70 yıldır hayaldi bugün gerçek oldu

70 yıl aradan sonra İzmir Şehir Tiyatroları, Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’in Aziz Nesin öykülerinden uyarlayıp yönettiği ‘Azizname’ ile bugün perdelerini açıyor. Yola çıkılan güçlü ama güzel yolculuğu Yücel Erten ile konuştuk.

Yayınlanma: 01.10.2021 - 04:00
70 yıldır hayaldi bugün gerçek oldu
Abone Ol google-news

Yeni bir sanat mekânı, yeni heyecan, yeni bir tiyatro... Ne güzel geliyor kulağa ‘yeni tiyatro’; insanı, insana, insanla anlatan sanatın en yücesi.

Ne demişti Muhsin Ertuğrul hocamız: “Yarın kıyamet kopacağını bilsem, bugün bir tiyatro daha açarım!”

Bu cümleyi bize hatırlatan Yücel Erten, kendine hocası Muhsin Ertuğrul’un sözünü ülkü edinmiş.

“70 yıllık hayal gerçek oluyor” diyerek yola çıkıldı. İzmir Şehir Tiyatrosu, yine Erten’in o meşhur cümlesiyle yazmak gerekirse; ‘Tiyatronun töresi gereği’ ekimde yani bugün 20.00’de Elhamra Sahnesi’nde “Azizname” adlı oyunla perdelerini açıyor. 

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İZBBŞT) Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’in Aziz Nesin öykülerinden uyarlayıp yönettiği, Türk tiyatro tarihinin önemli oyunlarından Azizname’nin galası 1-3 Ekim tarihleri arasında İzmir Devlet Opera ve Balesi Elhamra Sahnesi’nde yapılacak. Azizname oyunu, pandemi ve kısıtlı seyirci uygulaması nedeniyle üç gün sürecek gala etkinliğinin ardından 6 Ekim’den itibaren İzmir Sanat’ta İzmirli izleyicilerle buluşacak.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in girişimiyle ve 2019 yılında Orhan Alkaya, Zeynep Altıok, gazetemiz yazarı Eren Aysan, Cezmi Baskın, Yücel Erten, Hülya Nutku, Bilgehan Oğuz ve Levent Üzümcü’den oluşan bir danışma kurulunun oluşturulmasıyla yola çıkılan güçlü ama güzel yolculuğu Yücel Erten ile konuştuk.

- 70 yıllık hayal deniliyor İzmir Şehir Tiyatrosu için. Siz Dayanışma Kurulu’ndasınız ve evet Genel Sanat Yönetmeni’siniz ama benim merak ettiğim, bu hayalin ne kadar içindesiniz? Bu hayalin neresindesiniz?

Öznur, memlekette sanat alanlarına savaş açılmış gibi bir manzara var. Egemen siyaset anlayışı, sanat kurumlarını boyunduruğa alma yolunda adımlar atmakta. Tabii tiyatro alanı da bundan hatırı sayılır bir pay alıyor. Bakın, artık memleketin fiziki anlamda en güçlü kuruluşu Devlet Tiyatroları bile, tüzelkişiliğini yitirdi, iktidarın oynarken kırıp bozabileceği bir oyuncak haline geldi. Oysa sanat alanları insana yatırımın en güçlü araçlarından biridir. Bizim devletimiz ise insanımızın öte dünyaya yatırım yapması düşüncesinden öteye gidemiyor sanki. Ben bu nedenle bir sanat kurumunun oluşmasını, bir ödenekli tiyatronun kurulmasını büyük heyecanla karşılarım. Ne demişti Muhsin Ertuğrul hocamız: “Yarın kıyamet kopacağını bilsem, bugün bir tiyatro daha açarım!” Bu heyecan ruhuma bir ülkü gibi işlemiş olmalı ki yıllardır bu konularda konuşurum, yazarım. Daha önce İzmit Şehir Tiyatrosunda ve Devlet Tiyatroları’nda yönetim görevi üstlenmiş olmam ve alnımın akıyla ayrılmış olmam da beni bu konuda yüreklendiriyor sanırım.

Bu ülkede kurulacak her tiyatroyu, bir aydınlanma mektebi, bir ışık ocağı olarak görürüm. İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kuruluşu için Sayın Tunç Soyer’in oluşturduğu Danışma Kuruluna davet edilmem, bu anlamda benim için çok heyecan vericiydi. Çünkü Başkan seçim bildirgesinde Şehir Tiyatrolarının kurulacağı sözünü vermişti. Herhangi bir yerel yönetim, tiyatro kurma kararını verdiği zaman, ne kadar dayanışma göstereceksem, doğrularım için ne kadar savaşacaksam, yine onu yaptım. Danışma kurulunda, yönetmeliğin hazırlanmasında paydaş oldum.

O hayal sadece İzmir’in 70 yıllık hayali değil, pek çok kentin, pek çok sanatçının ve sanatseverin hayaliydi. Şöyle diyelim: Genel bir hayalin gerçekleşmesi için, hazırlık safhasında, fikri yapılanmasında, tamamıyla objektif bir yaklaşımla katkıda bulunmaya çalıştım.

Ancak kuruluşun somut adımları atılmaya başlanınca, birdenbire kendimi o hayalin odağına itilmiş buldum. En sorumlu ve yükümlü noktasına Kurucu genel sanat yönetmenliğine. O muhteşem hayal gemisini, fırtınalı denizlerden geçiyor olsak da sağ salim limana yanaştırma görevi bana düştü. Dümendeyim diyelim.

- 1946’da tiyatro, sinema oyuncusu ve yönetmen Avni Dilligil’in yönetiminde başlayıp dört yıllık serüveni sona eren Şehir Tiyatroları, dönem dönem yeniden hayata geçirilmeye çalışılsa da girişimler sonuçsuz kaldı. Neden?

Eldeki bilgilere bakınca, 1946’daki girişimin başarısız olmasında çeşitli faktörlerin rol oynadığı anlaşılıyor. Fuarda tiyatroya tahsis edilen binanın bir yangınla kül olmasının bir etkisi olmuştur kuşkusuz. Sanatçılar arasındaki çekişmeler, klikleşmeler, şikâyetler ve didişmelerin de bir payı olduğu anlaşılıyor. Ama bana sorarsanız, belirleyici faktör siyasal irade gibi görünüyor. Yıl 1950, Demokrat Parti iktidardadır ve belediye meclisi, Şehir Tiyatrosu’nun kapatılması yönünde karar alıyor. İstanbul’dan gelen sanatçılar bir teşekkür mektubu ile evlerine gönderiliyorlar. Dönemin Belediye Başkanı Rauf Onursal’ın bir cümlesi, dikkat çekicidir: “Şehrin bu kadar yola ihtiyacı varken ve mühim birçok halk hizmeti himmet beklerken tiyatroya para ayıramayız.”

- Tiyatro yeniden açılsın diye başka girişimler de olmuş aslında.

Evet, sonraları Yüksel Çakmur döneminde girişimler olmuş. Işıklar içindedirler, Hülya ve Özdemir Nutku hocalar konuyu bir kamyon tiyatro pratiğine kadar getirmişlerdi. Ayrıca Ahmet Priştina da yerel yönetimlerin sanat kurumları konusunda bir seminer düzenlemişti, oraya ben de Şehir Tiyatrosu’nun kurulmasını savunan bir bildiri ile katılmıştım. Özetle şunu söylemek mümkün: Siyasi irade yüreklice, tam olarak konunun arkasında durmadıkça yol almak zor. Söz buraya gelmişken, tiyatro dünyamızın, bu iradeyi gösteren Sayın Tunç Soyer’e teşekkür borcunu da dile getirmiş olayım. Elbette her tiyatro iyi ya da kötü kendi tarihini yazar ama Sayın Soyer sanat siyasetinde tarih yazmış oldu, o değişmez.

- Gelelim bugüne; hayal, nasıl gerçek oldu?

Sayın Soyer, İzmir Şehir Tiyatroları’nı kurma sözünü yerine getirmek üzere bir danışma kurulu oluşturdu: Prof. Dr. Hülya Nutku, Orhan Alkaya, Eren Aysan, Zeynep Altıok Akatlı, Cezmi Baskın, Levent Üzümcü, Yücel Erten’den oluşan bu danışma kurulu 17 Aralık 2019’da ilk toplantısını yaptı. 9 Mart 2020’de 2. kez toplandı. Yapılanma ve buna bağlı olarak yönetmelik konuları tartışıldı. Yönetmelik konusunda çalışma kararı alındı. O akşam İzmir’den İstanbul’a dönmüştüm ki, Türkiye’de ilk Covid-19 vakası duyuruldu. Sonrasında artık bir araya gelmek imkânsızlaşınca online görüşmeler yapmaya başladık. Hülya, Orhan, Eren ve ben yönetmelik üzerine çalıştık ve sonucu diğer danışma kurulu üyeleriyle de paylaştık. Onların da benimsemesiyle, 2020 Temmuzu’nda da Başkanlığa sunduk. Bir ay gibi kısa bir süre sonra, 10 Ağustos 2020’de belediye meclisinde onaylandı ve yürürlüğe girdi.

Böylece tiyatromuz kurulmuş oldu. Yönetmelikte belirlendiği üzere, sanatsal anlamda özerk, yerinden yönetim esasına dayalı, aşırı genişlemeyi öngörmeyen bir birim niteliği taşıyor. Sanat Yönetmeni de sınırlı süreyle görev yapıyor.

Artık sırada, kurucu sanat yönetmenini seçme, yönetim kurulu ve kadro oluşturma aşamaları vardı. Süreci açık kaynaklarda ayrıntılı olarak anlattım, burada tekrar o dedikodu yüklü söylentilere girme gereğini duymuyorum. Sonuçta ben kurucu genel sanat yönetmeni olarak Sayın Başkan tarafından atandım. 27 Mart 2021 Dünya Tiyatro Günü’nde, benim de katıldığım kuruluşun tanıtımı yapıldı. Ardından direktörlerimizi belirleyip yönetim kurulumuzu oluşturdum. Sınavlar için pandemi kısıtlamalarının kaldırılmasını beklemek gerekiyordu. Nihayet Haziran’ın son günlerinde başlayıp Temmuz ortasına kadar süren sınavlarımızı gerçekleştirdik ve kadromuzu oluşturduk.

TARİH BUGÜNÜ YAZACAK...

- Hazırlık çalışmalarından bahseder misiniz?

Tiyatronun töresidir, ben önemserim; çok önemli bir engel yoksa, ekimin ilk haftasında perde açılır, sezon başlar. Bağbozumu şenliklerine yaslanan binlerce yıllık bir gelenektir. Ağustos ayının 15’inde göreve başlayan kadromuzla kolları sıvayıp provalara giriştik. Sonuçta 3 ay gibi kısa bir sürede kervanımızı yola düzmüş olacağız. Tarih, 1 Ekim 2021 gününü İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın açılış günü olarak yazacak.

Her başlangıçta olabileceği gibi, çalışmalarımızı etkileyen bazı şanssızlıklar da oldu. Karargâhımız olacak İsmet İnönü Sahnesi’nin tadilatı, ihaledeki bir aksama nedeniyle gecikince daha kısıtlı fiziki imkânlarla yürümek zorunda kaldık. Danışma Kurulu üyemiz değerli Profesör Hülya Nutku, yönetmeliğimizin oluşmasında emek vermiş, tiyatronun kuruluş aşamasında da Sanat İletişim Direktörlüğümüzü üstlenerek unutulmaz katkılarda bulunmuştu. Tartışmalarda, kararlarda, sınavlarda, bilim insanının titizliği ve aydın cesareti ile yanımızda durmuştu. Kendisini ne yazık ki hızlı bir hastalık seyri ile açılışımıza çok kısa bir zaman kala yitirdik. Kolumuz kanadımız kırıldı desem yeridir. Büyük bir sarsıntı yaşadık. Ama bunlardan yılmadık. Sahne açısından eksiğimizi Devlet Opera ve Balesi Müdürü sevgili Aydın Uştuk’un dayanışması ile Elhamra’da giderdik. Açılışımızı da orada yapıyoruz. Hülya hocamızın kaybı ile oluşan boşluğu giderebilmek amacıyla, Sanat İletişim Direktörlüğünde Danışma Kurulumuzun üyesi, yazar ve dramaturg sevgili Eren Aysan imdadımıza yetişti. Sahne Direktörlüğümüzü o alanda deneyimli oyuncu dostum Ufuk Aşar ile Sanat Teknik Direktörlüğümüzü de yine deneyimli tasarımcı, genç bir usta olan Özlem Karabay ile sürdürüyoruz. Bir tiyatro kurulurken işin doğasında yatan engellerden şikâyet etmiyor, çalışıyoruz.

GENÇ, DİNAMİK...

- İzmir Şehir Tiyatrosu’nda kadro nasıl oluştu?

Kadromuz, 36 oyuncu, 4 tasarımcı ve 1 dramaturg olmak üzere 41 sanatçı barındırıyor. İletişim, teknik, grafik, arşiv ve benzeri konularda çalışanlarımızla bu sayı 70’e ulaşıyor. Tamamı titizlikle yürüttüğümüz sınavlar sonucunda alındı. Yanı sıra idari görevlilerimiz de var tabii. Genelde genç, dinamik, ışıltılı çalışanlardan oluşan bir topluluk oluştu. Tiyatroyu geleceğe iyi taşıyacaklarını umuyorum. Oyuncular konusunda bir şeyi daha eklemeliyim: Ekipte yaş kuşaklarını da olabildiğince gözettik. Gençler, saçını-kaşını beyaza boyayıp seslerini büzerek yaşlı rollerini oynamak zorunda kalmayacaklar.

‘TİYATRONUN TEKERLEĞİ DÖNMEYE BAŞLADI MI HİÇ DURMAZ’

- Yeni sezona, başka hangi yeni oyunlar prömiyer yapacak.

Kasım ayında ikinci oyunumuz prömiyer yapacak. Fransız kadın yazar Coline Serreau’nun “Tavşan Tavşan”ı. Üçüncü oyunumuzu da İsmet İnönü sahnemizin yeni yıldaki açılışı için tasarlıyoruz. Büyük ozan Nâzım Hikmet’in “Ferhad ile Şirin”i. Aslında biliyorsunuz, tiyatronun tekerleği dönmeye başladı mı hiç durmaz, hazırlık çalışmaları hiç bitmez.

- Açılış neden “Azizname” ile...

Bu soruyu kim soracak diye bekliyordum Öznur. Biliyorum, tiyatro çevresinde hoşnutsuzlukla burun kıvırıp “Yine mi Azizname?” diyenler var. Ama “Neden?” diye sorunca mantıklı bir cevap yok. Toprağı bol olsun Alman hocam Profesör Werner Kraut söylerdi de inanacağım gelmezdi. “Sanatta uzun süren başarı, hiç kolay değildir. Sırada bekleyenler mezarını kazmaya başlarlar.” Bunu söylerken kendimden söz etmiyorum. ‘Azizname’den söz ediyorum. Çünkü ben bu süreçte kişisel bir başarı derdinde olamam. İZBBŞT’nin başarılı bir başlangıç yapması benim için tabii ki çok daha önemli.

- ‘Azizname’ adeta zamana meydan okuyor.

Oyun, 25 yıldır sahnelerimizde bütün benzerlerine meydan okuyor. Hatta o yönde oyunlar yapılmasını teşvik ve tahrik ediyor. Üç kere Ankara’da, üç kere İstanbul’da, İzmit’te ve Üsküp’te sahneledim. Bunlardan beşi özel tiyatrolarda. Yani sürekli sırtını devlete dayayarak yapılmış bir oyun da değil. Devlet zaten o tür oyunlardan hoşlanmıyor artık. Ne zaman, nerede oynansa, seyircinin büyük teveccühü ile karşılanmış, kapalı gişe dediğimiz durumu yakalamış bir oyun. Sonuncusu özel tiyatro koşullarında 100 temsili aşmış, pandemi vurgunu olmasa 150’ye yürümekteydi. Bunun kolay olmadığını tiyatroya biraz aşina olan herkes bilir. Yıllarca ‘korsan Azizname’lerle seyirci devşiren hırsızlar da cabası.

İyi de 25 yıldır kimse “Yine mi Azizname?” demedi. Şimdi İZBBŞT’de yapmaya kalkınca nereden çıktı bu soru ve ne anlama geliyor? İçerikte bir sıkıntı mı var? Hayır. Aziz Nesin yiğitçe bizi bu yurdun sorunlarıyla yüzleştiriyor. O sorunlar aşıldı mı? Hayır. Adamın 1950’lerde 60’larda yazdıkları hâlâ taş gibi geçerli. İyi de Aziz Nesin ne zaman demode oldu? 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü hatırlamıyorsanız, belki de siz sürmode olmuşsunuz demektir. Postmodern dalgasına kapılıp da, bu memlekete okuma yazmayı öğretmiş adama dudak bükmek akıllıca bir iş değil bence. Siyasal bilinç tatile mi çıktı?

Özetle: İçime ‘ya meslektaşlar uygun bulmazsa’ korkusu kaçmadığı için ‘Azizname’ ile başlıyorum. Benim ölçeğim tiyatro çevremiz değil, Ayşe ile Ali. Gurur duyduğum nokta da İzmir Şehir Tiyatrosu’nu hayata geçirmiş olmak.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler