arasında yabancı eşinin Londra'daki aile çevresi geniş yer tutmakta.
Özer'in eşi İsviçre'de yarım yüzyıl önce kaldığı bir oteli unutamadığını anlatmış. Arayıp bulmuşlar. İşletmeci, neredeyse hiç değişmeyen otelin eski sahiplerinin yakınıymış. Yurtdışına da benmerkezci kişiliğini taşımış görünen yolcumuz, uğradığı hayaal kıırıklığını anlatıyor:
'Bunca yıl sonra iz sürmek için buralara gelmemiz, işletmeci hanımda ancak yarım bir gülümsemeye, yüzünde birkaç çizginin oynamasına yol açtı.'
Gençliğinden beri Bulgaristan'a gidip gelen, orada o zamanlar gördüklerini pek beğenen ozanın, Sovyet İmparatorluğu çöktükten sonraki Sofya yolculuğunun izlenimleri, geçmiş döneme sanki bir ağıt!
'Eski gelişlerimde, daha sınırdan geçer geçmez bir canlılık başlardı. Geçilen her yerde bir kalabalık. Çalışanlar doğrulup trene el sallardı Şimdiyse tarlalar bomboş. Tek tük çalışanlar ise sanki tren yolunda devinim yokmuş gibi ilgisiz. Bu ürkütücü ıssızlık, fabrika yapılarını gördükçe daha da koyuluyor. Bir zamanlar çift vardiya çalışılan yapılar şimdi delik deşik. (...) Ülkenin derisini yüzmüşler sanki. Yıllarca biriktirdiği ne varsa elinden almışlar. İnsanlar çırılçıplak kalmışlar, anlamı yok edilmiş bir dünyada. Onun için sokağa bile çıkmıyorlar. Bu anlamsızlığı daha yakından görmemek, daha yakından yaşamamak için.'
*Kemal Özer'in günlüğünde edebiyatımızın dokuz yıllık kesitiyle karşılaşmak, şiire yarım yüzyıl emek vermiş bir edebiyat adamının görmüş geçirmiş, hoşgörülü değerlendirmelerini öğrenmek isteyenler, aradıklarını bulamayacaklar. Ozanın kaleminden kendi kuşağının yansız eleştirisini okuyamayacaklar. Şiirimizde yeni oluşumların deneyimli bir gözle ele alındığına tanık olamayacaklar. Genç ozanların taze yapıtları karşısında birikimin yankısını duyamayacaklar. Yalnız kendi yapıtını, yalnız kendi görüşlerini önemseyen ozanın kendisini,kendisini,kendisini bulacaklar...
(1) 'Günlerle Yolculuk', I-II, Hayal Yayınları, Eylül 2009/ I: 240 s.-II: 240 s.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Colani’nin arabası
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması