Bireysel sorumluluk nedir?

01 Ağustos 2016 Pazartesi

Bir kez daha sormanın zamanıdır: “Bireysel sorumluluk nedir?”Bir kez daha…” diye başladım, çünkü dönüp yakın geçmişimize baktığımızda, “bireysel sorumluluk” diye adlandırdığım sorumluluğun toplumca hep kaçtığımız, inkâr etmekten bıkmadığımız, her vesileyle göz ardı ettiğimiz bir sorumluluk türü olduğu hemen anlaşılır.
Girdiğimiz her toplumsal darboğazda sorumluluğu “başkalarında” aramak, suçu kolayca sırtlarına yükleyebileceğimiz “onlar”ın izini sürmeye kalkmak, çok uzun bir geçmişe dayanan toplumsal uygulamamızın temel niteliğidir; fakat aynı zamanda yedi yüz yıllık Osmanlı’da ve doksan yıllık Cumhuriyette bir türlü gerçek anlamda toplumsallaşamamış oluşumuzun da temel nedenidir.

Birey-toplum diyalektiği ve toplu sorumluluk bilinci…
Çünkü bir toplumun toplumsallaştığının en belirgin göstergesi, o toplum içersinde birey-toplum diyalektiğinin yerli yerine oturmuş olmasıdır. Bu diyalektiğin tamamlanmasıyla birlikte, bireyin her toplumsal bunalımın sorumluluğunu çoğunlukla farkına bile varmaksızın bulanıklık düzleminde soyutlaştırdığı bir toplum kavramının sırtına yükleme alışkanlığından kurtulmuş oluşudur. Bu noktada her toplumsal bunalımın kolektif, bu nedenle de tüm bireyleri kapsayan bir sorumluluğun benimsendiği evre başlar.
Bu evrenin en doğal sonucu, bireyin içinde yaşadığı toplumun her darboğazında kendi sorumluluk payının ne kadar olduğunu araştırma bilincine erişmesidir. Düşünme ve yazma eylemlerinin uğraşının ağırlık noktasını oluşturduğu kişi bağlamında bu durumun yol açtığı başlıca sorular şunlardır: Ben neyi eksik yaptım da toplum bugün maruz kaldıklarını yaşamakta? Neleri düşünmekte, ardından da yazıya dökmekte yetersiz kalmış olabilirim? “Bu beni ilgilendirmez” diyerek yanlarından geçip gittiğim durumlara ilişkin seçimlerimi yeterince titizlikle yaptım mı? Şimdi dönüp geriye baktığımda, kendimi bütün bu çabalar bağlamında ve kendi gözümde gerçek anlamda aklayabiliyor muyum, yoksa “evet, haklı olarak akladım” derken, bilinç altımdan kaynaklanma bir kendimi kandırma eyleminin kurbanı mı oluyorum?
Başkaları ile birlikte oturduğum bir sınıfta bir pencerenin aralık kalması yüzünden üşümeye başlamışsam eğer, pencereyi kendim kapatmak için yerimden kalkmayı seçmek yerine “şu pencereyi kapatsalar” diye yakınarak oturduğum yere çakılı kalmayı yeğlersem, buz gibi bir havada pencereyi açık bırakmış olanların sorumluluğundan kendimi ne ölçüde kurtarmış olabilirim?

Çözüme giden yolda özeleştirinin kaçınılmazlığı…
Bir toplumsal bunalımdan çıkmanın ve o durumun bir daha yinelenmemesinin yollarını ararken önce kendi yaptıklarımız ve yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımız konusunda acımasız bir özeleştiri eylemini başlatmak, özellikle gelecek bağlamında kimi zaman -dahası, belki de her zaman!- yolun yarısını aşmakla eşanlamlıdır.
Yaşadığımız ülkede bugün, işte bu noktadayız.
Yeterince düşündüm mü? Düşündüklerimi yeterince kâğıda dökebildim mi? Neleri eksik bırakmış olabilirim? Bugünlerde kafamı başkalarının sorumluluğundan çok daha ileri ölçüde kendime yönelik bu sorular kurcalamakta!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları