Rengim Gökmen: "Soluk almamız için sahneye çıkmamız lazım"

Devlet sanatçısı ve orkestra şefi Rengim Gökmen, salgın nedeniyle sanattaki değişimleri ’e anlattı...

Rengim Gökmen:
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.03.2021 - 02:00

Devlet sanatçısı ve orkestra şefi Rengim Gökmen, kendisinin de öncülerinden olduğu ve Kadıköy Belediyesi’nin desteğiyle kurulan Pandemi Orkestrası’na ilişkin “Pandemiden maddi yönden etkilenen, sabit geliri olmayan, hiçbir yerde kadrosu bulunmayan gençlerimize bir yol açalım istedik. Orkestra şeflerinin, solistlerin ücret talep etmeden sahneye çıktığı, gelirin sanatçı arkadaşlarımıza gittiği bir çerçeve çizdik. Sanatçının soluk alabilmesi için sahneye çıkması lazım. Bu bakımdan bu etkinliklerin böyle zor dönemler için çok olumlu olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. Gökmen, “soluk almak için sahneye çıkmaları” gerektiğine de işaret ederek sanatçıların bir an önce her türlü tedbir alınarak sahnelere dönmesini dilediğini kaydetti. Gökmen, “Çünkü bu bir yıllık ayrılık, en az 4-5 yıl telafi edilemeyecek kadar büyük zararlar açıyor” görüşünü dile getirdi. 

Gökmen, salgın nedeniyle konserlerden uzak kaldığı günleri ve bugünlerde yaşanan değişimi Cumhuriyet’e değerlendirdi. 

- Salgındaki ilk kapanma döneminde neler yaşadınız? 

Yaşamımız boyunca öngöremediğimiz en önemli olgu bu oldu. Bunu öngörebilmek zordu. 11 Mart günü İstanbul’da en son konserimi yaptım. 13 Mart günü Ankara’da konserimiz vardı. Hatta Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’yla (CSO) Hasan Uçarsu’nun “Troya’dan Çanakkale” isimli eserinin provalarını yapıyorduk. Fakat 13 Mart akşamı konserler iptal oldu. O dönemden beri birkaç tane kayıt konseri yapmış olmakla birlikte geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak bir şekilde çok az sayıda konser gerçekleştirdik. Devlet senfoni orkestraları ekim başında birkaç konser gerçekleştirdi ama bunlar devam etmedi. Şu anda da öngörülemezlik devam ediyor. Biz tıp insanı olmadığımız için de böyle konularda fikir yürütmemiz zor oluyor. Kapandıktan sonra ilk konserim Borusan Filarmoni Orkestrası’nın bir kayıt konseri oldu. Ağustos ayında gerçekleşmişti. O zamana kadar hiç konser yapmadım. Bu kadar uzun bir süre konser vermeden geçirdiğim, yaşamım boyunca hiç olmamıştı.

‘KENDİ KENDİME KALMA FIRSATI BULDUM’

Genellikle şartlara uyum sağlayan bir kişiyimdir. Zaman zaman meşhur yazarın da söylediği gibi, “Hayallerimi bulandırıp kendimi kötümser koşullara alıştırırım.” Zaten orkestra şefliği direnç gösterme, dayanma mesleğidir. Çeşitli insani ya da başka nedenlerle oluşmuş olumsuz faktörlere direnme sanatıdır. Bu bir gemi kaptanlığı, uçak pilotluğu gibidir. Bir pilotsanız 40 yılda bir olabilecek kötü koşulları da düşünerek eğitilirsiniz. Bu süreç de benim için öyle oldu. Bir yandan da olumlu tarafları olduğunu düşünüyorum. 40 yıldır kendime ayıramadığım zamanı, aileme, çevreme ayıramadığım zamanı, bu dönemde buldum. Okuma, kendi kendime kalma fırsatı buldum. Bunlar da çok değerliydi.

- Peki, sanatçılar bu durumdan nasıl etkilendi?

Bunu iki noktada değerlendirmek lazım. Bir mesleki bir de insani anlamda. Sabit gelirleri olmayan, kadrosu bulunmayan, serbest çalışan çok ciddi sayıda sanatçı arkadaşımız var. Bu sanatçılarımızın ciddi anlamda geçim sıkıntısı oldu. Ayrıca bizim sanatlarımız performans adı altında dile getirilir. Performansı bir noktada sürekli tutabilmek için çalışmak gerekir. Bir keman sanatçısının günde en az 4-5 saat, hatta 8-10 saat kadar bireysel olarak çalışmasını sürdürmedikçe ilerlemesi mümkün değildir. Aksi takdirde sahip olduğu seviyeyi koruması mümkün olmaz. Bunu belki bir keman sanatçısı ev ortamında yapabilir. Ancak bir trombon sanatçısı, timpani sanatçısının yapabilmesi çok da mümkün değil. Ayrıca bizim işimiz birlikte yapılan bir iş. Bireysel olarak becerinizi koruyabilirsiniz. Ancak birlikte çalma becerileriniz, takım ruhunuz körelebilir. Ben bu bakımdan performans sanatlarının çok büyük darbe aldığını düşünüyorum. Sanatçılarımızın bir an önce her türlü tedbir alınarak sahnelere dönmesini diliyorum. Çünkü bu bir yıllık ayrılık, en az 4-5 yıl telafi edilemeyecek kadar büyük zararlar açıyor.

- Kadıköy Belediyesi’yle sanatçıların sahneye dönmesi için bir çalışmanız oldu. Bir “Pandemi Orkestrası”yla sahneye çıkmıştınız... Bize bu çalışmanızdan söz edebilir misiniz?

Kadıköy Belediyesi Sanat Danışmanı ve Süreyya Operası Sanat Yönetmeni Sayın Murat Katoğlu Hocamızla yaz döneminde buluşmalarımız oldu. Pandemiden maddi yönden etkilenen, sabit geliri olmayan, hiçbir yerde kadrosu bulunmayan gençlerimize bir yol açalım istedik. Bu yol, nehirden kaşıkla su taşımak gibi olabilir ama başka örnekler de oluşturabilir düşüncesiyle Kadıköy Belediye Başkanı Sayın Şerdil Dara Odabaşı’na ilettik. Kendisi çok sıcak ve olumlu yaklaştı. Bu projeye çok önemli sanatçılar destek verdi. İdil Biret, Gürer Aykal, Gülsin Onay, Cihat Aşkın bu projeye destek verdi. Şimdi bu destekler de devam ediyor. Hakan Şensoy, Oğuzhan Balcı, Oğuzhan Kavruk’un ve Gökhan Aybulus’un destekleriyle bu proje Kadıköy halkından ilgi gördü. Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda her ay bu konserler devam ediyor. Konserlerin ana prensibi, sabit geliri olmayan sanatçılara destek verebilmek. Orkestra şeflerinin, solistlerin ücret talep etmeden sahneye çıktığı, gelirin sanatçı arkadaşlarımıza gittiği bir çerçeve çizdik. Bunun başka belediyelere, yerel yönetimlere de örnek olmasını diliyoruz.

‘KÜÇÜK KADROLU ESERLERİ TERCİH EDİYORUZ’

- Sanatçılar uzun bir süreden sonra maskelerle yeniden sahneye döndü. Yeniden sahnede olmak nasıl bir histi?

Sahnede olmanın koşulları biraz değişti. Orkestralar her zaman yakın mesafeyle oturur. Biz de hep daha yakın oturmalarını önerirdik. Birliktelik için bu gereklidir. Şimdi tam tersi bir durum var. Mümkün olduğu kadar mesafeli olmalarını istiyoruz. Küçük kadrolu eserleri tercih ediyoruz. Bildiğiniz gibi seyirci sayısı da 3’te 1 oranda kabul edilebiliyor. Seyircisiz kayıt konserleri de yapıyoruz. Bütün bunlar konser konseptimizde önemli değişiklikler yarattı. Canlı konserlerin o sıcak ve insandan insana geçen duygusundan bir ölçüde mahrum kaldık. Ancak sanatçının soluk alabilmesi için sahneye çıkması lazım. Bu bakımdan bu etkinliklerin böyle zor dönemler için çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Umuyorum önümüzdeki yıl daha güzel olur. Eski düzenlerde konserlerimizi yapabiliriz.

- Salgın sürecinin sanatta nasıl değişiklikler yaratacağını düşünüyorsunuz?

Böyle kırılma anları ilk olarak sanata ve eğitime yansır. Bu sürede en büyük darbeyi alan sanat oldu. Sanatın yokluğu çok geç fark edilir ama fark edildiğinde de çok geç olur. Bedeli çok ağır olur. Bu bakımdan maalesef bütün toplumlarda bütçe kesintileri yapıldığı zaman ilk akla gelen kültür alanı oluyor. Çünkü bugünden yarına karın doyurmayan şeyler 100 yıl sonrasına yapılan yatırımlardır. Bu nedenle ilk bu yatırımların kaynağı kesilir. Ben toplumumuzun bilinçli olduğunu ve sanatçılarımızın bu süreci en az zararla atlatacağını umut ediyorum. Eğitim alanında aldığımız yaralar Türkiye’nin çeyrek yüzyılını etkileyecek. Kültür ve sanat alanında aldığımız yaralarsa yarım yüzyıl sonrasını etkileyecek zararlar yaratacak. Bunun şimdiden farkında olmalıyız. Özellikle toplum olarak alınan tedbirlerin bu tramvayı bir an önce atlatabilmek ve arzu ettiğimiz hayata dönmek için olduğunu bilmemiz ve çok dikkatli olmamız gerekiyor. Sanat zordur ancak sanatsız kalmanın bedeli çok daha ağır olacaktır. Bu bedeli çocuklarımıza ödetmeyelim.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler