Merhaba
“Ben başarısız bir şairim. Belki de her romancı şiir yazarak başlamak ister, bunu yapamayacağını fark edince, şiirden sonra en zorlu edebi tür olan öyküye yönelir. Ve ancak orada da başarısız olduktan sonra roman yazmaya girişir.” Böyle diyor, 1897’de Mississippi eyaletinin Jefferson kentinde doğan ve gençliğinden itibaren şair olmak istemiş Nobelli usta yazar.
Günümüzde özellikle romanlarıyla tanınıyor olsa da aslında şiirden sonra en zor tür olarak gördüğü öykü alanında da yetmişe yakın metin üretmiştir. Birçok romanının ana karakterlerini öyküleri aracılığıyla yaratmıştır.
Yakınlarına yazdığı mektuplarda hikâyelerini salt para kazanmak için yazdığını söyler. Ancak öykülerini Dostoyevski ya da Balzac gibi borçlarını ödemek için yazmış olsa da kesinlikle kolaya kaçmadan, sanatından hiç ödün vermeden yüksek düzeyde metinler yaratmış olduğu açıktır.
Ona göre yazarın kendine özgü bir evren yaratabilmesi için üç yetiye ihtiyacı vardır: Deneyim, gözlem ve hayal gücü. Yazar okuyucuyu etkilemek istiyorsa en iyi bildiği çevrelerden yola çıkmalıdır. Bu nedenle ilk hikâyelerinden itibaren mekân olarak kullandığı Yoknapatawpha County’i, doğduğu Mississippi’deki Lafayette County’den esinlenerek yaratmıştır.
Hikâyelerini tasarlarken doğup büyüdüğü ve Amerikan iç savaşının paramparça ettiği Derin Güney’in dramatik sorunlarından da beslenir. Eserlerini ırk ayrımcılığının resmi olarak acımasızca uygulandığı bir dönemde yazmış olan usta yazarın öykülerinde bu sorun önemli bir yer tutar.
Toprak işinin ve toplumsal kuralların ezdiği, beyaz ya da siyah fakir tarım işçileri, sarhoşlar, berduşlar, bütün bir ailenin yükünü sızlanmadan sırtlarında taşıyan ev kadınları, anneler, genç kızlar, toplumsal baskının kurbanı olan bekar kadınlar, olaylara ne olup bittiğini pek anlayamadan sessizce tanıklık eden hatta bazen anlatıcı rolüne de bürünen çocuklar...
Kahramanları ABD’nin kırsal güneyindeki günlük yaşamı yansıtmak amacıyla kurguladığı sıradan karakterlerdir, genellikle yalnız, anlaşılmamış, geçmişlerinin veya ruhsal sorunlarının tutsağı olmaktan kurtulamayan bireylerdir.
Kötümser bir yazardır fakat beyhude bir kötümserlik değildir bu: Çöküş halinde olan Derin Güney’i anlatırken aslında insanlık durumunun en karanlık yönlerini anlatmayı amaçlar. İçinde yoğrulduğu Derin Güney’in ötesine geçerek görünüşte bölgesel öykülerinin evrenselliğe ulaşabileceğini kanıtlamıştır.
William Faulkner (25 Eylül 1897 / 6 Temmuz 1962) kapağımızda. Ferda Fidan’ın yazısı...
- Feridun Andaç (Alejandra Pizarnik / Delilik Taşı / Çeviren: Yasemin Çongar, Everest),
- Mustafa Pala (“Doğumunun 100. yılında Abdullah Rıza Ergüven’in anısına saygıyla” / Sonsuz Değişim: Doğa, İnsan - Fizik ve Doğu Düşüncesi / Berfin),
- Ata Devrim (Arthur Schopenhauer / İsteme ve Tasavvur Olarak Dünya 1-2/ Çeviren: Abdullah Onur Aktaş / Doğu Batı),
- Hidayet Karakuş (Esra Alkan / İçindeki Kahkahayı Patlat / Kuraldışı),
- Necdet Neydim (Murat Sayım / Mezarlıktaki Ateş Böcekleri / Eksik Parça),
- Emek Yurdakul (Tina Vallès / Mira / Çeviren: Emrah İmre / Can),
- Dolu dolu Vitrindekiler, kısa tanıtımlar, Emek Yurdakul’un hazırladığı Güncel ve Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca ile de düşün trafiği sürüyor!
İyi okumalar...
Gamze Akdemir
Dolu dolu Kitap Dergi, BUGÜN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte...
Unutmayın; her gün Cumhuriyet her perşembe Cumhuriyet Kitap Dergi okunur!
