Geçenlerde rastlantı sonucu TV’de peş peşe birkaç program izledim. İlki, tiryakisi olduğum İz TV yapımı ‘İkinci Yeni’ programı. Kim bilir kaçıncı kez izledim. Turgut Uyar ve Edip Cansever ağırlıklı bir şiir şöleni. İki şairin yaratıları konu alan bir belgesel. O şairlerden ‘geri kalan’lar temeline oturtulmuş bir dönem öyküsü. İnsan, böyle bir programı izleyince -ve elbette, üzerinde yeterince düşününce!-‘Geri Kalan’ söyleminin rehberliği bir yana bırakıldığında adına ‘kültür’ dediğimiz olgunun ne kadar acınası bir sığlığı sergileyebileceğini çok daha iyi anlıyor. Zaten, sanırım bu yüzden, İz TV de ‘her şey iz bırakır...’ söylemini kendine slogan edinmiş.
‘Kültür’ün hammaddesi nedir?
Beğendiğim tanımlarından birine göre kültür, bir insanın/toplumun tüm öğrendiklerini unuttuktan sonra, adına bireysel/toplumsal bellek denilen hazinesinde kalanların tamamıdır. Ama bu tanımdan yana çıkarken, biraz dikkat etmek gerekiyor. Çünkü ‘kültür’, tüm olup bitenlerin, yaşananların ve yaşanmışlıkların rastgele içine tıkıldığı bir tür yamalı bohça sayılamaz.
Daha doğrusu, kültür olgusuna öyle bakılmamalıdır.
Şöyle de denilebilir: Tarih bağlamında nasıl geçmişte kalan her şey kendiliğinden tarihe dönüşmez ise, başka deyişle, nasıl ancak kendisiyle irade düzleminde ve neden-sonuç ilişkileri temelinde hesaplaşılmış bir geçmiş ‘tarih’ olabilirse, kültür olgusu da bugünden geriye tüm yaşananlar ve olup bitenler arasından iyisi ve kötüsü, olumlusu ve olumsuzu ile insanın ve toplumun kültüründen saymamız gerekenler ile ortaya çıkar.
(Meraklısı için: Edebiyatımızda böyle bir çabanın eşsiz örneklerinden biri, Leyla Erbil’in “Kalan” adlı romanıdır.)
İz TV’nin sözünü ettiğim ‘İkinci Yeni’ yapımından hemen sonra bir başka kanalda sanırım ABD yapımı ve ‘Hazine Avcıları’ adlı, daha önce görmüş olduğum bir filmi izledim. Filmin konusu, kendi ceplerini doldurmak için olası hazineler arayanların öyküsü değil. İkinci Dünya Savaşı’nda, artık savaşın sonunu getirecek olan Normandiya Çıkartması’ndan hemen sonra, Nazilerin işgali altında kalmış bölgelerdeki sanat hazinelerini yağmadan ve yakılmaktan kurtarmak için oluşturulmuş küçük bir askeri birliğin öyküsü.
Sanat eserleri neden kurtarılmalı?
Bilindiği üzere Naziler, bütün Avrupa’yı işgal ettikten sonra tarihte eşi görülmemiş bir sanat eserleri yağmasını da gerçekleştirmişler ve hem müzelerden hem de özel koleksiyonlardan çaldıkları bütün eserleri Nazi Almanyası’na taşımışlardı. Bu eserlerden Führer’in, yani Adolf Hitler’in ‘yoz sanat’ diye nitelendirdikleri -başta örneğin Picasso’nun resimleri olmak üzere- yakılmış, geri kalanlar ise depolanmıştı.
Öte yandan, Hitler’in savaşın sonuna doğru yayımladığı yazılı bir emir gereği, Nazi orduları çekilmek zorunda kaldıkları bütün bölgelerdeki tesisleri, anıtları ve sanat eserlerinin tamamını yok edeceklerdi.
Biraz yukarıda sözünü ettiğim ve üyelerinin çoğunun sanat eğitiminden de geçmiş olan küçük birliğin görevi, gerekirse canları pahasına sanat eserlerini böyle bir yıkımdan kurtarmaktı.
Bu birliğin kurulmasına neden olan temel düşünce üzerinde önümüzdeki hafta, yazımın son bölümünde duracağım.
Kültürde ‘Geri Kalan’ kavramı üzerine (1)
Yazarın Son Yazıları
Papa Francis’in yeni misyonu…
‘ne garip federico adında olmak…’
‘Sessiz savaşçı’lığın gürültülü yollarında…
Kültürde ‘geri kalan’ kavramı üzerine (2)
Kültürde ‘Geri Kalan’ kavramı üzerine (1)
Sermet Yeşil’den barış çağrıları…
‘Evet’ ile ‘Hayır’ arasında bir sahaf turu …
Bir tiyatro açmak…
Tiyatron, düşleyebildiğin kadardır…
‘Acil’de sabah saatleri…
‘Belki biraz sevgi verebilirsin …’
Müjdat Gezen’in yaktığı göz ışıkları...
Kirletilmemiş bir zaman parçası aramak…
Kediler tekin değildir…
Onat Kutlar’ın düşündürdükleri...
Engin Cezzar da yok artık!
Çevirmenin yalnızlığı…
Erhan Ünal, Köy Enstitüleri ve ‘küresel finans oligarşisi’ (2)
Erhan Ünal, Köy Enstitüleri ve ‘Küresel Finans Oligarşisi’ (1)
Ressam Sadi Bey’in Son Tablosu…
Bir aydın: Bertan Onaran
İçimden yine tarih yazmak geldi de…
‘Ben’in sorumluluğu (2)
‘Ben’in sorumluluğu -1
Bendeki Fidel Castro…
Ataol’un çocukları...
Cumhuriyetin çizgileri…
Şu uğursuz ‘Biz, olduk!’ C yanılsaması (2)
Şu uğursuz ‘Biz, olduk!’ yanılsaması…
‘Hiç kimsenin kenti’nde yaşamak…
Akademisyenlik üzerine bir tartışma...
Göçmüş bir kültürün simgesi: Giovanni Scognamillo
‘Fırıldaklar Festivali’ne hoş geldiniz!
Deneme üzerine birkaç not…
Evet, Tarık Akan da Türkiye’dir…
Gündüz Vassaf’tan yarına atıflar...
‘Paylaşılmış yalnızlık’lara sığınmak…
Bir kez daha: Anayasa kültürü…
Sorun ‘Avrupalılık’ değil, uygar olmak...
Biz nasıl bu kadar cahil kalabildik?