Utanma Duygusu
Kırk küsur yıl önce Londra Üniversitesi’nde bana rehber öğretmenlik eden epeyce uzun boylu bir siyaset bilimi profesörü vardı. Başkalarına yukarıdan bakıyormuş izlenimi vermemek için biraz kamburca yürürdü. Konferans salonunda arka sıralara oturur, yine de boyunun uzunluğu arkasındakinin görüşüne engel olmasın diye oturduğu yere iyice büzülürdü. Beş-altı öğrenci ile birkaç öğretim üyesinden oluşan lisansüstü tartışmalı derslerde koltuğunun içine gömülür gibi otururdu. Karşıdan baktığınızda alt eğrisi üst eğrisinden uzunca bir ‘C’ harfini andırır, dizleri burnuna değecek kadar yakın dururdu. Öğrencisini hep ayağa kalkar, elini sıkıp kapıya kadar uğurlardı. Öylesine alçakgönüllüydü.
Tıpkı Bülent Ecevit gibi, onun da hem karşısındakine, hem de kendine saygısından bacak bacak üstüne attığını hiç görmedim. Kara gözlük takıp poz kestiğine de hiç rastlamadım.
Şimdi bakıyorum da yaşamın her alanında gösterişçi bir arsızlık gırla gidiyor. Eskiden birisi başkalarının yanında sizi biraz fazlaca övünce yüzünüz kızarırdı. Yanınızdakilere haksızlık yapılıyormuş gibi bir duyguya kapılırdınız. Şimdi ise herkese tepeden bakıp cazgırca şişinen kara gözlüklü demagoglardan geçilmiyor. Hangi sözcüğü nasıl telaffuz edeceğini bilmeyenler kulak tırmaladıklarına bakmaksızın her konuda alabildiğine ahkâm kesiyorlar.
İnsanların öldükten sonra değil de daha yaşarken caddelere, sokaklara, havaalanlarına, hastanelere, okullara adları konuyor. Bunu kendileri iş başındayken pervasızca yapmaktan hiç yüksünmüyorlar.
Kongrelerde parti başkanlarının dev boy resimleri göz tırmalıyor. Bütün bunlara karşı, Zonguldak’taki üniversiteye Ecevit’in adının verilmesinin TBMM’de çoğunluk oylarıyla kabul edilmediğini içim burkularak anımsıyorum.
Evler nohut oda, bakla sofa sıcak birer yuva olmaktan çıkmış, demir parmaklıklar ardında, güvenlikçilerin koruması altında birer anlamsız konağa dönüşmüş. Sonradan görme zenginler ramazan aylarında beş yıldızlı otellerde gösterişli ziyafetler veriyor, oruçlar lüks restoranlarda bozuluyor artık. Eskiden siyaset adamları izbandut gibi muhafızlarla böyle şişinerek gezerler miydi? Dalkavuk bürokratlar halkı hiçe sayıp trafiği saatlerce durdururlar mıydı, bilmiyorum. Yeni yetme bezirgân sınıfının kaba vurgunlarını, soygunlarını okudukça doğrusu eskinin zarif hırsızlarını özlüyorum. Arsen Lüpen zengin kadınların gerdanlıklarını ustaca yürüten kibar, görgülü bir hırsızdı. Sülün Osman’ın Galata Kulesi’ni satışındaki kıvrak zekâ ve zariflik görmezden gelinebilir mi?
Öyle anlaşılıyor ki artık utanma duygusu yok olmuş, ar damarı çatlamış, hayâ perdesi yırtılmıştır. Besbelli ki, ar yılı değil, kâr yılıdır artık.
Wittgenstein diyordu ki: “Ne hakkında konuşulamıyorsa, o hususta susmalı.”
Utanmayı bilmeyen susmalı. Ama en çok utanmazlar konuşuyor.
Bazı psikanalistlere göre, utanma duygusu doğduktan birkaç ay sonra oluşur. Bazılarına göre ise sosyal bir duygudur ve çocuklarda iki-üç yaşına kadar böyle bir duygu yoktur.
Utanma duygusu olan insan alçakgönüllüdür; dürüst olduğu gözünden okunur. Alçakgönüllü, dürüst insan onurludur. Başkası karşısında aşağılanmış duruma düşmek istemez. Onurlu insanda utanma duygusu yüksektir. Utanma duygusu olan insan gururludur. Çocuk yaşta utanma duygusunu edinmeyen insan ise kibirlidir.
Utanma duygusunun bir eylem sonrası olanı vardır, bir de caydırıcı, önleyici olanı... İlkinde insan daha önce yaptığı bir eylemden pişman olur, utanır. Önleyici utanma duygusu ise özdenetimle yakından ilişkilidir; insanı frenler, bazı yüz kızartıcı şeyleri yapmaktan alıkoyar. Yapmaya kalkışırsan başkasının yüzüne bakamazsın. En önemlisi, aynanın önünde kendi yüzüne bakamaz, vicdanınla yüz yüze gelemezsin. Gelecek olursan yüzün kızarır. Olgun, erdemli insan, utanma duygusunu özümsemiş insandır. Ama bir süredir gösterişli sadakalarla, gemi azıya almış bir tüketim çılgınlığıyla halkın gururu sürekli çiğnenmektedir. Çocuklukta edinilmeyen utanma duygusunun yerine edepsizce bir kibir gelip baş köşeye kurulmuştur. Ar, hayâ, utanma duygusu sanki artık yok olmuştur. Şimdi bütün Türkiye en arsız hırsızlarıyla gurur duyuyor!
Utanma duygusu da dürüstlük, onur, namuslu ve adaletli olma, medeni cesaret, alçakgönüllülük, özdenetim (nefse hâkimiyet) gibi bir erdemdir.
Siyasetçinin ar damarı çatlamış olanına demagog denir. Demagog, hem halkın dalkavuğu, hem de halkın avcısıdır. Halk avcısı demagog siyasetçiler, safsata tacirleri midemi bulandırıyor.
Orhan Veli, “Ne İngiliz kralı / Kadar mütevazıyım, / Ne de Celâl Bayar’ın / Sâbık ahır uşağı gibi aristokrat” diyordu.
Şimdi deveyi havuduyla yutup abullabut caka satanları gördükçe, Arsen Lüpen gibi eskinin kibar hırsızlarını, Sülün Osman gibi kıvrak zekâlı dolandırıcıları özlüyorum. Günümüzün yontulmamış külhanilerinin yanında Sülün Osman ne kadar da mütevazı bir İstanbul efendisi, Celâl Bayar’ın sâbık ahır uşağı ne kadar da soylu bir aristokrat kalıyor.En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- ‘Bir an önce ilan etmelerini bekliyoruz’