Efsane çikolatacıya tatlı veda!

Efsane çikolatacıya tatlı veda!

17.08.2025 04:00:00
Güncellenme:
Efsane çikolatacıya tatlı veda!

Diyeti tiye alan “Eyvah Zayıflıyorum!” kitabımı yavaş yavaş uygulayarak 5-6 kilo verip midemde “Tokat kebabı”na yeterince yer açtım.

Diyeti tiye alan “Eyvah Zayıflıyorum!” kitabımı yavaş yavaş uygulayarak 5-6 kilo verip midemde “Tokat kebabı”na yeterince yer açtım. Tabii ilk işim İstanbul’a, oradan da aynı gün Tokat’a uçmak oldu! Sevinçten uçmaya başlamıştım bile

1990’lardan beri Türkiye’ye her gidişimde mutlaka hediye olarak çikolata götürürüm. Ülke sıcağında berbat olma riskini de göze alarak… En pratiği o çünkü benim için. Geçen yılki deneyimden sonra bu yıl kesinlikle çikolata almayacağım diye söz verdim kendi kendime. Havaalanına geldiğimde yanımda bir tanecik bile çikolata yoktu. Uçuş kapısına doğru giderken Belçika çikolataları, tezgâhlarda ayartıcı bir şekilde göz kırpıyor. “Babam sütlü seviyor, bari sadece ona bir kiloluk bir paket alayım” dedim önce. Sonra kardeşlerime, dayıma, halama, teyzeme… Böylece çikolata almama orucunu Brüksel Havaalanı’nda bozdum. Uçağı beklerken Brüksel Havaalanı gümrüksüz satış mağazaları satın alma sorumlusu “Belçika’nın en çok çikolatası Brüksel havaalanında satılıyor” dediğinde rahatladım. Demek ki sadece ben dayanamıyormuşum bu tatlı çağrıya!

ÇİKOLATA BAŞKENTİ

Brüksel denince akla gelen şeylerden biri biraysa diğeri mutlaka çikolatadır. Biri çizgi romansa diğeri de yine çikolatadır. Biri waffle’sa diğerinin zaten çikolata olduğuna şüphe yoktur. Patates kızartması, Avrupa Birliği, sürrealizm, Magritte, Horta, yağmur ve tramvaylar da gelir akla ama listenin bankosu her zaman çikolatadır.

Belçika çikolatasının hikâyesi 17. yüzyılda başlar ama asıl şanını 1912’de pralinin icadıyla kazanır.

Belçika’da kişi başına yıllık ortalama 8 kilogram çikolata tüketiliyor. Başkent Brüksel’de ise kişi başına iki çikolatacı düşer. 2 tane de çikolata müzesi vardır başkentte. Birincisi, en eskisi ve popüleri “Choco-Story Brussels/ Brüksel Çikolata Hikâyesi”dir. Brüksel’in dünyaca ünlü tarihi meydanı Grand Place’den, dünyanın en çok hayal kırıklığına uğratan anıtı “İşeyen Çocuk”a (evet Manneken Pis) doğru yürürken hediyelik eşya ve waffle kokusu arasında yolunuzu kesen Rue de la Tête d’Or Sokağı’nda yer alır (Karşınızdaki duvara sızmış Tenten çizgi roman çizgisi görmemeniz mümkün değildir). Müzenin kurucusu Gabrielle Draps, Godiva’nın kurucusu Jo Draps’ın eşi. Yani müze aileden kakao kokuyor. İçeride Maya ve Aztek’ten bugüne uzanan kakaonun hikâyesi var. Ayrıca her ziyaretin sonunda usta bir çikolatacı gözlerinizin önünde pralin hazırlar, tadımı giriş ücretinin içindedir.

İkinci müze ise tarihi merkezin biraz dışında, Koekelberg semtinde, önceden Victoria çikolata fabrikası olan tarihi binada kurulan Belçika Çikolata Köyü (Belgian Chocolate Village). Tropikal sera, interaktif sergiler, atölyeler… Çikolatayla ilişkisiz kalmayı başaran biri varsa burada kesin bozulur o direnç.

LEZZETE ÖMRÜNÜ ADADI

30 Temmuz’da Brüksel’in en bilinen çikolata ve pasta ustalarından Paul Wittamer, damgasını vurduğu Brüksel’i ve dünyamızı 81 yaşında terk etti. Ailesi sosyal medyada, “Tutkulu, yaratıcı ve vizyonerdi. Lezzete olan aşkını nesillere aktardı” diye yazdı.

O bir çikolatacıdan fazlasıydı. Adı, Brüksel’in kalbindeki lüks pastane markasının kendisiyle özdeşleşmişti. 1910’da dedesi Henri Wittamer tarafından kurulan işletmeyi, kız kardeşi Myriam ile birlikte 40 yıl boyunca yönetti.

Samba pastasını, altın lingot’u, “Macaron Joy”u ve kraliyete özel tatlarıyla tanınan Wittamer ailesi, sadece Brüksel’de değil, Japonya’da da iz bıraktı. 1990’da Osaka’da açtıkları ilk mağazayla bugün 22 şubeye ulaştılar. Ama Paul’e göre çikolata her şeyden önce bir zevk meselesi, bir estetik ifadesiydi. Disiplinliydi, ayrıntıcıydı. Onu tanıyan meslektaşları “çikolatacıların efsanesi” diye tanımladı onu arkasından. Meslektaşları da ustalarını övgüyle anlattı. “1980’lerde Belçika pastacılığını haritaya o koydu” dedi çikolatacıların çikolatacısı Dominique Persoone. Diğer bir usta, Roger Van Damme, “Onu çok tanımazdım ama bazen yeni fikirlerini tattırırdı, çok alçakgönüllüydü” diyerek inceliğini andı.

Brüksel hâlâ çikolata kokuyor. Çikolatanın bu kentte bu kadar değerli olmasını sağlayanlar, Paul Wittamer gibi kakao çekirdeğine emek, dokuya sabır, tada vizyon katan insanlardır.

Bugün Brüksel’de Grand Sablon’a gittiğinizde, Wittamer pastanesinin pembe tenteleri hâlâ orada sizi karşılar. Wittamer vitrini hâlâ parlıyor. Ama vitrindeki her kalıp biraz daha hüzünlü artık. İçeri girip bir espresso ve küçük bir pralin sipariş ettiğinizde, Paul Wittamer’in yıllarca süzdüğü o rafine tat mirası dilinizin ucuna dokunur. Her ısırıkta, o ustayı bir kez daha hatırlarız. Brüksel’in çikolata hikâyesi Paul Wittamer olmadan biraz eksik kalsa da!

İlgili Konular: #Belçika #çikolata