İkinci el pazarına düşen anılar

İkinci el pazarına düşen anılar

9.11.2025 04:00:00
Güncellenme:
İkinci el pazarına düşen anılar

Havaların iyice soğuduğu şu günlerde İsveç’te bit pazarlarına nur yağıyor.

Havaların iyice soğuduğu şu günlerde İsveç’te bit pazarlarına nur yağıyor. Hafta boyunca evde, işyerinde geçen tekdüze yaşam, hafta sonunda yerini derin bir sokak uğultusuna bırakıyor. İnsanlar lüks alışveriş merkezleriyle yetinmiyor, küçük meydanlarda, kilise avlularında kurulan ikinci el pazarlarına koşuyor. Eski giysiler, radyolar, gramofonlar, fotoğraf albümleri kulaklara eski yaşanmışlıkları fısıldıyor.

İsveç’e ilk geldiğim yıllardı. Harıl harıl İsveççe öğreniyorduk. Bir gün öğretmenimiz sınıfa renkli, güzel bir kazakla geldi. Hep birlikte, “Ooo! Kazak da size çok yakışmış” dedik. O da hiç saklamadan ikinci el pazarından aldığını söyledi.

Bit pazarlarından giyinmek aramızdaki bazı göçmenlerin değer yargılarıyla örtüşmeyen, açıklanmaması gereken bir durumken İsveç’te ise yadırganmadan paylaşılan bir yaşam biçimiydi.

YER DEĞİŞTİREN ANILAR

“Olur mu öyle şey!” diye karşılık verirken aslında “Bit pazarından giyinmeyi size yakıştıramadık” der gibiydik. Öğretmenimizse aynı yerden bir çift de ayakkabı aldığını, haftaya getirip göstereceğini dile getirdi.

İsveç’te ikinci el pazarları, sadece eski eşyaların değil, anıların da yer değiştirdiği yerlerdir. Her eskici tezgâhı size yitik bir yaşamın sessizliğini fısıldar.

Tezgâhın birinde siyah-beyaz eski fotoğrafları incelerken dalıp gitmişim. Düğün fotoğraflarıydı bunlar. Gelinle damat el ele tutuşmuşlar, gözlerinden mutluluk okunuyor. Bazı fotoğrafların arkasında çekildiği tarih de var, neredeyse yüz yıl geçmiş aradan.

Fotoğraf albümleri ikinci el pazarlarına düştüğüne göre olup bitenleri kestirmek zor değil. İsveç’te çocuklar anne babaları öldüğünde geride kalan eşyalarla ilgilenmiyor. İkinci el eşya toplayan bir firmayı çağırıp “Ne varsa al, götür; evi bize boş ve temizlenmiş olarak teslim et!” diyorlar. Sonra da evi emlakçıya verip üçe beşe bakmadan satış parasını paylaşıyorlar.

ESKİ PARALAR 

Arkadaşım İbrahim Çenet, İsveç’e gelir gelmez “bit pazarına nur yağdığını” fark ederek ikinci el pazarcılığına başladı. Birlikte İsveç gazetelerine, “Eski eşyalarınız alınır, eviniz temizlenmiş olarak teslim edilir” şeklinde ilanlar veriyor, gardıroplardan topladığımız giysilerin ceplerinden çıkan zincir, yüzük gibi değerli takıları ölen kişinin yakınlarına teslim ediyorduk. Sandıkların, çantaların içinden eski mektuplar, pullar, faturalar çıkıyordu. Bir gün depoya koyduğumuz kitaplardan birinin arasında kâğıt para bulmuş, “Bununla kendimize ziyafet çekeriz” diyerek sevinmiştik. Ama parayı incelediğimizde çoktan yürürlükten kalktığını fark etmiştik. Danimarka’da Türkçe kitaplar satan bir kitabevi kapanmış, kitapları arkadaşıma bağışlamıştı. Malmö’deki bir apartmanın bodrum katındaki depoda yıllarca durdular. Çenet Türkiye’ye taşınırken o kitapları ne yaptı bilmiyorum.

Yıllar önce Lund kentinde ölen arkadaşım Kazım Çalışkan’ın eşi Döne, “Kazım 30 yıl boyunca Türkiye’den İsveç’e kitap taşıdı. Ölünceye dek onları gözüm gibi koruyacağım. Çocuklar, onları okuyup anlayacak kadar Türkçe bilmiyorlar. Kitapları Türkiye’ye göndermek zor, taşıma ücretleri çok pahalı. İsveç kütüphaneleri ise denetimlerinden geçmemiş kitapları kabul etmiyor. Benden sonra ne olacak bu kitaplar?” diye sormuştu. Benzer duruma üç yıl önce yaz tatilinde gittiğim Muğla Akyaka’daki Oktay Akbal Kütüphanesi’nde de tanık olmuştum. Kütüphanemdeki çift kitaplardan bazılarını bağışlamak istediğimde, “Hiç yerimiz yok, bağışlanan kitapları apartman boşluğuna, merdivenlere koymak zorunda kalıyoruz” yanıtı almıştım.

Kütüphaneler süslü vitrinlere dönüştü. Bir zamanlar yaşamın vazgeçilmez parçaları olan kitaplar yavaş yavaş evlerden uzaklaştı; yerlerini bardak, çanak ve aile fotoğraflarına bıraktı.

İsveç’in bit pazarları, yalnızca eşyaların değil, tarihin de dolaştığı yerler. Bir gün biz de uçmağa erdiğimizde, geride bıraktığımız kitaplarımız, fotoğraflarımız, eski eşyalarımız sessiz tarihimizin tanıkları olacaklar.